Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Siyasi Bir Cinayet
Bir gece yatsı sıralarında, kaymakamlardan rapor almak üze­re Mülkiye Telgrafhanesine gittiğimde, köşede bir makine başında yabancı birini gördüm. Memurlara, “Bunun işi ne, dışarı çıksın” dedim. Memurun biri de, “Bu Ezra maliye tah­sildarıdır. Artık tahsilat yapmadığı için buraya gelmiş. Ezra ile konuşuyor. Buraya geldiğini haber veriyor. Zararsız bir adamdır. Kendisi Kürt’tür” dediler. “İşi bitince dışarı çıksın” dedim ve ben kazalarla muhabereye başladım. Bu adamcağız da beş altı dakika sonra işini bitirip dışarı çıktı. Ben Eski Şam ve Aclun kazalarından raporu aldıktan sonra hat telgrafha­nesine gidip mühim bir iş olup olmadığını sordum.Bu sırada koşa koşa bir jandarma devriyesi gelerek, “Bi­zim Jandarma Dairesi’nin elli adım garbında Dera köyü ya­nında tabancayla birisini vurmuşlar. Çantası paraları yerde, adam derhal ölmüş. Takibe jandarmalar çıktı. Karakol Ko­mutanı beni size haber vermeye gönderdi” dedi. Ben de vaka mahalline gittim. Adamcağızın epey mücadele ettiği üstünün başının yırtılmış ve ellerindeki bazı arızalardan anlaşılmak­taydı. Kurbanın güçlü kuvvetli olmasından suçlunun birden fazla olması muhtemeldi. Yerdeki paralara ve dağınık haldeki pullara kimse el sürmemiş. Belinde bir tabanca kılıfı vardı. Tabancayı aradık, yerde de yoktu.Ağır Ceza Müdde-i Umumisi’ne gönderdiğimiz habere menfi (olumsuz) cevap geldi. Rahatsız olduğundan geleme­yeceğini bildirmiş. Benim de maksadım para ve pulların zayi olmadan toplanmasıydı. Başına çift nöbetçi bırakıp çekildik. Jandarmamız hakikaten yetişmiş meslek sever insanlardı. Gece para ve külliyetli pulları hiç saymayıp olduğu gibi yer­de bıraktığımız halde ertesi günü keşfi vs. yaptırıp, defter­darlığa da hesapları yaptırıldığında ne para ve ne de pulda hiçbir eksiklik olmamıştır. Paraların alınmadığına göre para için öldürülmediği, Ezra’dan geldiğine göre siyasi bir maksa­da kurban gittiği anlaşılmıştı. Bütün soruşturmalar da cina­yetin şahsi bir düşmanlığa dayanmadığı neticesini vermiş ve mâalesef faili de meçhul kalmıştı. Yalnız bazı kanaat üzerine de idari tedbirler alınmış ve bazı resmi şahsiyetler o muhit­ten uzaklaştırılmıştır.Yine liva merkezine yakın bir köye beş yüz kişilik bir asi kuvveti, benim bir piyade alayı ile üzerlerine hareket edece­ğimi haber alır almaz derhal çekilmiştir. Bunlar, bölüğüm­den beş estersüvar erinin yolunu çevirip, at ve katırlarını kı­lıçlarla yaralayıp, ellerinden silah ve cephanelerini almışlar. Ancak başlarındaki şahsiyet bunun kendisine pek pahalıya mal olacağını anlayıp, silahları alınıp bırakılan askerlerimi­zin peşinden adamlarını göndermiş ve, “Silah ve cephanele­rinizi geri alın, bir eksik varsa söyleyin. Sizlere cahil bazı adamların bilmeyerek yaptığı fena muameleyi Selahattin Bey’e söylemeyin. İsterseniz size tazm inat da veririz” dedirt­miş. Bizim müfreze eratı da, “Bu yaralı hayvanları Selahat­tin Bey görüp de soracak olursa ne diyeceğiz, yalan mı söy­leyeceğiz? Buna imkân yok. Yalnız son sözlerinizi ve hare­ketlerinizi olduğu gibi söyleriz” demişler. Asiler de, “Biz çe­kilip gidiyoruz ve bir daha bu mıntıkaya ayak basmayız” diyerek, derhal çekilip gitmişler. Asî Arapların yegâne kor­kusu amansız takibime maruz kalmalarıdır. Bir defa karar verildikten sonra her ne pahasına olursa olsun en ağır şekil­de cezalandırılacaklarına kanaat getirmiş bulunuyorlardı. Velhasıl, piyade alayının ve buna eklenen ağır silahların toplu bir halde kullanılmasına meydan verecek hareketler­den kaçırmışlardı. Ezra’daki ikinci grubun takip harekâtına gelince, bir neb­ze yukarda da arz ettiğim gibi on binlerce asi süvari ve he­men aynı miktardaki yaya asinin takiplerine ancak birkaç yüz süvariyle, yine miktar itibariyle kifayetsiz piyade ve Ce­bel Bataryalarıyla çıkılmış, birkaç yerde çarpışma olmuşsa da ahenksiz ve sayıca da oransız bir güçle bunlara gereken dersin verilemeyeceği sonucuna varılmıştı. Bunun üzerine be­nimle istişarede bulunmak üzere Sûriye Vilayet Jandarma Alay Komutanı Vahit Hakkı Bey trenle Dera’ya geldi. Yapı­lan harekât hakkında etraflıca izahat verdi. Şayet ben o mıntıkanın komutanı olsaydım, işin neticesiz uzayıp gitmesine mani olmak için, bu ahval ve şerait (durum ve şartlar) altında ne yolda hareket yapacağımı açıkça sordu. Ben de, “İsyan Ezra ilçesinden çıkmıştır. Bu isyanın mürettip- leri (tertipçileri) kimlerdir, yapılan tahkikattan ne netice alın­mıştır?” diye sordum. “İsyanın mürettipleri hakkında bir fi­kir edinemedik” dedi. “Şu halde bu muhitte asilerle ciddi müsademeye tutuşsanız bile müessir bir netice alamazsınız çünkü eriyecek kuvvetlerin yerine yeni kuvvetler çıkacaktır. Halbuki esas bunları idare eden nafiz şahsiyetler elde edilirse diğer kuvvetler buz gibi erir, kendiliklerinden gelip teslim olurlar” dedim.Tabii bu fikir de kendilerine tatmin edici bir mahiyette gö­rünmüyordu. “Pekâlâ sizin anladığınıza göre bunlar kimler­dir, biz ne yapalım?” dedi. Kendi görüşüme göre kim olduk­larını anlattım. İcraata gelince, benim de ricam kabul edil­mek ve fazlasına gidilmemek kaydıyla ancak arz edebileceği­mi ve bilhassa manevi mesuliyetten kendimi vareste tutabil­mem (kurtarabilmem) için bu keyfiyete lüzum gördüğümü arz ettim. Ciddiyetime kani ve sözümde ısrar edeceğime ina­nan bu zat, “Size söz veririm. Kayıt ve ricalarınızı yerine geti­ririm ” dedi. Ben de şahsi görüşlerimi ve isyanı çıkaranlar hakkmdaki görüşlerimi bildirdim.İcraata yani askeri harekâtın planına gelince, üç yeri (N... İ... C..) kasaba ve köylerini aynı saatte saracak ve her kolda aynı m iktarda topçu bulundurarak kuvvetlerini üç bölgede eşit tutacaktı. Üç yer de nal şeklinde çevrilecek, böylece batıda açık bir kısım bırakılacak, buralardan kadın ve çoluk çocuğun çıkması sağlanacak, bunlara hiçbir suret­te ne piyade ne de topçu ateşi açılacaktı. Bilahare, her taraf­ta aynı saat ve dakikada ateş açılacak, topçuya yalnız bu yerlerdeki belli birkaç yüksek binaya ateş ettirilecek, etrafa taşacak asilere de öldürmek için değil saf dışı bırakmak üzere yaralamak için ateş ettirilecek, zorunlu olmadıkça pi­yadeye de ateş emri verilmeyecek, kötü bir sonuç alınırsa da kapalı bir telle durum bana bildirilecekti. Bu ana hatlar da­hilinde etraflıca görüşüldükten sonra, Vahit Hakkı Bey, ay­nı gün döndü.Ayrıldıktan üç gün sonra aldığım açık bir telde, “H arekât muvaffakiyetle neticelendi. Asi kuvvetler de yerlerine dön­mektedir” deniliyordu. Bu harekât, askerin sevk ve idaresin­den ziyade, bölgenin örf ve âdetlerini, şahsiyetlerin iyi tanın­masını, halkının ruh halinin iyi bilinmesini ve dikkate alın­masını gerektiriyordu. Bu husustaki mütalaamdan istifade edilmesi yerinde olmuş ve komutanı için de bir muvaffakiyet temin etmiştir.
·
33 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.