Aklı Cesur ve Aklı Özgür Bir Balığın Hikayesi: Küçük Kara BalıkSevdiğim çok kitap var ama biri kitap önermemi istediğinde Küçük Prens'ten başlarım Sebebi için bir önceki incelemeyi okuyabilirsiniz. Ama eğer karşımdaki kişi o evreni keşfettiyse Küçük Kara Balık diyebiliyorum ona. Samed Behrengi'nin yürek ısıtan öyküsünü neden bu kadar çok sevdiğimi anlamak için okumak gerekir tabi ki ama ben biraz hakkında konuşmak istiyorum. En çok alıntılanan cümlesi şu olabilir:
"Ben bilmek istiyorum, hayat gerçekten bir avuç yerde durmadan dönüp durmak, sonra da yaşlanıp ölüp gitmek mi yoksa bu dünyada başka türlü yaşamak da mümkün mü?”
Ama benim en sevdiğim yeri kişisel olarak yüreğime dokunan ifadesi:
"Küçük Kara Balık'ın içinde bir hasret varmış; bir defalığına da olsa ay ışığı onların da evlerini aydınlatsın istermiş."
Kitap bir balığı anlatsa da büyüklerin, çocukların gözleriyle görmeyi başarabildiği bir öykü. İçinde yaşadığı dünyayı sorgulayan, sınırların ötesinde ne olduğunu merak eden, tüm karşı çıkış ve yıldırmalara rağmen yeni yerler keşfetmek isteyen bir balığı okuyoruz ama aslında insanı okuyoruz. Hayat iki türlü yaşanır: Nefes alıp verip dünyada bir yer kaplayarak, bir de yaşadığın her anı hissederek yaşamak. İkincisini yapabilen çok az insan vardır ve onlar, önce zihinlerini özgürleştirebilen ve sevgiyi içinde yaşayanlardır. Çünkü aklınız özgürse ve sevgiyi dışarıya göre şekillendirmeyip içinizde yaşıyorsanız Artık sizin kaybedecek bir şeyiniz yok fakat keşfedecek bir okyanusunuz var. Küçük Kara Balık gibi
"Küçük kara balık biliyordu dünyanın sadece yaşadığı gölden ibaret olmadığını,....Ve görmek istiyordu. Yeni balıklar, yeni yerler görmek istiyordu. Ama ailesi ve çevresi öyle değildi. Onlar yaşamı sadece o gölden ibaret sanıyorlardı. Onların dünyasında başkaları olamazdı, farklılıklar olamazdı. Küçük kara balık onlara inat doğrularına, aklına ve kalbine uydu"
Dünyanin sadece sizin olduğunuz yerden ibaret olmadığını bilebilirsiniz ama yaşadığınız yeri hem zihnen hem fiziksel olarak terk etmezseniz bunu asla kavrayamazsınız. Yeni güzellikler ve keşifler onları bulmaya cesareti edebilenleri bulur.
"Pelikana, kılıç balığına inat gördü denizi, okyanusu? Aşmayı bildi engelleri..."
Bazen zorluklar aşılmaz görünür, ama inat doğru yerde mermeri delen su damlası olur. Doğru olduğunu biliyorsanız, yüreğinizde ne istediğinize karar vermişseniz Sisifos gibi her seferinde yuvarlayın o kayayı tepeye.
"Benim derdim su birikintisinin sınırları değil, benim derdim denizi düşünmemiş balıklarla yaşamaktır!"
Sanırım kendi toplumunda fazla aydınlık olduğu için fazla parlayan ve ışığı cahil insan topluluklarının gözlerini kamaştırdığı için sevilmeyen o güzel ruhları anlatmak için bundan güzel söz olamazdı. Hypatia, Bruno, Sokrates ve kendi toplumlarınca cezalandırılan ama ışıklarını yüzyıllar sonrasına bile ulaştırabilecek kadar aydın insanlar.
“Hayat, yemek, uyumak, küçücük bir gölde yaşamak değildi”
Olmamalı zaten. Ama insan sınır sever, rahatlık sever. Kaç kişi sıradan olmayı reddeder?
“Küçük kara balığı bir türlü uyku tutmuyordu. Bütün gece, hiç gözünü kırpmadan denizi düşünüp durdu.”
İdealleri olanların zihinleri gözlerinden daha aktiftir. Onları gerçekleştirmenin heyecanı yarını bekletemez. Sabırsız heyecanları sadece yaşayanlar anlar.
“Siz biraz fazla düşünüyorsunuz.” demiş Küçük Kara Balık. “Durmadan düşünmenin yararı yok. İlerlemek istiyorsak harekete geçmeliyiz.”
Tolstoy'un dediği gibi bazen meydan okumak da gerekir, bazen denize, bazen insana, bazen kendine....
“Kararımı verdim anne, gidip derenin nerede bittiğini öğreneceğim. Orada neler var, başka yerlerde neler var, görmek bilmek istiyorum.”
İnsanın en önemli düşünsel etkinliği felsefedir. Bugünkü ilerlemeyi ve gelecektekini de ona borçluyuz. Onun yol göstericiliği insanlığı ilerletti. Onu ilerleten merak etmesidir. Bilmek istemesidir, bilgiyi aramasıdır. Insan nefes almadığı gün değil bilmeyi ve öğrenmeyi bıraktığı an bu dünyadaki varlığı son bulmuştur.
“Her an ölümle yüz yüze kalabilirim. Ama yaşayabildiğim sürece ölümü karşılamaya gitmem gerekmez. Bir gün ister istemez ölümle karşılaşacağım; bu önemli değil. Önemli olan benim yaşamamın veya ölümümün başkaların yaşamını nasıl etkileyeceği…”
Samed Behrengi'nin gerçek hayat öyküsünü sonradan öğrenip kitabı tekrar okuyunca daha farklı okumuştum burayı. Ölüm bir an sonrası bile olabilir ama onu en güzel bekleme şekli yaşanılan anı hakkıyla yaşamaktır.
"On bir bin dokuz yüz doksan dokuz küçük balık “İyi geceler” dileyerek yatmaya gitti. Büyükanne de uykuya daldı.
Ama küçük bir kırmızı balık ne yaptı ne ettiyse de uyuyamadı.
Sabaha kadar denizi düşündü hep..."
Bu hayattaki Küçük Kara Balıklara ve on iki bin balık içinde uyuyamayan kırmızı balıklara selamlar olsun
Kitaptan beğendiğim diğer alıntılar:
“Siz bu göletten hiç dışarı çıkmıyorsunuz ki… Peki, nasıl oluyor da , bütün dünyadan söz edebiliyorsunuz?”
“Bu göletten başka bir dünya da mı var?”
“En azından bu suyun buraya nereden geldiğini, nereye gittiğini ve suyun dışında neler olduğunu düşünmeniz gerek”
“Bir nedeni olmadan mutlu olmak da istemiyorum; günün birinde gözlerimi açıp hepiniz gibi yaşlandığımı, ama hâlâ aynı balık olduğumu, ilk başta bildiğimden fazla bir şey bilmediğimi görmek istemiyorum!”
yaslandigi
“Benim kendi beynim var, düşünebilirim; gözlerim de var görebilirim…”
“Balıkla salyangozun arkadaşlığı! Duyulmuş şey değil!”
“Ben de balıkla salyangozun düşmanlığını duymadım. Ama sizler onu hallettiniz.”