Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Bir müddet sonra Dürzîlerin İstanbul’daki Sadaret’e (Sadra­zamlığa) müracaatları üzerine askıda kalmış başka kan da­valarının halline gidilmiş, bunlar arasında da sulh engelsiz­ce temin edilmiştir. Gerek Havranlılar gerekse Dürzîler ba­na iyice ısınmışlardı. Esasen her iki taraf da bana olan rabı­ta ve sevgiden istifade ediyorlardı. Dünyaya hâkim olan adalet ve şahsi feragat, her yerde kendini gösteriyordu. Dürzîlerin bana olan meyilleri yalnız Havranlılar nezdindeki nüfuzumdan dolayı değildi. Yine kendi ifadelerine göre Urban-ı Badiye’ye sözüm geçmesi ve birçok aşiret reisinin şahsi dostum olmasının da büyük tesiri olduğunu da kayıt etmeden geçemem. Filhakika her iki tarafta benim bu duru­mum dan açıkça istifade ediyor, bunlar arasındaki kan da­vaları da fiili şekilde muvakkaten (geçici) de olsa tatbik olunmuyordu. Bilhassa Urban-ı Badiye Dürzileri çok kızı­yor, kitle halinde taarruzu bile düşünüyorlardı. Bana bunu hissettirdikleri zaman kendilerini sükûnete getirecek sözler söylüyor, katiyen teşebbüs etmemelerini rica ediyordum ve bu ricam hüsnü kabul görüyordu. Kan davalarının sulhü ile uğraştığım sırada bazı Dürzî beyleri, “Urban’la da aramız­daki davaların görülmesini sizden rica edeceğiz, ne dersi­niz?” diye fikrimi yokladılar. “İyi olur yine müracaat eder­siniz, halline çalışırım. Hiçbir tarafın incinmesini istemem. Rahat ve emniyet altında yaşamalısınız” diye karşılıkta bu­lundum. Ehli Şimâl (bu namla anılan, Cebel-i Duruz bölgesinden ay­rılmayan ve Dürzîlere çobanlık yapan bin beş yüz çadırlık bir Arap aşireti) Dera Liva merkezine bağlı Müseyifre nahiyesi bölgesine ani, mevsimsiz inip ekinlere zarar vermişti. Halkın şikâyeti üzerine bu aşiretin reisine yanıma gelmesi için iki ke­re tezkere yazdım. Gönderdiğim süvarilere de ekilmiş mıntı­kalardan derhal çekilmelerini, aksi takdirde tedip edebileceği­min (başkalarına ders olacak şekilde cezalandırabileceğimin) de tebliğini emrettim. Ne geldiler ne çekildiler. “Su yok nere­ye gideceğiz?” diye cevap vermişler. Hiç aldırış etmemişler. Dürzi nüfuzuna da güvenmişler. Verdikleri ziyan her geçen gün artıyordu. Elimdeki kuvvetim bütün Havran’a dağılmıştı ve ancak, elli süvarilik bir gücüm vardı. Ehli Şimal’in sert ve kuvvetli olduğu bence de malum fakat bu aşiret hiç evvelce Havran’a inmemiş olduğu için benim her iki taraf da bir di­ğerinin kuvvetleri hakkında ancak kulaktan dolma bilgi sahi­biydiler. Emirlerime aldırış bile etmemeleri beni halka karşı mahçup duruma düşürüyor hareket içinse kuvvet toplamaya mecbur bulunuyordum. Askerimin gittiği yerden geri çekilmesi bilhassa mevsim ve vazife itibariyle mahsurluydu, o sırada bulunduğumuz mıntıkada ordu süvarisi de yoktu. Uğradığımız muameleyi sükûtla karşılamak, devlet nüfuz ve kudretini kıracak ve şahsi nüfuzumu hiçe indirecekti. Zaruri olarak bu işin şahsi cepheden halli hazımdı. Hiçbir tarafa başka haber vermeden Hıreyşe aşiretinin reisi ve birbirimizi kardeş gibi sevdiğimiz Hıreyşe’yi çağırttım. (Hıreyşe aşireti Ben-i Sabır aşiretinden sonra gelen büyük bir aşirettir.) Vaziyeti anlattım, bu aşiretin tedibine karar verdiğimi söyledim. Aşiretiyle sözü geçen aşi­retin etrafının çevrilmesini ve hele Cebel’le muvasala yolları­nın tamamıyla kesilmesini ve bana yardımını rica ettim. Kar­deşimden farkı olmayan bu genç reis, “Siz merak etmeyin. Bu geceden itibaren işe başlar, neticesini size bildiririm” dedi ve ayrıldı. Filhakîka koca aşiretiyle işe başlamış, bu bin beş yüz çadırlık Ehli Şimal aşiretini tamamıyla örümcek ağının içine al­mıştı. Bu feci vaziyeti gören Ehli Şimal, buradan kurtulma çarelerine baş vurmuşlarsa da Hıreyşe aşireti, “Hiçbir tarafa gidemezsiniz. Aksi takdirde sizi vurur tamamıyla yağma ede­riz ve alacağımız emri âliyi de (yukarıdan alacağımız emri de) sulh suretiyle iade etmeyiz. Emir, Selahattin Bey’indir. Ondan bir emir getirirseniz ne âlâ, yoksa kendi kendinize Cebel’e çe­kilmenize artık imkân yoktur” demişler. Ciddi durum alınca dışarıda bulunan adamları mutasarrıfa (bugünkü vali ve kaymakam arasına denk düşen mülki amir) baş vurmuşlar. Mutasarrıf da, “Benim haberim yok, yalnız şimdiye kadar neden çekilmediniz? İcraat Selahattin Bey’e aittir. Ona gidi­niz” demiş. Filhakika bana geldiler. “Mutasarrıf beyefendi gönderdi, bizi affedip yol versin” dediler. Ben de aşiretten ha­berim yokmuş gibi, “Pekâlâ Cebel’e derhal gidiniz” dedim. “Hıreyşe sizden emir gelmedikçe bizi bırakmayacakmış” de­di. “Benim aşiretten haberim yok. Size evvelce emir verdiğim vakit niye gitmediniz, alay ettiniz, çekiliniz, şimdi kendi ken­dinize gidiniz” dedim.Bunlar tekrar mutasarrıfa gidip, “Siz emir vermezseniz biz mahvolacağız” diye ağlamaya başlamışlar. Mutasarrıf be­yefendi beni çağırdı. “Bunlar ağlayıp duruyoç ben bü defalık affediyorum. Siz de müsamaha ediniz” dedi. Kendilerine ay­rıca nasihat etti. “Zarar ve ziyanı da ödersiniz” dedi. Sonra kordon çözdürüldü. Bunlar da yerlerine döndüler. Köylülerle aşiret usulü sulh oldular ve bu surede askeri kuvvet kullanmaksızın devletin icraatı da yerine getirilmiş oldu. Ertesi sene yine bu aşiret gelmiş, aynı yer civarına kon­muş. Yerli halkın şikâyeti üzerine yazılı ihtardan anlamayan bu aşirete üç kişilik bir süvari müfrezesi göndererek gayri mezra yere çekilmesi talep edildi. “Peki” dedikleri halde çe­kilmemiş olmalarından bu ihtar tekrarlandı. Tesadüf Hıreyşe aşireti bu sene o civarda değillerdi. Yüz süvarilik bir müfre­zeyle üzerlerine gitmek mecburiyetinde kaldım. Daha evvelce arz ettiğim gibi bunlar bin beş yüz çadırlık bir aşiretti. Ora usulünce her çadırda beş silahlı itibariyle 7.500 kişilik bir kuvveti vardı. Bu kuvvet cahil aşiret reisini gururlandırıyor­du. Tam şafak sökmeğe başladığı sırada kuvvetimle orada bulundum. Altmış kişilik bir kuvveti münasip bir yere yerleş­tirdim. Geri kalan kuvveti de ikiye ayırarak bir kısmım doğ­rudan doğruya aşiret reisinin çadırına, diğer kısmım da su başına gönderdim. Aşiret reisinin çadırına gidenler çabuk geldiler. “Reis er­kenden gitmiş” dediler. “Şu halde su başına gidiniz” dedim. Bir müddet sonra bir kalabalıkla geldiler. Birisi bağırıp çağırı­yor belindeki kılıcı vermek istemiyor. Tabancasını almışlar. Askerler şikâyet ediyor: “Bu adam çok aksi ve asi, tabancasını da zorla aldık. Reisi de budur. Aşiretin kendisini kurtarması için haber gönderdi. Gideni tutam adık.” Filhakîka çadırlar karıştı ve bir taraftan sökülmeğe başladı. Aradan çok geçme­den muntazam ateş de gelmeğe başladı. Gerçi oranın en iyi ve hâkim mevzii elimdeydi ve yeter miktarda da cephanemiz var­dı. Fakat kan dökülmemesi için her çareye baş vurulması la­zımdı. Şeyh’e mevzideki süvari müfrezesini ve siperlere açılmış cephaneyi gösterdim. “Çok kırılırsınız. Bize geriden de takvi­ye gelir, bu sefer sizi tamamıyla temizlerim. Çabuk haber gön­der ateş kessinler. Hem canını, hem de aşiretini bu suretle kur­tar” dedim. Kılıcını aldık. Elde edilmiş Araplardan ikisinin gönderilmesini rica etti. Müsaade ettim. Bunlar gidince ateş kesildi. Şeyh, çocuk gibi ağlıyor ve bana yalvarıyor, “Bizde bir aşiret reisinin belinden kılıcı alınırsa artık o adam reislik ya­pamaz. Azledilmiş sayılır. Aşiretim bunu anlarsa rezil olurum. Ben bu sene gelmeyecektim fakat zorladılar. Aman Kuman­dan Bey beni affet” diyor, mütemadiyen ağlıyordu.Adamcağızın hakiki gözyaşlarına dayanamadım. Elde edilmiş bütün Arapları toplayarak adamcağızın yüzünü de yıkattıktan sonra, “Sizin aşiret reisi yani şeyhiniz hakikaten çok yiğit ve çok mert. Aşiretine çok bağlı bir adamdır. Ben bunun kılıcını rızasıyla ve ananevi bir kılıç olması dolayısıy­la iyice görmek ve muayene etmek ve bu kılıcı taşıyan şeyh­leri hayırla anmak için aldım. Hakikaten iyi, güzel ve şeyhle­re layık bir kılıçtır. İşte kahram an varisi ve hamiline kendi elimle takm ak suretiyle hükümet namına da şeyhliğini teyit ediyorum. Hayırlı ve mübarek olsun” dedim. Şeyh elimi öp­tü, sonra beklemediği bu hale o kadar dua etti ki tarif edile­mez. Tabii son duaları ve sevinçleri aşireti efradı uzaklaştık­tan sonra yapılıyordu. Aşiretinin sayım durumu incelendi. Kaçak koyunları liva merkezine gönderildi. Reisle elde edi­len diğer Araplar serbest bırakıldı. Dolayısıyla bu asi aşiret de itaat dairesine getirilmiş ve manen de devlete bağlılığı te­min edilmiş oldu.
75 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.