Drina Köprüsü şüphe yok ki, geçtiğimiz yüzyılın en büyük romanlarından biriymiş. Ayrıca
İvo Andriç e Nobel ödülünü getiren özel bir kitap. İlk 100 sayfası o kadar akıcıydı ki. Hele bir işkence bölümü var. Ben mahvoldum. Vücudum kasıldı, tüm kanım çekilip, nefesim kesildi. Tabi bunu yazarın kaleminden öte
Nuriye Müstakimoğlu nun kitabı Sırpçadan çevirirken hiç bir duyguyu atlamadan geçirmelerine borçluyuz. Kitaba gelince Drina Köprüsünün yapılış aşamasından başlayıp 1942 yılına kadar olan süreci anlatıyor. Köprü burada özne görevi görüyor, çevresindeki kasabalardan, köylerden, herhangi sıradan insanlardan bahsediyor ama bir şekilde Drina'ya olay bağlanıyor.Bir bakıyorsunuz Sandramzdan, Pasadan, Hoca'dan rahipten bahsediyor, bir de bakmışız; berberden, köylüden, askerden, tüccardan, doktordan, öğretmenden,iki aşıktan.... Bu karakterlere öyle bir geçiş yapıyorsunuz ki; anlamıyorsunuz bile bir anda hikayenin içinde buluyorsunuz kendinizi. Osmanlı devleti zamanında çok güzel yönetilmiş ve halk bunu asla unutmuyor. 'Hicbir zaman Osmanlı zamanında olduğu kadar mutlu olamıyoruz' diye hep dile getiriyorlar. Köprünün etrafından savaş, zulüm, işkence, ölüm hiç eksik olmuyor. Barış içinde yaşayan Müslümanlar, Hristiyanlar, Museviler, Yahudiler dağılıyor. En çok dikkatimi çeken ve hoşuma giden kelime ' ödev ' kelimesi. Bir çok yerde görev yerine kullanılmış. Sayfa 248 de;
" Dünyanın bir tarafında bir yerde, bir piyango çekiliyor, savaş yapılıyor ve hepimizin alın yazısı da böylece uzaklarda belirleniyordu."
Bu cümle kitabın özeti. Niye bu kadar önemli olduğuna gelince;
Bu köprü batı ile doğuyu birleştiriyor. Kitap bitince bir sürü araştırma yaptım resim ve videolara baktım sanki okuduğum karakterleri gördüm.
Keyifli okumalar