Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Busr-ı Eski Şam Kalesi Baskını
Beş binden fazla atlı asinin Eski Şam Kalesi’ni kuşattığı, Suri­ye Vilayet Jandarm a Komutanlığı’ndan ve Eski Şam Kayma- kamlığı’ndan telle bildirdiler. Acele olarak yetişilmezse kale­nin düşeceği ilave olundu. O sırada elimde, ancak otuz beş jandarma süvarisi mevcuttu. Piyade harekâtı hem ağır olacak hem sonuçsuz kalacaktı. İdari tedbirlerle daha iyi iş göreceği­me kaniydim. Oradaki jandarma bölüğü de pek zayıftı. Bir miktar cephaneyi mekkareye (yük hayvanı) yüklettim. Sırf Allah’ın inayetine sığınarak bir avuç jandarmayla hareket et­tim. Yolda yaptığım tahkikat fena netice veriyor, usat mikta­rının mübalağasız olarak fazla olduğu ve birçok yerleri yağ­ma ettikleri bilgisi geliyordu. Yol yarı olmuştu ve hava olduk­ça sıcaktı. Karşımızdan Eski Şam istikametinden müsellah (silahlandırılmış) kuvvetlerin gelmekte olduğu görüldü.Aramızda ancak bir kilometre mesafe vardı. Hemen ter­tiplenmek icap etti. Süvariyi attan indirdim ve atları münasipbir yere çektirdim . Gösterdiğim hat der­hal tutulmuş ve şid­detli ateşe başlamıştı. Mevzimiz çok iyi ve maskeli idi. Karşımız­dan gelenler şaşırdılar. Ateşleri de, çekilişleri de gayri muntazam ve zayıftı... Onlar da bi­ze karşı kendi kendilerine göre bir plan uygulamaya koydular. Sağımızdan sarmaya çalıştılar. Ben kuvvet kaydırarak sağı takviye ettim ve ateşi şiddetlendirdim. İlerleyemediler. Açıktan sol cenahımıza zayıf kuvvet çıkardı­lar ama kurşun yağmuru karşısında sonuç alamadılar. Geniş bir sahada böylece ateş devam etti. Karşımızdaki kuvvetleri sığındıkları yerden kımıldayamaz hale getirdik. Halbuki eli­mizdeki tüfeklerin on tanesi kapaklıydı ve bunlardan üçü ateş ederken bozulmuştu. Nihayet akşama yakın kefiyeler teslim alameti olarak sallanmaya başladı. Kabul ettim, pek yakınımızda bir köy vardı. Asilerin bu köyde yerleştirilmele­rini uygun gördüm. Bunlar Serdiye aşiretindendi. Aralarında nam salmış aşiret reisi Galib-i Genç’le amcasının oğullan ve diğer ileri gelenle­rin bulunduğunu anladım. Evvela bunların yanıma gelmesini söyledim. Geldiler, kendilerini bir miktar askerle köye götür­düm. Soğuk muamele yapmadım. Sonra süvarilerin tayin et­tiğim yerlere yerleştirilmesini söyledim. Galib-i Gene, kendisi­nin asi olmadığını, hükümet emrine hizmete amade olduğunu söyledi. Ben de kendilerinin asi olmadığını bildiğimi söyle­dim. Bunlar iki yüz kadardı. Reislerini yanımda yatırdım. Di­ğerleri de vukuatsız bir gece geçirdiler.Gece görüştüğümüzde Galib-i Gene, “Sen asker oğlu as­kersin. Ben de güya bu aşiretlerin en tanınmış şahsiyetiydim fakat itiraf ediyorum: Bir avuç askerle beni ancak senin ma­haretin ve cesaretin esir almıştır. Allah’a büyük yemin ederek sizi temin ederim, ne burada, ne başka yerde size karşı hiçbir harekette bulunmam” dedi. Ben de, “Sizin mert ve asil oldu­ğunuzu bilirim. Siz de şahsen emin olunuz, benden size bir fe­nalık gelmez. Buyurunuz silahınızı ve kılıcınızı” dedim. Gayri ihtiyari ağladı. Arkadaşlarının da silahlarını verdirdim. Ben­den müsaade alıp yanındaki bir şahsı da diğer aşiret eratı arasına gönderip tembihlerde bulundu. “Doğrusunu söyleye­yim mi, bu kadar zayıf kuvvetle bulunduğunuzu bilseydim size teslim olmazdım; fakat işitirdim: Siz muvaffakiyetli bir adamsınız” dedi. Ertesi günü hedefine gitmek zaruriydi. Bun­ları yerlerine iade ettim. Biz de yolumuza devam ettik.Eski Şam’a geldiğimde kaleye eşraf, halk ve hükümet me­murları sığınmış. Bizi görünce haykırışlar, sevinç gözyaşları ve, “Yaşa” sedalarıyla karşılandık. Herkes kefiye ve mendil de salladı. M emur ve halkı teskin ettim. Kaleden çıkardım, yerlerine gittiler. Meğer benim Serdiye aşiretiyle müsademeye tutuştuğumu, başta Galib-i Gene olmak üzere Serdiye aşireti cengaverlerini esir aldığımı, bazı kaçan aşiret süvarileri gece­den kuşatmayı sürdüren asilere söylemişler. Onlar da yanım­da büyük kuvvet var zannıyla geceden kaçmışlar ve başkaca bir yağmada bulunmamışlar.Eski Şamlılar asilere fiilen direnmiş ve hükümete sadık kalmışlar. Halkın şahsıma karşı büyük bir emniyet ve itimadı vardı. Yanımdaki kuvvetin azlığını anladıktan sonra bile bu itimatları sarsılmadı. Yağma edilen malların istirdadını (kur­tarılıp geri verilmesini) benden istediler. Ben de yine Eski Şamlılardan münasip gördüğüm bazı kimselerle tezkereler yazıp aldıkları eşyaları geri istedim. İsimlerini bilmediğim bu şahıslar, yağmaladıkları malları iade ettiler ve bu eşyalar git­tikten sonra halk daha da rahatladı. Burada beş-altı gün kal­dıktan sonra merkeze döndüm.Yine bir gün bölgemizin şimal kısmında beş yüz kadar atlı asinin dolaştığı haber verildi. Bir tabur piyade alarak gece ha­rekete geçildi ve ertesi sabah asilerin bulunduğu bildirilen ye­re varıldı. Askerin sevk ve idaresi, ordu komutanının emriyle bana verilmişti. Ateş emrini vermek yetkisi de ben de bulunu­yordu. Bir bölük komutanın emir dışında hareket etmesi ne­deniyle, tabur komutanlığı hakkında kanuni işlem yapmıştı. Çünkü hiç yoktan korkup kaçan ve asilerle ilgisi olmayan birkaç Arap yaralanmıştı. Burada da isyancılara tesadüf edil­medi fakat hareket iyi tesir bıraktı. Benim yaptığım böyle bir iki hareketle, isyanın umumileşmesinin önü alındı. Böylece is­yan belli bir sınırın dışına çıkamamış oldu. Halbuki bu isyanı idare edenlerin gayesi hiç de böyle değildi.
·
62 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.