Etrafında ne varsa, eşyanın üzerinden hayal meyal dalgalanan kara bir havaya bürünmüş gibiydi; ruhunun uçurumuna dalan keder, ıssız şatolara dolan kış rüzgârı gibi, hazin ulumalarla doluyordu. Hani bir daha geri gelmeyecek şeylere hülyamızın bir kapılması vardır, hani her olup bitmiş işten sonra bizi saran bir yorgunluk, alıştığımız her hareketin durmasından, devamı bir titreşimin kesilivermesinden doğan bit ızdırap vardır, o gün Emma işte o hale uğramıştı.