Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

_Hissedebileceğiniz en güzel şey, hayatın esrarlı tarafıdır. Sanatın ve bilimin beşiğinde, bu ana duygu vardır. Onu bilmeyen, dünya karşısında şaşkınlık ve hayranlık duymayan kimse, ölü gibidir. _Delilik şüphesiz aptallıktan daha iyidir, delilik var olmuş bir zekânın yok oluşudur. Aptallık ise var olmamış bir zekânın var olmamaya devam edişidir… _Biz aydınlar, «Tanrının buyruğu ile» saltanat süren krallar ve imparatorların sonu gelince, insanlık için daha mutlu bir çağın başlayacağına inanıyorduk. Eh, artık köklerinin kazındığı söylenebilir ama insanlığın durumu çok daha iyi değil. Halkı kandıran politika cambazları gidenlerin yerlerini ustaca doldurdular. _Susmak, suçu paylaşmak ve yüklenmektir. _Öğretmenler birer sanatçı olmalı ve eşsiz sanat eserleri yaratmalılar. _Bir insanın gerçek değeri, her şeyden önce, kendinden kurtulmayı ne ölçüde ve ne yolda başardığına bakılarak anlaşılır. _Yasalar, zamanla bir değişime uğramak zorundadır. Örneğin, eski Yunanda en soylu kişiler bile köleliği doğru sayarken, biz bugün köleliğin çok yanlış bir şey olduğuna inanıyoruz. Sanırım her çağın insanı kendisi için «doğru» olanı bulmaya çalışmak zorundadır. _Devletin çıkarı için insan özgürlüğünü sınırlandırmak gerekir. _Bağnaz hoşgörüsüzlük, kendinden olmayanları hain, aşağılık ve kötü insanlar olarak görmesine yol açar. _Devlet = Modern Put_ Yurttaşlar arasında barışı korumak için kurulmuş olan devlet, zamanla modern bir put oluvermiştir ve yeni bir putataparlık kurulmuştur. _Önyargıları yok etmek, atom çekirdeğini parçalamaktan daha zordur. _Aptallığın en büyük kanıtı, aynı şeyi defalarca yapıp farklı bir sonuç almayı ummaktır. _Bir insanın zekası, verdiği cevaplardan değil, sorduğu sorulardan anlaşılır. _Otoriteye gösterilen düşüncesizce saygı, doğruluğun en büyük düşmanıdır. _Problemleri, onları üreten kafalarla çözemeyiz. _Açlıktan karnı guruldayandan dürüst politikacı olmaz. *_Özgürlük_ _Hayat, özgürlük olmadan yaşanmaya değmez. Özgürlük, kendi varlığına saygısı olan bir insan için zorunludur. Buluşlar, keşifler yalnız özgür insanlara vergidir. Yalnız özgür insanlar yaratabilir biz modern insanların hayatlarını yaşanmaya değer hale getiren düşünce eserlerini. Bu özgürlük olmasaydı, ne Shakespeare, ne Goethe, ne Newton yetişirdi. O olmasa, ne halk için konforlu evler olurdu, ne demiryolları, ne telsiz telgraf, ne salgınlara karşı korunma çareleri, ne ucuz okuma kitapları, ne kültür, ne de herkese açık sanatlar. Hayatın belli başlı gereksinmelerini karşılayacak gereçleri meydana getirmek için insanın çabasını kolaylaştıracak makineler olmaz, çoğu insanlar eski Asya zorbalarının zamanındaki köle hayatını yaşardı. _Dinler, özgürlük düşmanları olarak insanları köle haline getirir. Kölelik, olumlu her türlü gelişmeyi köstekleyen bir bataktır. _Düşünce özgürlüğümüzü tehlikeye sokan güçlere karşı koymak istiyorsak, önce yitireceğimiz değerlerin ne olduğunu iyice tasarlamamız ve atalarımızın bunca zor savaşlarla elde ettikleri bu özgürlüğe neler borçlu olduğumuzu açıkça bilmemiz gerekir. _Avrupa, kişi özgürlüğünü başarıyla savunup, bilgi ve buluşların ilerlemesine yol açmaktadır. Umarız ki, geleceğin tarihçileri, çağdaş olayların yargıladığı zaman, günümüzde bu kıtanın özgürlük ve onurunun, Batı devletleri tarafından kurtarılmış olduğunu söyleyeceklerdir. *_Bilim_ _Doğa yasası, evrenseldir. Bilim öncesi çağlarda, doğa yasaları kabul edilemezdi. Doğa yasası, ilkel bir insanın gözünde, perilere cinlere olan inancı beslemekle kalır. Onun için, ilkel insan, bugün bile, tabiatüstü ve sorumsuz bir takım güçlerin hayatına karışabileceği korkusu içinde yaşayıp durmaktadır. _Bilim, insan üzerinde iki yoldan etki yapar. 1. Bilim, insan hayatını baştan başa değiştiren olanaklar yaratır. 2. Eğitici bir nitelik taşıyarak, insan düşüncesini etkiler. _Bugün köleliğin genel olarak ortadan kalktığını ileri sürebiliyorsak, bunu bilimin pratik sonuçlarına borçluyuz. _Bilimsel gerçek, dini kör inançları azaltır. _Dış güçler_ _Gerici politikacılar, dış güçler sözünü ileri sürerek, kamuoyunda bir kuşku havası yaratmışlardır. Böyle bir tehlikeye karşı aydınlar azınlığı ne yapabilir? Bence tek yol Gandhi'ninki gibi devrimci bir davranışla karşımızdaki bu gibi insanlarla işbirliği yapmama yoludur. Soruşturma kurullarına çağrılan her aydın, kimseyi ele vermemek için direnmeli, yani, yurdunun düşünce özgürlüğü uğrunda hapse girmeyi, paraca yıkımı, kısaca kişisel güvenliğinin yok olmasını göze almalıdır. Yeter sayıda insan bu önemli adımı atmayı göze alırsa başarıya ulaşılabilir. Yoksa, bu ülkenin aydınları, kendileri için uygun görülen kölelikten fazlasını hak etmiyorlar demektir. _Politikadaysa sadece önder yokluğu ile kalınmamış, ruh özelliği ve yurttaşın doğruluk duyguları büyük ölçüde kaybolmuştur. Böyle bir özelliğe dayanan demokratik parlamenter rejim, birçok yerlerde sarsılmış, diktatörler doğmuş ve tutunmuşlardır. Koyun sürüsü gibi kitleler, iki hafta içinde gazeteler tarafından öylesine bir heyecan ve telâşa düşürülebilirler ki, bu insanlar başta bulunan bu işlerle ilgili bir kaç partinin değersiz amaçları uğruna ölmek ve öldürmek için üniformaları geçiriverirler sırtlarına. _Cadı kazanlarının kaynatılmasına kim yardım ederse, Anayasayı çiğneme suçunun maşası ya da yardakçısı olur bence. _Günümüzün zehirlenmiş havası içinde insanların sağduyusuna seslenmek boşuna olur bence, insanlar neye lâyıksa onu elde ederler sonunda. _Platon: İnsan, sorunlarını çözümlemekte, kendimizi içgüdülerimize ve soydan gelme tutkularımıza bırakmaktansa, aklımızı kullanalım diyordu. Ama üzücü deneyler bize öğretti ki, akıllı düşünce, sosyal hayatımızın sorunlarını çözmeye yetmiyor. _Bir bilgi, çölde her an kumlar altında kalabilecek bir mermer heykele benziyor. Onun hizmetindeki işçiler durmadan çalışmalılar ki heykel hep gün ışığında kalabilsin. _Düşüncemizde devrim açmak, eylemlerimizde devrim yapmak zorundayız ve dünya ulusları arasındaki ilişkileri devrimci bir anlayışla yeni baştan düzenlemek cesaretini göstermeliyiz. _Ellerinde hiç bir üretim aracı olmayanlara «emekçi» diyeceğim. Üretim araçlarını elinde tutanlar ise kapitalistler oligarşisini oluşturmaktadır. _İnsana bir uzmanlık öğretmek yetmez. Bir güzellik ve ahlâkça iyilik duygusu edinmelidir. Yoksa insan uzmanca bilgileriyle, dengeli bir biçimde gelişmiş bir insandan çok, iyi eğitilmiş bir köpeğe benzer. _İnsanın ahlaksal davranışı, başkalarının acısını paylaşmasına, eğitime ve toplumsal ilişkilere etkin olarak bağlanmalıdır. Bu davranışın dinsel bir temele hiç de ihtiyacı yoktur, insanların yalnız ölümden sonraki ceza korkusu ve ödül umudu ile kendilerini tutabileceklerini düşünmek insanlık için hiç de övünülecek bir şey değildir. _İnsan bütün öbür canlılar gibi yaradılıştan gevşektir. Onu uyaran, dürtükleyen olmazsa, hemen hiç düşünmez, törelerine ve alışkanlıklarına uyarak bir otomat gibi yaşar. Bu yapmacık maskenin altında neler saklandığını pek fark edemez insan, çünkü alışkanlığın, biçimselliğin etkisiyle insanın gerçek kişiliği pamuğa sarılmış gibidir. _Fırtınalı zamanımızda çakan şimşeklerin ışığında insanları ve olayları olanca çıplaklığıyla görebiliyoruz. Her millet, her insan amaçlarını, tutkularını, güç ve güçsüzlüklerini açığa vurmaktadır. Koşulların hızla değişmesinde göreneğin hiç yeri kalmamıştır: Alışkanlıklar kurumuş buğday taneleri gibi havaya savrulmaktadır. _İnsan, aynı zamanda hem tek başına, hem de toplumsal bir varlıktır. Tek başına bir varlık olarak, kendini ve kendine yakın olanların varlığını korumaya, onların isteklerine karşılık vermeye, doğuştan sahip olduğu yetilerini geliştirmeye çalışır. Toplumsal bir varlık olarak da, benzerlerine kendini beğendirip sevdirmeye, onların beğenilerini paylaşmaya, üzüntülerini gidermeye ve yaşama koşullarını iyileştirmeye çalışır. _İnsana uzaktan bir masal gibi gelen çağlar, bir daha geri dönmemecesine göçüp gitmiştir artık. Bugün insanlık dünya ölçüsünde bir üretim ve tüketim topluluğu olmuştur. _İnsan, kendini topluma adayarak, kısa ve tehlikelerle dolu hayatta bir anlam bulabilir ancak. Toplumdaki durumları ne olursa olsun, bütün insanoğulları bu bozulma olayının acısını çekmektedir. Bencilliklerinin kölesi olduklarından habersiz, kendilerini güvensizlik içinde yapayalnız duymakta, saf, temiz ve yalın bir hayat sevincinden yoksun bulmaktadırlar. _Bireysel ve Toplumsal Sorumluluk - Görev - Yükümlülük. Yapılması zorunlu şeyler. Gerektiğinde hesap verme durumu ortaya çıkar. _Ahlakdışı bir eylemin ne olduğunu kişinin bireysel yargısı ve vicdanı belirler. _Bilinçli olarak savaşmamayı seçen kişi devrimci bir kişidir. Yasalara karşı gelmeye karar vermekle toplumun ilerlemesi uğrunda çalışmak gibi en önemli bir ülküyü kişisel çıkarlarından üstün tutmuş oluyor demektir. Çok güç durumlarda toplumsal ilerlemeyi sürdürmenin tek yolu budur. _Yıldızlarda yazılı değildir insan haklarının varlığı ve değeri. _Yeryüzündeki koşulların düzelmesi, salt bilimsel buluşlardan çok, insan geleneklerinin ve ülkülerinin gerçekleşmesine bağlıdır. Ahlâklı bir yaşama düzeninin gelişmesi bakımından Konfüçyüs'ün, Buddha'nın, İsa'nın ve Gandhi'nin yaptıkları, bilimin, herhangi bir zamanda yapabileceğinden çok daha önemlidir bence. _Doğruya ve gerçeğe yönelmiş her türlü çabaya duyduğum saygı ve hayranlığı, ayrıca belirtmem gerekmiyor sanıyorum. _Hayvanlara karşı üstünlüğümüzü bir toplum içinde yaşamamıza borçluyuz. Birey doğumundan beri tek başına bırakılırsa, duyularında ve duygularında aklımızın alamayacağı kadar ilkel ve hayvanımsı kalır. _En başta gözetilecek şey bağımsız olarak düşünme ve karar verme yeteneğini geliştirmektir, özel bilgiler kazandırmak değil. _İnsanları kalıplaşmış, kişisel özgünlüğü ve amacı olmayan toplum, gelişme gücü olmayan fakir bir toplum kalır. Tam tersine, bağımsız olarak işleyen ve düşünen tekler yetiştirmeğe bakmalı, ama bu tekler hayatlarının en yüce sorunu olarak topluma hizmeti götürmelidirler. Bu ülküye ulaşmak için ne yapmalı? Ahlâk dersi mi vermeli? Hiç değil. Sözler boş seslerdir ve öyle kalırlar, ayrıca cehennem de iyi niyetlerle döşelidir. Kişilikleri yapan, duyular, söylenen şeyler değil, çalışma ve iş görmedir. _Olup bitenlere karşı tutumumuz, büyük ölçüde, daha çocukken çevremizden, bilinçsiz olarak, kaptığımız düşünceler ve duygularla koşullanmıştır. Başka deyimle, soydan geçen yetiler ve özellikler yanında bizi biz yapan gelenektir. Bilinçli düşüncemizin, davranışımız ve inançlarımız üzerindeki etkisinin, geleneğin güçlü etkisi yanında, ne denli güçsüz olduğunu binde bir fark ederiz. _İyi niyet sahibi insan, kökleşmiş ön yargılarla savaşmalı. _Gereğinden çok şey okutmak, ister istemez aynı düzeyde kalmaya ve kültürsüzlüğe götürür. Öğretim öyle olmalı ki, sunduğu şey, değerli bir nimet sayılmalı, güç bir ödev değil. _Uluslararası ilişkilerde görülen bu anarşi, yüzyıllar boyunca insanlığın başına sonsuz belâlar, tarifsiz yıkımlar getirmiştir. Çok kez insanların gelişmesini durdurmuş, karakterlerini bozmuş, düzenlerini yıkmıştır. _Irmakların zaman zaman yataklarından taşmaları nasıl doğaya aykırı değilse, savaş eğilimi de insan tabiatına aykırı olmayan bir niteliktir; ve selleri önlemek için insan nasıl araya girip bir şeyler yapıyorsa, savaşları önlemek için de öyle davranmalıdır. Saldırganlıkları önlemenin tek yolu uluslarüstü yasalarla yönetilen uluslar üstü bir örgüt ortaya koymaktır. _Tanrı, zar atmaz. _Bu dünyada beni birkaç kişi anladı; onlar da yanlış anladı. _Yolculuk etmeyi seviyorum ama varmaktan nefret ederim. _Hayat bisiklet gibidir. Dengeyi kaybetmemek için ilerlemek gerekir. _Sadece barışçı değil, militan bir barışçıyım. Barış için savaşmaya hazırım. _Hayatı yaşamanın iki yolu vardır: biri hiçbir şeyin mucize olmadığını düşünmek, diğeri her şeyin mucize olduğunu düşünmek. _Sadece iki şey sınırsızdır, evren ve insanoğlunun ahmaklığı, ilkinden o kadar da emin değilim. _Dehanın 10′da 1′i yetenek 10′da 9′u da çalışmaktır. _Sakın sana kötüsün diyenlere aldırma. Bana da geri zekâlısın diyenler oldu. Ve ben atomu parçalayıp ellerine verdim. _Birisinin atom bombası yapmasına yardım etmekten daha kötü sadece bir şey var. O da nazilere atom bombası yapmaları için yardım etmek. _Dünya; kötülük yapanlar değil, seyirci kalıp hiçbir şey yapmayanlar yüzünden tehlikeli bir yerdir. _Bugüne odaklanın, güzel bir kızı öperken düzgün araba kullanan birisi, öpücüğe hak ettiği dikkati vermiyor demektir. _Uzay, insanoğlu için çok karmaşıktır. Uzayda insan kocaman bir kütüphanedeki minicik bir çocuğa benzer, çocuk orda ki kitapların yazıldığı bin bir çeşit dili anlamaz, nasıl yazıldığını da anlamaz, dikkatini çeken şey o kitapların karmaşık dizilişindeki ahenktir ve insanoğlu da uzayın ahengini çözmeye çalışabilir ancak. _İnsanoğlunun en büyük zaafı, dünyanın kendi etrafında döndüğünü sanması. Hatta bütün yiyecekleri, hayvanları ve doğayı kendine sunulmuş bir nimet sanıyor. Evren dediğimiz bütün içerisinde, kendisini diğer canlılardan ayrı tutuyor. Çevreyi istediği gibi kullanıyor. Yıkıyor, yok ediyor. Halbuki insanoğlu bu evrende zincirin sadece küçük bir parçası. Bunu reddederek aslında kendisine bir hapishane yaratıyor. İnsanın bu yanılgıdan kurtulması en büyük özgürlük. Tabii bu da tam olarak mümkün olmayabilir ama bu çabanın kendisi de bir özgürlük _Görelilik kuramım başarıyla kanıtlanırsa Almanya benim bir Alman olduğumu iddia edecek, Fransa ise dünya vatandaşı olduğumu açıklayacaktır. Kuramım gerçek dışı çıktığında ise, Fransa bir Alman olduğumu söyleyecek, Almanya ise bir Yahudi olduğumu açıklayacaktır *_Din_ _Bana göre din, 3 türlüdür. 1- İlkel Korku Dini, 2-Medeni Ahlak Dini, 3-Kozmik Din(Doğa Yasaları-Panteizm) _1-Korku Dini_ _Olayların nedenleri arasındaki ilişkileri anlamaya gücü yetmeyen insan kafası, az çok bize benzer varlıklar uydurmuş ve korkularını onların isteklerine ve eylemlerine bağlamıştır. Bu varlıkları bizden yana davrandırmak ve öfkelerini dindirmek için insanlar bir takım işler yapmayı, kurbanlar vermeyi düşünmüşler ve bunlar çağdan çağa aktarılarak bir inanç olmuştur. Buna korku dini diyorum. Bu bölük kendine, korkulan varlıklarla halk arasında bir aracı süsü vermiş ve "yönetici gücü" durumunu bunun üzerine kurmuştur. _2-Ahlak Dini_ _Baba ve ana, büyük toplulukların başındaki yöneticiler, ölümlü ve yanılabilir insanlardır. Yönetilme, sevilme ve korunma özlemi, koruyan, karar veren, ödül ve ceza veren bir kader, Tanrı kavramının oluşmasına yol açmıştır. Bu, insanın düşünce ufkuna göre, kabilenin hayatını, insanlığın hayatını, hattâ, genel olarak, hayatı seven, besleyen, insanı yıkımlarında ve yatıştırılmaz özlemlerinde avutan ve öbür dünyaya göçenlerin ruhunu koruyan bir Tanrı'dır. Toplumsal ve ahlaksal Tanrı kavramı budur işte. _Korku dininin ahlaksal dine dönüşümü, halkların hayatında önemli bir ilerlemedir. İlkel halkların dinlerinin salt korku dini, uygar ülkelerinkiyse salt ahlaksal din olduğu yolundaki önyargıdan sakınmak gerekir. Hepsi de daha çok iki tipin karışımıdır. Bu karışımda, toplumsal hayatın yüksek basamaklarında ahlaksal din ağır basmaktadır. _3-Kozmik Din(Doğa-Panteizm)_ _Hiçbir Tanrı düşüncesine ve hiçbir Tanrı bilimine götürmeyen kozmik din duygusu, insandan insana nasıl geçebilir? Bence bu duyguyu, ona yatkın olanlarda uyandırmak ve diri tutmak, sanatla bilimin en önemli görevidir. İnsanoğlu, insan isteklerinin ve amaçlarının boşluğunu, tabiatta ve düşünce dünyasında kendini gösteren o aklı durduran düzenin yüceliğini görür. Hayat ona bir çeşit zindan gibi gelir ve anlam dolu bir bütün olarak hayatı toptan kavramak ister. Kozmik din duygusu budizmde ve hele Schopenhauer'in eşsiz yazılarında ağır basar. Bütün çağların dinsel dehaları, doğmalar ve insan biçiminde bir Tanrı tanımayan kozmik din duygusu ile kendilerini göstermişlerdir. Onun için, başlıca öğretisi kozmik din duygusuna dayanan hiç bir kilise olamaz. Böylece, bütün çağların sapkın denilen insanları arasında bu yüce din duygusuyla yüklü olan ve çok kez çağdaşlarınca dinsiz, kimi zaman da ermiş sayılan insanlar vardır. Demokritos, Assisi'li Francesso ve Spinoza bu bakımdan birbirlerine yakındırlar. _Nedensel yasanın bütün olayları yönettiği gerçeğine ermiş birisi, kozmik oluşumun ilerlemesinde araya giren bir varlık düşüncesini kabul edemez. Tabii, nedensellik varsayımını ciddiye alıyorsa. Korku dini gibi toplumsal ve ahlaksal dinin de yeri yoktur onun düşücesinde. Ödül ve ceza veren bir Tanrıya aklı yatmaz. Şundan ötürü ki, insan sıkı birtakım dış ve iç yasaların etkisindedir, onun için de, cansız bir nesne nasıl devinimlerinden sorumlu değilse, o da Tanrıya karşı sorumlu değildir. Bu yüzden, ahlâkı baltalıyor diye bilime çatmışlardır, tabii haksız olarak. _İşte bu nedenlerden ötürü kiliselerin niçin bütün çağlarda bilimle savaştığını ve bilimden yana olanlara işkence ettiğini anlamak kolaydır. _Ben, kozmik din duygusunun bilimsel araştırmada en güçlü ve en soylu itme gücü olduğuna inanıyorum. _Bilimsel araştırmayı yalnız pratik sonuçlarıyla bilen kimse kolayca aldanabilir ve çevrelerindeki şüpheci kimselere inat düşüncelerini dünyanın dört bir yanında ve dört bir çağındaki yoldaşlarına ulaştıran bu insanların dünya görüşünü kavrayamaz. Ancak hayatını böylesi yüksek amaçlara adayan kimse, bu büyük insanları coşturan ve onları, sayısız başarısızlıklara rağmen, amaçlarına bağlı tutan gücün ne olduğunu anlayabilir. Bu türlü güçleri kozmik din duygusu cömertçe verir insana. Bir çağdaşımız, haklı olarak şöyle demiştir: «En ciddi bilginler, içlerinde derinden derine bir dinsel duygu taşıyanlardır.» _Kendi yarattıklarını cezalandıran ya da ödüllendiren, biz insanlarınkine benzer istekleri olan bir Tanrıyı benim aklım almaz. Bedeni ile öldükten sonra yaşayabilecek bir insan da düşünemem. _Basit insanlar için Tanrı, iyilik beklenen ve cezasından korkulan, ne kadar saygın olursa olsun, kişisel ilişkiler kurulan bir varlıktır; çocuğun babasıyla olan ilişkisine benzer yücelmiş bir duygu. _Hayatın sırlarıyla karşı karşıya gelmek, korku ile de karışarak dinleri yaratmıştır. Ulaşamayacağımız bir şeylerin var olduğunu bilmek, ancak en ilkel bir biçimde anlayabileceğimiz, en derin aklın ve en parlak güzelliğin belirtilerini görmek, bu bilgi ve bu gerçek dindarlığın tâ kendisidir. İşte bu anlamda ve yalnız bu anlamda, derinden dindar olan insanlara katılıyorum. Zayıf yürekliler, korku ya da gülünç bir bencillikle bu çeşit düşünceleri beslesinler istedikleri kadar. Hayatın sonsuzluğundaki sır ve gerçeğin akılları aşan kuruluşuna bakış, bir de tabiatta kendini gösteren aklın, ne kadar küçük olursa olsun, bir parçacığını kavramak için göstereceğimiz o içten çaba yetiyor bana. _Tanrı çocukça bir şey. Beni bir agnostik olarak adlandırabilirsin. Tanrı sözcüğü benim için insanın zaaflarının bir ifadesi ve ürünü olmanın ötesinde bir anlam taşımıyor. İncil de yüce bir kitap ama yine de ilkel efsanelerden oluşan bir koleksiyon. Hiçbir yorum, ne denli incelikli olursa olsun, bu görüşümü değiştiremez. En incelikli yorumlamalar birbirlerinden oldukça farklılar ve bunların özgün metinle hemen hemen hiçbir ilgisi yok. Bana göre Yahudilik, öteki tüm dinler gibi, en çocuksu boş inançların nesneleştirilmesidir ve üyesi olmaktan mutluluk duyduğum, düşünce yapısına son derece yakın olduğum Yahudi halkı da benim için öteki insanlardan farklı bir niteliğe sahip değildir. Bu insanlarda ‘seçilmiş’ olduklarını gösteren hiçbir şey görmüyorum. _Din Duygusu ve Araştırma_ _Bilimin derinlerine inerseniz, kendince bir dinselliği olmayan bir bilim kafasına zor raslarsınız. Bilgin, bütün olup bitenlerin nedensel bilincine varmıştır. Ahlâk onun için Tanrı ile değil, temamen insanla ilgili bir iştir. Onun din duygusu, tabiat yasalarının düzeni karşısında şaşkın bir hayranlıktır. Çünkü, tabiatta öylesine yüksek bir akıl kendini göstermektedir ki, insanın en ince düşünceleri ve buluşları, bu aklın yanında sönük bir bölge gibi kalır. Bu duygu, bencil isteklerinin köleliğinden kurtulabildiği ölçüde, hayatının ve çabalarının ana yolu olur. Bu duygu, bütün çağlarda yaratıcı din adamlarının içini dolduran duygunun benzeridir. _Bilim ve Din_ _İnsanların yaptıkları her şey, ihtiyaçlarını gidermeye ve acılarını dindirmeye yarar. Çünkü her insan çabası ve yaratışı, görünürde ne kadar yüce olursa olsun, duyguların ve özlemlerin etkisi altındadır. Öyleyse, insanları dinsel düşüncelere, en geniş anlamıyla inanca götüren duygular ve ihtiyaçlar neler olmuştur? Bunun üzerinde düşündüğümüz zaman, dinsel düşüncenin ve hayatın beşiğinde türlü türlü duygular buluruz. İlkel insanda dinsel düşünceleri yaratan korkudur her şeyden önce: Açlık korkusu, vahşi hayvan, hastalık, ölüm korkusu. _Tanrı Kavramının Sömürülmesi_ _Daha iyi bir dünyanın kurulmasına çalışılırken Tanrı kavramından yararlanılması gerektiğine inanmıyorum. Bunun, çağdaş bir aydının davranışları ile bağdaşabileceğini sanmıyorum. Ayrıca, tarih de gösteriyor ki, her topluluk ya Tanrının kendilerinden yana olduğuna inanıyor, ya da böyle olduğuna karşısındakileri inandırmağa çalışıyor. Bu da, sağduyuya dayanan bir anlayış ve davranışı güçleştiren bir durum. _Dünyayı Nasıl Görüyorum_ _Ben, tek başına bir insanım. Tek başıma düşünürüm. Hiçbir zaman ne devlete bağlı kalmışımdır, ne anayurda, ne dostlar çevresine, ne de aileye. Bütün bu bağlara karşı hiç eksilmeyen bir yabancılık ve yalnızlık duygusu beslemişimdir. Benim politik ülküm demokratik ülküdür. Herkes saygı görmeli ama hiç kimseye tapılmamalıdır. Yolumu aydınlatan, bana durmadan yaşama sevinci ve cesareti veren ülküler: İYİLİK, GÜZELLİK ve DOĞRULUK olmuştur. Herkesin davranış ve yargılarını yöneten bir takım ülküler vardır. Bu bakımdan, rahatlık ve mutluluğa, hiç bir zaman birer amaç gözüyle bakmadım. Nice insanların her gün ardına düştükleri mal mülk edinme, kolay başarı kazanma, süslü püslü yaşama, tâ çocukluğumdan beri tiksinti uyandırmıştır bende. Böyle bir ahlaksal temel, domuz sürülerine yaraşır daha çok. _İnsanın filozofik anlamdaki özgürlüğüne hiç de inanmıyorum. Her birimizin davranışları, yalnız dış baskıların değil, içten gelen bir takım zorunlukların da etkisindedir. _Ben çoğu zaman tabiatım beni neye zorlamışsa onu yapmışımdır. Bundan ötürü bu kadar sevgi ve saygı görmek mahcup ediyor insanı. _Bana kin okları atanlar da oldu ama bu oklar dokunmadı bana. Çünkü, hiç ilişkim olmayan bir başka dünyadan geliyordu bunlar. _Schopenhauer'in “Bir insan, istediğini yapar ama istediğini istiyemez.” sözü ta gençliğimde içime işlemiş ve gerek kendi hayatımdaki gerek başkalarının hayatındaki sıkıntılar karşısında sürekli bir avunma, tükenmez bir sabır ve hoşgörü kaynağı olmuştur. Bu düşünce, insanın kolayca elini kolunu bağlayan sorumluluk duygusunu yumuşatır, gerek kendimizi gerek başkalarını gereğinden çok ciddiye almamızı önler; humur'a (gülen düşünceye ) yer veren bir hayat görüşüne götürür bizi. _Bana karşı insanların gereğinden çok saygı ve hayranlık göstermesi talihin bir cilvesidir. Bunda benim kabahatim olmadığı gibi, hak etmiş de değilim. Bu aşırı saygı, benim cılız gücüm ve ardı arkası gelmez didinmelerimle bulduğum birkaç düşünceyi anlamakta zorluk çekmelerinden gelebilir. _Zorbalık ruhça aşağılık insanları çeker ve dâhi zorbaların yerine haydutların geçmesi şaşmaz bir yasadır bence. Bu yüzden, bugün İtalya'da ve Rusya'da gördüğüm böylesi düzenlerin karşısındayım var gücümle. _İnsanlığın çarklarında, bana gerçekten önemli görünen devlet değil, yaratıcı ve duygun insan kişiliğidir. Soylu ve yüce olanı yaratan odur. Çoğunluk ise düşüncede budalalığa, duygularda şaşkınlığa düşebilir. _Bu konu beni sürü haline gelen insan topluluklarının en kötüsünden, hiç sevmediğim ordudan söz açmaya götürüyor. Bir mızıkanın ardından sıra sıra yürümekten zevk alan kimseyi adam yerine koymam. Onda bir beyin olmasada olur. Yalnız murdarilikle bu iş pekâlâ başarılabilir, insan uygarlığının bu yüz karasını bir an önce yok etmek gerekir. Ismarlama kahramanlık, budalaca oldubittiler, sözde yurtseverlik palavraları tiksindirir beni. Savaş ne kadar iğrenç, ne kadar aşağılık geliyor bana! Böyle yürekler acısı bir işe girmektense, dilim dilim kesilmeye razıyım. Buna rağmen, insanlara o kadar güvenim var ki, bence bu umacı çoktan yeryüzünden kalkmış olurdu, eğer okul ve basın yoluyla dünyanın çıkarcı iş çevreleri ve politikacıları halkların sağduyusunu sistemli olarak yanıltmasalardı. _Hayatın Anlamı_ _Hayatımızın anlamı nedir? Bu soruya karşılık vermesini bilmek dindar olmayı gerektirir. Kendi hayatına ve başkalarınınkine anlamsız gözüyle bakan insan, yalnız mutsuz olmakla kalmaz, kolay kolay yaşamasını bile beceremez. _Zenginlik Üstüne_ _Şuna var gücümle inanıyorum ki, dünyanın bütün zenginlikleri, ilerlemeyi gerçekten isteyen bir insanın elinde de olsa, insanlığı ileriye götüremez. Yalnız büyük ve temiz insanlardan örnek almak bizi soylu düşüncelere ve soylu işlere götürebilir. Para bencilliği çeker ve ister istemez, kötüye kullanılmasına yol açar. Para çuvallarıyla yüklü bir Musa, bir İsa, bir Gandhi düşünebilir misiniz? _Bilim ve Uygarlık_ _Ekonomik buhran ve halkların yoksul düşmesi, tehlikeli karışıklıklara yol açmıştır. Bu gibi dönemlerde hoşnutsuzluk kin ve öfke doğurur. Öfke, insanarı zorbaca eylemlere ve devrimlere sürükler, kimi zaman da savaşa. Sıkıntıdan, çaresizlikten yeni yeni dertler doğar. _Toplumumuzda yalnızlığı gerektiren ve beden ya da akıldan yana büyük bir çaba gerektirmeyen bazı görevler vardır. Örneğin deniz feneri ve yüzen fener bekçiliği. Bu görevleri bilim, özellikle, bazı matematik ya da felsefe sorunlarını derinliğine incelemeyi amaç edinen gençlere vermek mümkün değil mi? Bu dediğim gerçekleştirilirse, belki yaratıcı kafalara şimdi olduğundan daha geniş ölçüde gelişmek olanağı verilmiş olur. _Niçin Sosyalizm_ _Sosyalizmin gerçek amacı insanlığın «yağma ve çapul» dönemini geride bırakmak ve daha ilerilere gitmek olduğuna göre, ekonomi bilimi, bugünkü durumunda, geleceğin sosyalist toplumuna pek az ışık tutabilecektir. _Soyut toplum kavramı, insan türü için gerek kendi çağdaşlarıyla, gerek geçmiş kuşakların, dolaylı dolaysız ilişkilerinin bütünü anlamına gelir. _İnsan hayatını elden geldiğince iyileştirmek için, toplumun yapısını ve insanın kültürel tutumunu ne yolda değiştirmek gerektiğini kendi kendimize soracak olursak, değiştiremeyeceğimiz bir takım koşulların varlığını durmadan hesaba katmak zorundayız. Yukarıda da söylediğim gibi, insanın biyolojik özünü, her istenen pratik amaçlar için, değişmeye uğratamayız. Ayrıca, şu son bir kaç yüzyılın teknik ve demografik gelişmeleri de bir takım koşullar yaratmıştır ki, bunlar da değişmeden sürüp gitmek zorundadırlar. _Kapitalist toplumdaki anarşi, bütün kötülüklerin gerçek kaynağıdır bence. Karşımızda koskoca bir üreticiler topluluğu görmekteyiz. Bu topluluğun üyeleri, kollektif çabalarının meyvelerinden birbirini karşılıklı olarak durmadan yoksun bırakmaya çalışmaktadırlar. _Ellerinde hiç bir üretim aracı olmayanlara «emekçi» diyeceğim. Üretim araçlarını elinde tutan bir kimse, emekçinin iş gücünü satın alabilecek bir durumdadır. Emekçi, üretim araçlarını kullanarak, yeni yeni mallar üretir ve bunlar kapitalistin malı olur. _Ortaya bir kapitalistler oligarşisi çıkmaktadır ki, bunun korkunç gücünü hiç bir şey dizginliyemiyor, hattâ politik düzeni demokrasi olan bir toplum bile. Bu böyledir, çünkü yasama kurulunun üyelerini politik partiler seçmektedir. Her istedikleri pratik amaçlar uğruna seçmen topluluğunu yasama kurulundan ayıran kapitalistler, bu partileri etek dolusu paralarla beslemekte, ya da başka yollardan etkileri altında tutmaktadırlar. Bu yüzden de halkın temsilcileri dar gelirlilerin çıkarını yeterince gözetememektedirler. Ayrıca, bugünkü koşullar altında kapitalistler, doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak, başlıca haberleşme kaynaklarını (basın, radyo, eğitim ) denetlemektedirler. Bu bakımdan yurttaş için nesnel sonuçlara varmak ve politik haklarını akıllıca kullanmak imkansızdır. _İnsan Hakları_ _Yıldızlarda yazılı değildir insan haklarının varlığı ve değeri. Tarih boyunca birtakım uyanık insanlar, insanların birbirlerine karşı en iyi davranış yollarının ne olabileceğini düşünmüşler, bunu öğretmişlerdir. Tarih insan hakları için açılan sürekli savaşlarla doludur, sonunda kesin zafere bir türlü ulaşamadığımız savaşlarla. Ama böyle bir savaştan vazgeçmek insanlığın yıkımına yol açmak olur. _İnsan hakları içinde, bir hak daha var: Bireyin yanlış ya da zararlı saydığı eylemlere katılmama hakkı ve ödevi. Bunun en önemli örneği de askerlik hizmetine katılmayı reddetmektir. _Siyasal üstünlük sağlamak için Komünizm korkusunu yayan iktidar hırsı ile gözü dönmüş politikacılara daha ne kadar göz yumacağız? Kimi zaman düşünüyorum da, insanlar alaycılık duygularını öylesine yitirmişler ki, Fransızların «Alaya almak öldürür,» sözünün bir anlamı kalmadığına inanıyorum nerdeyse. _Zenci Sorunu_ _Amerika'da, on yılı aşkın bir süredir aranızda yaşayan bir kimse olarak yazıyorum. Birçok okuyucu: Memleketimize yeni gelmiş bir adamın dokunmaması gereken konular üstünde söz söylemeye ne hakkı var? diye sorabilirler. Belli bir ülkede büyüyen bir kimse birçok şeye olağan gözüyle bakar. Oysa bu ülkeye olgun yaşta gelmiş bir kimse, özel ve karakteristik olan şeylere keskin bir gözle bakabilir. _Amerikalıların toplumsal görüşünde karanlık bir nokta var. Eşitlik duyguları ve insan onuruna olan saygıları, özel olarak beyaz renkli insanlarla sınırlanmıştır. Bana şöyle cevap veriyorlar: Bizim Zencilere karşı olan tutumumuz, bu insanlarla aynı memlekette yan yana yaşayarak edindiğimiz bir takım kötü deneylerin sonucudur. _Atalarınız bu siyah insanları yerlerinden zorla sürükleyip getirmişler buraya. Beyaz insan, zenginlik ve rahat bir hayat peşinde koşarken, onları gözlerinin yaşına bakmadan ezmiş, sömürmüş, köle durumuna düşürmüştür. Zencilere karşı bugünün ön yargısı, bu yakışıksız durumu sürdürme isteğinin bir sonucudur. _Aristoteles, kölelerin aşağı yaratıklar olduğunu, haklı olarak boyunduruk altına alınıp özgürlüklerinden yoksun bırakıldıklarını söylüyor. Onun da geleneksel ön yargılar ağına düştüğü, olağanüstü zekâsına rağmen, bu ağdan kurtulamadığı açıkça meydandadır. _İnsanlık Sorunları_ _Herhangi bir insanlık sorununun ona doğrudan doğruya saldırmakla çözümlenebileceğine inanmıyorum. Ancak zamana dayanan bir eğitim yolu ve ayrı ayrı pek çok çabaların katılmasıyla insan koşullarının ağır ağır da olsa iyiye doğru değişeceğini umuyorum. _Eğitimin Önemi_ _Eğitim sisteminin belli bir düzene göre işlemesine karşılık, hayat okulu düzensiz ve karışıktır. Bu da, eğitimin ne güçlü bir siyasal araç olduğunu, çatışan taraflar için sömürülmeğe elverişli bir tehlike kaynağı olduğunu açıkça ortaya koyuyor. _Öğrenci okuldayken, daha sonraki yıllarda kurtulamayacağı korkunç önyargılarla beslenmiş olabilir ve böylece yurttaşların içine itildikleri düşünsel tutsaklıktan kurtulma olanakları tümüyle ortadan kalkar. _Toplumsal sorumluluk duygusu, eğitimli bir insan yetiştirmek için gerekli olan şeylerden biridir. Sağlam bir toplumsal tutum, öğrenmekle değil, yaşamakla elde edilir. _Öğretim özgürlüğünden şunu anlıyorum: Gerçeği araştırma, doğru olduğuna inandığı şeyleri yayımlama ve öğretme hakkı. Kişi doğru saydığı bir şeyi hiçbir biçimde gizlememelidir. Öğretim özgürlüğünün herhangi bir yolda kısıtlanması bilimin yayılmasını güçleştirir. _Aydın ve Sorumluluk_ _Her yurttaşın, ülkesindeki anayasal haklarını savunma konusundaki sorumluluğu eşit ölçüdedir. En geniş anlamı ile «aydın»ın ise daha büyük bir sorumluluğu vardır çünkü belli bir eğitim görmüş olması yüzünden aydının kamuoyunu etkilemesi daha kolaydır. Bu da bizi zorba bir yönetime sürüklemek isteyenlerin aydınları ürkütmek ve susturmak için neden bu kadar çırpındıklarını açıklıyor. İşte bu yüzden, günümüzün koşulları altında, aydının topluma karşı belli bir sorumluluğu olduğunu anlaması ayrıca önemlidir. Bundan da bireyin anayasada belirlenen haklarını hiçe sayan herhangi bir davranışla işbirliği yapmamak gerektiği sonucu çıkıyor. _Bilimsel çabalar, insanlık için trajik sonuçlar doğurmuştur. Çünkü, bilim bir yandan insanı ağır çabalamadan kurtarmış, öte yandan hayatına büyük bir kuşku sokup onu tekniğin kölesi yapmıştır. _Biz bilim adamları, silahların insanlık dışı amaçlarla kullanılmasını önlemeyi ilk ve tek ödev bilmeliyiz. _Freud'a Mektup_ _Çok sevgili Bay Freud. Gerçeği bulma özlemi sizde başka bütün özlemleri nasıl bastırıyor, şaşılacak şey. Savaş ve yoketme güdülerinin insan ruhunda sevgi ve yaşama gücü ile nasıl iç içe girmiş olduğunu su götürmez bir açıklıkla ortaya koyuyorsunuz. Ama, inandırıcı açıklamalarınızdan bir de şu büyük amaca ulaşma özlemi çıkıyor ortaya: insanın iç ve dış bütün savaşlardan kurtulması. _Ulusların kaderini çizen bu alan sorumsuz politika adamlarına bırakılmış görünüyor. _Politik önderler, yerlerini ya zorbalığa ya da yığınların oyuna borçludurlar. Ulusların düşünce ve ahlâkça yüksek bölüklerinin temsilcisi sayılamazlar. Seçkin aydınlar, bugün halkların tarihi üzerinde doğrudan doğruya hiç bir etkide bulunamıyorlar. İyi niyetlerini göstermiş olanların kendiliklerinden bir araya gelmesi, uluslararası birleşme, dünyaya bir değişiklik getiremez mi dersiniz? Doğrusu ben, böyle bir işe girişmeyi büyük bir ödev sayıyorum. Düşünce ürünleriyle yüksek bir saygınlığa ulaşmış olan kişilerin kurduğu böylesi bir topluluk, Milletler Cemiyeti'nin güçleri için değerli bir dayanak olabilir. _Bu düşüncelerimi, dünyada herkesten çok size sunuyorum, çünkü siz, isteklere herkesten daha az kapılırsınız ve sizin yargınız ciddiliği en ağır basan bir sorumluluk duygusuna dayanmaktadır. _Savaşın Nedenleri_ _Savaşın nedenlerini insan tabiatının derinliklerinde aramak gerekir. Savaşın ilkel insanların doğal bir görevi olduğunu söylemekle gerçeği abartmış olmayız. Savaşları haklı göstermek için ileri sürülen nedenler sadece saldırgan olmayan insanların dövüşme itkilerini kışkırtmak içindir. _Sivil Savunma ve Barışseverlik_ _Dindar barışsever dedikleri insanlardan değilim. Üstelik, kılını bile kıpırdatmadan kesilip biçilmektense savaşmayı daha doğru buluyorum. Hitler Almanya'sında da tutulacak tek yol buydu. Tek yanlı bir silâhsızlanmayı da savunmuyorum. Benim önerdiğim yol uluslarüstü bir denetlemeye dayanan silâhlı barış düşüncesidir. _Barış için_ _İnsanlar arasında kardeşliğin gerçekleşmesinde, aydınların en büyük yararlığı bilim ve sanat alanlarında sağlanabilir. İnsanın kişisel, bencil ulusal amaçları aşmasına yardım eder yaratıcılık. Ne var ki, zaman zaman, siyasal tutkular yüzünden hoşgörü ve bağımsız düşünme yeteneğinden yoksun aydınlar arasında bir bölünme olması önlenemez. _Hayatım boyunca bir barışsever olmayı seçtim ve Gandhi'yi çağımızı en önemli siyasal önderi saydım. _Atom bombası konusundaki araştırmaların geliştirilmesi gerektiğini Başkan Roosevelt'e bildiren bir mektuba imza attım. Nazi yönetiminin atom bombasını daha önce kullanma tehlikesinin söz konusu olması yüzünden bunun gerekliliğine inanıyordum. Ben de, sizin gibi, yalnız bir insanım. Sizden çok daha yaşlı, ama belki daha akıllı olmayan bir insan. Bir dünya devleti kurmanın tehlikeleri konusunda düşüncelerinize katılıyorum. _Rus Bilginlerden, Einstein'e Eleştiri_ _İlk önce «dünya devleti» ve «süper devlet» düşünceleri hiç de atom çağının doğurduğu şeyler değildir. Atom çağından çok daha eski düşüncelerdir. Sanayici ülkelerin kapitalist tekelleri, dünyayı içine alan büyük bir pazara, dünya ham madde kaynaklarına, sermayelerini yatıracak başka ülkelere muhtaçtırlar. Başka ülkeleri siyasal ve ekonomik bakımdan boyunduruk altına almak ve orada kendi memleketindeymiş gibi serbestçe hakim rolü oynamak amacıyla devlet çarkını kendilerinden yana işletebilirler. *_Çarlık devrinde Rusya, sermayenin çıkarlarına kölece hizmet eden gerici rejimi, ucuz el emeği ve geniş doğal kaynakları ile yabancı kapitalistler için iştah açıcı bir parça idi. Fransız, İngiliz, Belçika ve Alman firmaları ülkemizde, kendi yurtlarında elde edemeyecekleri büyük kazançlar sağlayarak yırtıcı kuşlar gibi beslenmişlerdi. Faizli ödünç paralar vererek Çarlık Rusyasını, kapitalist Batıya bağlamışlardı. Çarlık hükümeti, yabancı bankalardan elde ettiği paralarla devrimci hareketleri amansızca bastırmış, rus bilim ve kültürünün gelişmesini geciktirmiştir. Ekim ihtilâli, yurdumuzu dünya kapitalist tekellerine bağlayan siyasal ve ekonomik bağımlılık zincirlerini kırdı. Sovyet hükümeti yurdumuzu, ilk defa, gerçekten bağımsız ve özgür bir devlet durumuna getirdi. Daha fazla köle durumunda kalmak istemeyen yüz milyonlarca insanda milli bilincin uyanmasını sağladı. _İşe yarar bir sürü sömürme alanlarını kaybeden ve daha fazlasını da kaybetme tehlikesi ile yüz yüze bulunan emperyalist ülke tekelleri, ellerinden yakalarını sıyıran milletleri, şu can sıkıcı mili bağımsızlıktan yoksun bırakmak ve sömürgelerin gerçekten özgür olmalarını önlemek için ellerinden geleni yapmaktadırlar. Bu amaçla emperyalistler askeri, siyasi, ekonomik ve ideolojik çeşitli savaş yöntemlerine başvurmaktadırlar. Emperyalizmin ideologları gerçek milli egemenlik düşüncelerini gözden düşürmeğe çalışmaktadırlar. Başvurdukları yöntemlerden biri, «dünya devleti» tasarısını savunmaktır. Einstein, milli egemenliği sınırlamak amacı ile yeni bir tasarı önermektedir. İnsanlığın büyük bir bölüğü sömürgelerde ve bağımlı ülkelerde yaşamaktadır. Örnek: Yunanistan'da İngiliz kasaturalarının gölgesinde kıralcı faşist idarecilerin yönettiği referandumun gülünçlüğünü hatırlamak yeter. Gezgin bir hayat süren, yoksul ırgat ve göçebe milyonları oylarından yoksun etmek için hilelere, özel yoklamalara, özel vergilere başvurulmaktadır. Halk yığınlarını etkileme aracı olarak kullanılan gerici basının rolünden söz açmak istemiyoruz. Biz Einstein'ın yanlış ve tehlikeli bir yola girmiş bulunduğuna inanıyoruz. Einstein sürekli bir barışın ve gerçek bir uluslararası işbirliğinin amansız düşmanlarına serbestçe davranma olanağı veren siyasal bir kukla istemektedir. _Sovyet Bilginlerine Cevap_ _Rus meslekdaşlarım bana, iyi dilekli bir saldırıda bulundular. Görüşlerimi biraz katıca belirtiyorsam bunu sadece açık olmak ve kolay anlaşılmak için yapıyorum. _Geniş ölçüde sanayileşmiş bütün ülkelerde, ekonomik gücün oldukça küçük sayıda insanların elinde toplanmış olması, aynı zamanda bu ilerlemeden doğmaktadır. Kapitalist ülkelerde, bu insanlar hareketlerinin hesabını kamuya vermek zorunda değildirler. Sosyalist ülkelerdeyse böyle bir zorunluk vardır. Çünkü oralarda bu gibiler, siyasal gücü kullananlar gibi halka hizmetle görevli kişilerdir. _Bütün toplumsal ve siyasal kötülüklerden kapitalizmi sorumlu tutmak ve sosyalizmin kurulması ile bunların insanlar arasından tamamiyle silineceğini sanmak gibi bir yanılgıya düşmemeliyiz. Böyle bir inancın tehlikesi önce şuradadır: Bir çeşit kilise yöntemi haline gelerek bütün «müminler» de bağnaz bir hoşgörüsüzlük doğurur. Bu da kendinden olmayanları hain, aşağılık ve kötü insanlar olarak görmesine yol açar. _Ekonomik alanda anarşinin aşırı düşmanı olduğunuz halde, uluslararası politika alanında sınırsız bir bağımsızlık istemekle anarşinin candan avukatlığını yapar görünmektesiniz. Devletlerin egemenliğini sınırlama teklifi, size doğal bir hakkın çiğnenmesi gibi gelmekte ve kınanmaktadır. _Birleşmiş Milletler Genel Kurulunu A.B.D.'nın dolayısıyla amerikan kapitalistlerinin oynattığı basit bir kukla olarak göstermeye çabalıyorsunuz. Bu türlü kanıtlar benim üzerimde bir çeşit masal etkisi bırakmaktadır. _Eğer sınırsız bir millî egemenlik anlayışına ve uygulamasına takılır kalırsak, bu demektir ki her ülke, amaçlarına ulaşmak için savaşçı araçlar kullanmak hakkını kendinde görecektir. Dünya devleti» ni desteklerken benim kafamda yer alan tek düşünce budur. _Amerikan Sömürgeciliği_ _Amerika bir takım dış ülkelerde yatırımlar yaparak o ülkeler üzerinde bir baskı kuruyor, o ülkelerin sıkı sıkıya Amerika'ya bağlanmalarını sağlıyor. Bu tutuma karşı olan herkes de Birleşik Amerika Devletlerinin düşmanı sayılıyor. Bu tutumu önceden tasarlanmış bir davranış olmaktan çok, nesnel koşulların doğal sonuçları olarak yorumlamak için kendimi zorluyorum. _Yılların ağırlığı ile beli bükülen birine, ne de olsa, bir kurtuluş gibi gelecektir ölüm; yaşlandığım, ölümü artık ödenmesi gereken eski bir borç olarak gördüğüm için derinden duyuyorum bunu. Ama gene de bu ödeşmeyi geciktirmek için elinden geleni yapıyor insan. Doğanın bizimle oynadığı oyun böyle işte. Böyle olduğu için kendimize gülebiliyoruz ama hepimize boyun eğdiren bir takım içgüdülerden de kolay kolay kurtulamıyoruz. _ Bu satırlar Hitler ordusunun dünyayı kasıp kavurduğu ve 6.000 yahudiyi zehirli gazlarla öldürdüğü günlerde yazılmıştır. __ _Albert Einstein_ (1879 –1955) _Yahudi teorik fizikçi. Kütle-enerji denkliği formülü E = mc2 "dünyanın en ünlü denklemi" olarak adlandırılmıştır. Fizik ve matematik alanına sağladığı katkılardan dolayı ve fotoelektrik etki yasasının keşfi sebebiyle 1921 yılında Nobel Fizik Ödülü'nü kazandı. 1999 yılında Time dergisi tarafından yüzyılın en önemli kişisi seçilmiştir. _Fotoelektrik etki ya da fotoemisyon, ışık bir maddeyi aydınlattığında elektronların ya da diğer serbest taşıyıcıların ortaya çıkmasıdır. Bu bağlamda ortaya çıkan elektronlar, foto elektronlar olarak adlandırılır. Bu olay genellikle elektronik fiziğinde hatta kuantum kimyası ya da elektrokimya gibi alanlarda çalışılır. Klasik elektromanyetik teoriye göre, bu etki ışıktan bir elektrona enerji transferi olarak adlandırılır. Bu açıdan bakıldığında, ışığın şiddeti veya dalga boyundaki değişim metalden elektron yayılma oranı değişimine neden olur. __
··
1.509 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.