Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

_Tüm özü düşünmekten başka bir şey olmayan ve var olmak için herhangi bir yere gereksinimi bulunmayan, herhangi maddesel bir şeye bağımlı olamayan bir töz olduğumu anladım. _Tanrı ben olsaydım tanrının varlığına inanabilirdim. _Zihinde hiçbir şey yoktur ki daha önce duyularda olmuş olmasın. _Yanılmış olabilirim, altın ve elmas diye aldığım belki de yalnızca biraz bakır ve camdır. Amacım insanların akıllarını nasıl daha iyi kullanması için gereken yöntemleri öğretmek değil ama benim yöntemimi anlatmaktır. _İyi kitaplar okumak, geçmiş yüzyılların en iyi insanlarıyla sohbet etmek gibidir. _Sana ışık tutanlara sırtını dönersen, göreceğin tek şey kendi karanlığındır. _Ukalâ takımı öylesine becerikli olmaya alışmıştır ki cahillerin bile gördükleri apaçık şeyleri görmemenin bir yolunu bulur. _Almanlar arasında yetişen bir kişi, tüm yaşamını Çinliler ya da yamyamlar arasında geçirmiş olsaydı, şimdiki durumundan ne kadar ayrı durumda olacağını düşündüm. 10 yıl önce beğendiğimiz şeyin bugün bize ne kadar garip ve ne kadar gülünç geldiğini gördüm ve şu sonuca vardım: Bizi inandıran şey, herhangi bir kesin bilgiden çok alışkı ve örnektir. _Yavaş yürüyenler doğru yoldaysa, hızlı yürüyüp yoldan çıkanlardan daha çok ilerleyebilir. _Kalabalığının arasında, yoksun kalmadan en uzak çöllerdeki kadar yalnız ve kopmuş yaşayabildim. _Hiç engellenmeden boş zamanlarımdan yararlanmamı sağlayan kişilere, bana dünyanın en onurlu görevlerini veren kişilerden çok daha bağlı olacağım. _Akıl herkeste eşittir. Görüşlerimizdeki çeşitlilik, düşüncemizi değişik yollardan götürüyor ve aynı şeyleri düşünmüyor olmamızdan gelir çünkü iyi bir zihne sahip olmak yetmez, önemli olan onu iyi kullanmaktır. _Öğüt verenler kendilerini daha üstün görüyorlardır ve en çok onlar eleştirilmeliler. _Bilimlerde doğruyu yavaş yavaş bulanların durumu, yoksul olduklarında çok emekle az kazanırken zengin olmaya başlayınca daha az emekle daha çok kazanç sağlayanların durumuyla hemen hemen aynıdır. _Doğruya ulaşmamızı engelleyen tüm güçlüklerin üstesinden gelmeye çalışmak savaş vermektir, yanlış görüşler edinmek bir savaş kaybetmektir. _En hoş buluşları ortaya koyanlar, bu buluşları en süslü ve en tatlı bir biçimde anlatmayı bilenler, şiir sanatından hiç haberli olmasalar da en iyi şairler olacaklardır. _Aklın öğütlediği her şeyi tutkuya kapılmaksızın yerine getirmek için sağlam bir kararlılık gerekir. Bence erdem, bu karar sağlamlığıdır. _Descartes kendini soğuktan korunmak için bir fırına kapattı ve içerideyken kutsal ruhun kendisine yeni bir felsefe konusunda aydınlattığına dair üç imge gördü. Çıkana kadar analitik geometriyi formüle etmişti ve matematiksel metodu felsefeye uygulama fikrini bulmuştu. Gördüğü imgelerden bilim arayışı onun için gerçek bilgelik arayışıydı ve hayatındaki çalışmalarının merkezi bir kısmıydı. Descartes ayrıca gerçeklerin birbiriyle bağlantılı olduğunu açıkça gördü, yani temel bir doğru bulmak ve mantık ile ilerlemek tüm bilimlerin yolunu açacaktı. Bu temel gerçeği Descartes kısa süre sonra buldu “Düşünce _Harfler üzerine çalışmayı tamamen bıraktım. Sadece kendi içimdeki ve dünyanın büyük kitabındaki bilgiyi, gençliğimin kalanında gezerek, mahkemeleri ve orduları ziyaret ederek, farklı mizaç ve rütbelerdeki insanların arasına karışarak, kaderin karşıma çıkardığı durumlarda kendimi test ederek ve her zaman karşıma çıkan şeyden bir çıkarsama elde etmeye çalışarak aradım. _Fransa Kralı tarafından aslında hiç ödenmeyen bir maaş ile ödüllendirildi. _Tüm felsefe bir ağaç gibi olduğundan; metafizik kök, fizik gövde ve diğer bilimler bu gövdeden dallanan dallardır, bu dallar üç ana başlığa indirgenebilir : Tıp, mekanik ve etik. _Ahlak bilimiyle, bilgeliğin son derecesi olan, diğer bilimlerin en yüksek ve en mükemmel bütün bilgisini anladım. _Eğer biri varoluşundan şüpheliyse, bu edimin kendisi onun var olduğunun kanıtıdır. _Duyuların limitlerini göstermek için mum argümanını kullanır Duyularıyla şekli, dokusu, boyutu, rengi ve kokusunu kavrar. Mumu ateşe doğru tuttuğunda, bu karakter özellikleri tamamı ile değişir fakat hala aynı şeydir: duyularını bir kenara bırakmalı ve aklını kullanmalıdır _Felsefe düşünmektir; var olan bilgileri olduğu gibi kabul etmek ya da bu doğrultuda düşünmek değil, var olan bilgiler üzerinde tekrar düşünmektir; var olmayan düşünceleri ise temellendirmek için çabalamaktır." _Felsefesiz yaşamak, sahip olunan bir çift kapalı gözü açmaya hiç tenezzül etmemektir. _Her çözdüğüm matematik problemi, daha sonra başka bir problemi çözmeye yardım edecek bir kural koydu. _Felsefe bir bilimdir ve geometrik yöntemi metafiziğe uygulamak gerekir _Akıllı olmak bir şey değil, mühim olan o aklı yerinde kullanmaktır. _Rüyalarımda şunu bunu yaptığımı, şuraya buraya gittiğimi görürüm; uyanınca da hiçbir şey yapmamış, hiçbir yere gitmemiş olduğumu, uslu uslu yatakta yattığımı anlarım. Benim şu anda da rüya görmediğim, hatta bütün hayatımın bir rüya olmadığı güvencesini bana kim verebilir? İşte bütün bunlardan, içinde bulunduğum dünyanın gerçekliği tümü ile şüpheli birşey oluyor _Her gün bir halk kalabalığının ortasında dolaşıyorum, sizin gezilerinizde olduğu gibi özgürlük ve dinginlik içinde. Rasladığım insanlar bana ormanlarımızdaki ağaçların ve kırlarımızdaki sürülerin verdiği duyguyu veriyor. Satıcıların gürültüsü kulağıma bir ırmağın gürültüsü gibi geliyor, düşlerim bozulmuyor hiç. Hatta bazen onların davranışları üzerine düşündüğüm zaman haz bile duyuyorum. Tarlalarımızı eken köylüleri bir göreceksiniz. Anlıyorum, tüm çabaları oturduğumuz yerleri güzelleştirmek içindir, tüm çabaları hiçbir şeyimiz eksik kalmasın diyedir." (Guez de Balzac'a yolladığı mektupta) _Eski evi yeniden yapmak için onu yıkmak gerekir. Köhnemiş bir ülkeyi de yenilemek için onu yıkmak akılsal değildir diye düşünüyordum ama sonra fikirlerim değişti. Hayatımı da hiç düşünülmeden inandığım eski fikirlerden arındırmanın ve yeni fikirler üzerine kurmanın gerekli olduğuna inandım. __Dağlarda dolanan büyük yolların kullanıla kullanıla, yavaş yavaş düzgün duruma gelmesi gibi; onları izlemek en doğru yolda gitmek için kayalara tırmanmaktan ya da uçurumların dibine inmekten çok daha iyidir. __Eskiden doğru saydığı tüm görüşlerden kopma kararı herkesin benimseyebileceği bir örnek değildir; zaten dünyada hemen hemen bu işe hiç yatkın olmayan iki çeşit insan vardır. Birinciler kendilerini olduklarından daha usta sanarak acele yargılar ortaya koymaktan çekinmeyen, tüm düşüncelerini bir düzen içinde sürdürme konusunda yeterince sabır gösteremeyen kimselerdir: bu yüzden edindikleri ilkelerden bir kere kuşkulanmaya ve herkesin tuttuğu yoldan ayrılmaya yöneldiler mi bir daha doğru yola çıkaran patikayı bulamazlar ve tüm yaşamlarında doğru yoldan ayrılmış kalırlar. İkincilere gelince, onlar doğruyu yanlıştan ayırt etme konusunda kendilerini yetiştirenlerden daha az becerikli oldukları yargısına varacak kadar akıllı ya da alçakgönüllü olduklarından daha iyisini kendileri aramaktansa başkalarının görüşlerini izlemekle yetinirler. Bana gelince, tek bir hocam olsaydı ben de bu sonuncular arasında olurdum. Duyguları duygularımıza oldukça ters düşen kimselerin barbar ya da vahşi olmadıklarını, ama pek çoklarının uslarını bizim kadar hatta bizden daha iyi kullandıklarını gördüm. _Bilginin sağlam bir temele oturması için 5 kural_1- Kesin olarak doğru olduğunu bilmediğim hiçbir şeyi doğru kabul etmemektir; _2- Her bir zorluğu parçalara ayırmaktır._3- En basit şeylerden başlayarak, en karmaşık şeylere kadar kademeli olarak ilerlemek_4- Her aşamada hesaplamalar yapmak ve böylece herhangi bir şeyi unutmadığından emin olmak. Sonunda bunların daha kesin bir beşincisi olduğunu söyledi: Asıl sebepleri aramak. _Etrafına baktığında hiçbir şeyin kendisinde güven uyandırmadığını ve öğrendiği bilgilerde hep kuşkulu bir yan olduğunu gören Descartes, geçmiş yaşamının tümüyle çelişik bilgiler üzerine kurulduğunu anlar ve o güne dek öğrenip bildiği ne kadar şey varsa hepsinden şüphe etmesi gerektiğine karar verir. Sonuçta insan duyularla elde ettiği bilgilerin aldatıcılığına mahkûm olduğundan sürekli hatalar yapmakta ve yanılgılar içinde debelenip durmaktadır. Yeni çıkış yolu da, Descartes'a göre, bütün bilimlerin içinden çıktığı felsefenin temel ilkelerini bulup çıkarmakla mümkündür. Öyle bir doğru bulmalıdır ki, bu doğrunun içeriğinde hiç kuşku olmadığı gibi, kuşku duyulma imkânı bile bulunmamalıdır. Demek ki kuşku, onun felsefesinin biricik yöntemi olmalıdır. Ama kuşku duyabildiğine göre, düşünmekte olduğunu ve düşünmekte olduğuna göre var olduğunu da bu arada keşfeder. Böylece tek kuşku duyamayacağı şeyle karşılaşır, yani düşünen Ben'iyle. _Kendine, dayanak olarak düşünceyi alması itibariyle, Descartes modern felsefenin hakikî kurucusudur. .»–HEGEL _Olumlu kuşkucudur. Bir de olumsuz kuşkuculuk var. _Descartes felsefesi skolastik felsefeye kökten bir karşıtlığı içerir, bir tür Karşı-skolastik'dir. Leibniiz: Descartes'çı düşünce doğru bilgiye geçiş yeridir. skolastiğin küllerini karıştırırsak derinde bir yerlerde nice değerli maden bulabiliriz. _Kilise ölü kesmeyi yasaklamıştı. Bu da anatomi bilgisini zayıflatmış….. Descartes'ın düşünce yaşamında en çok etkili olmuş olan kişi ünlü bilim adamı Isaac Beeckman'dır. Beeckman ünlü bir tıp doktoruydu; matematik-fizik alanında önemli çalışmalar yapıyordu….. _Zor şeylerin daha güzel olduğuna inanmak ölümlülerin ortak yanlışıdır" _Doğruyu yanlıştan ayırma gücü olan akıl, bütün insanlarda eşittir. Kişinin verimli sonuçlar alamamasının tek nedeni usunu iyi kullanamıyor olmasıdır. _Descartes felsefesi yöntem felsefesidir. Descartesçı yöntemin temel kuralı apaçık olmayan hiçbir şeyi doğru diye almamaktadır. _Düşünceyle ruh aynı şeydir ve "İnsan ruhu tanrısal bir şeylere sahiptir." İnsanda ruh ya da düşünsel olan, bedenle birleşmiştir. Bu birleşme kozalaksı bez'de gerçekleşir. "Ruh bedenin tüm parçalarıyla ayrılmaz bir biçimde birleşmiştir" Demek ki tutkular ruhta gerçekleşirler ama onların kaynağı bedendir, bedendedir. _En büyük ruhlar en büyük erdemlere olduğu kadar en büyük kötülüklere yatkındırlar; _Mantık bir sanat mı, yoksa bir bilim midir? Mantık hem bir bilimdir hem de başka bilimlerin kurulmasını sağlayan bir sanattır. Bütün insanlar ölümlüdür / Sokrates insandır / Sokrates de ölümlüdür" dediğimde Sokrates'in ölümlü oluşunu doğrudan doğruya insanın ölümlü olmasından çıkarıyorum.__Mantık çok doğru ve çok iyi pek çok kural içermesine karşın, araya karışmış o kadar çok zararlı kural vardır ki onları ayıklamak henüz yontulmamış bir mermer kitlesinden bir Diana çıkarmak kadar güçtür. Bazı kurallara ve bazı rakamlara o kadar bağımlıdır ki zihni geliştiren bir bilim olmak yerine zihni engelleyen karışık ve karanlık bir sanat olur. _Bulunamayacak kadar gizli bir şeyin kalmayacağını düşünme olanağı sağlamıştı bana. Beklediğim tek yarar zihnimi doğrularla beslenmeye ve boş nedenlerle yetinmemeye alıştırmaktı. Tümdengelimi kullanır. _Lullus sanatı bilinmeyen şeyler üzerine saçmasapan konuşmaktan başka işe yaramayan Llull(1233) din bilimcidir. Büyük sanat dediği mantık yönetmini bulmuş ve her şeyi aydınlatma amacıyla saatlerce konuşmaya başlamış bir geveze. _Skolastikler, gökbilim, müzik, optik gibi bilimleri "matematikler" diye adlandırırlardı. _Aşırılıklardan kaçınıp ılımlı görüşleri seçiyorum. İnsanın özgürlüğünü kısıtlayan tüm yükümlülükleri aşırılıklar arasına koyuyordum. _4 Mantık kuralı_ ikinci kuralım kararlı olmak. Ormanda yolunu kaybetmiş kişi, hep aynı yolu izlemeli, en kötü ihtimalle ormanın ortasından uzaklaşacaktır. Kesin bir doğru vardır, o da en doğru görüşleri belirleyecek durumda olmadığımız zaman en olası görüşleri izlemek zorunda olduğumuzdur. Üçüncü kuralım her zaman yazgıdan çok kendimi yenmeye, dünyanın düzenini değiştirmekten çok arzularımı değiştirmeye çalışmak. dışımızda olan tüm iyi şeyleri gücümüzü aşan şeyler diye belirlersek, Çin krallıklarına sahip olmadığımıza üzülmeyiz; zorunlulukları erdem sayarak, hastaysak sağlıklı olmayı ya da hapisteysek özgür olmayı, elmaslardan daha dirençli maddelerden yapılmış bedenlere ya da kuşlar gibi uçmak için kanatlara sahip olmayı istemeyeceğiz. Bu stoacı görüştür. her istediklerini kullanamayan insanlardan kendilerini daha zengin, daha güçlü, daha özgür, daha mutlu saymakta bir bakıma haklıydılar. _Descartes felsefesinin temelindeki sorun felsefenin en eski sorunudur: Değişen madde ile değişmeyen ruh karşıtlığıdır. Bilgin olarak dünyayı metafizikçi olarak aşkın dünyayı inceler. Galileo fizikle matematiği birleştirdi, Dekart ise fizyolojik ruhbilimin kurucusu. _sanatın, matematiğin, masalların, elfalı, toprakfalı, cincilik, büyücülük, dinin, felsefenin, güzel söz söylemenin, şiirin farklı zenginliklerini övüyor. Her alanda bilgi edinmek istiyor. Kitaplar geçmiş yüzyıllarda yaşamış bilginlerle yüzyüze konuşma olanağı sağlar. Konuşmak hemen hemen yolculuk yapmakla aynı şeydi ama yolculukta çok zaman kendi ülkemize yabancı düşeriz. _Şkolastikler toprağı ölçmek adına aritmetiği ve geometriyi kullanmaktır. Descartes matematik gibi kesinlikli bir bilimin bu kadar basit işlerde kullanılıp başka işe yaratılamamasından son derece kaygılıdır. _Başkalarından daha iyi şeyler başarmayı ummam için yeterli özgüvene sahip olmadığımı görüyorum, aynı konuda bilgin insanlarca savunulan hepsinin doğru olmaması gereken görüşleri yanlış diye belirliyordum. _Onur da kazanç da bilimi öğrenmeye yönelmem için yeterli değildi çünkü yazgımı kolaylaştırmak için beni bilimden bir meslek edinmeye zorlayacak koşullarda duymuyordum kendimi; bilimsel araştırmaları tümüyle bıraktım. Kendimde ya da dünyanın koca kitabında bulunabilecek olandan daha başka bir bilim aramamaya karar vererek gençliğimin geri kalanını yolculuk yaparak, sarayları ve orduları görerek, çeşitli mizaç ve koşullarda insanlarla görüşerek, çeşitli deneyimler kazanarak, yazgının bana sunduğu raslantılarda kendi kendimi sınayarak ve her yerde kendini sunan şeyler üzerine onlardan bazı yararlı sonuçlar çıkarabilmek için düşünerek geçirdim. odasında çalışarak hiçbir sonuç getirmeyen kurgulamalar yapan ve böylece düşüncesini doğru göstermek için kullandığı zekâ ve ustalık ölçüsünde kendisine olsa olsa genel görüşten uzaklaşmış olmanın boş övüncünü sağlayacak olan bir bilim adamının ortaya koyduğu usavurmalardakinden daha çok doğruyla karşılaşabilirdim.__Öyle ki bundan çıkardığım en büyük yarar şuydu: Bize çok garip ve gülünç gelen birçok şeyin genellikle öbür büyük halklarca benimsenmekten ve onaylanmaktan geri kalmadıklarını görerek, ancak örneklemeyle ve alışkıyla inandırılmış olduğum hiçbir şeye tam tamına inanmamayı öğreniyordum ve böylece doğal ışığımızı karartabilen ve bizi doğruyu anlamaya daha az yatkın kılabilen pek çok yanlıştan kendimi yavaş yavaş kurtarıyordum. Dünyayı inceledikten sonra kendi zihin güçlerimi de incelemeye karar vardim. _Dünyada oynanan tüm komedilerde oyuncu olmaktan çok izleyici olmaya çalışarak kuşku götürebilecek ve bizi yanıltabilecek her konu üzerinde özellikle düşünerek, zihnimden, ona daha önce sızmış olabilecek tüm yanlışları temizliyordum.__Eski evi yıkarken onun yıkıntılarını yenisini yapmak için kullanır ve eski görüşlerimin yıkıntılarından da yeni düşünceleri temellendirdim. _Nasıl ressamlar düz bir tabloda katı bir cismin çeşitli yüzlerini tümüyle aynı biçimde iyi gösteremediklerinden, onlardan yalnızca ışığa karşı koydukları başlıcalarından birini seçerler ve öbürlerini gölgelendirerek onları ancak birinciye göre görülebildikleri ölçüde gösterirlerse, ben de böylece düşüncemde varolan her şeyi konuşmama koyamayacağımdan korkarak, orada yalnızca ışıktan ne anladığımı uzun uzun açıklamaya giriştim; sonra, ışıktan yola çıkarak, ışığın hemen tümüyle kendilerinden çıktığı güneşten ve sabit yıldızlardan, ışığı geçirdiği için göklerden, ışığı yansıttıkları için gezegenlerden, kuyrukluyıldızlardan ve dünyadan, özellikle renkli ya da saydam ya da ışıltılı oldukları için yerde olan tüm cisimlerden ve sonunda bunların izleyicisi olduğu için insandan bazı şeyler katmaya giriştim. _Mektupta Galilei için şunları yazar: "Doğanın ilk nedenlerini göz önünde tutmadan bazı özel durumların nedenlerini araştırdı ve böylece temelsiz bir yapı kurdu. _Harvey'e göre kanı atardamarlara gönderen yüreğin kasılmasıdır. Descartes'a göreyse, kanı genleştiren yürek ısısı onun devinimini sağlamaktadır. _Işığın, seslerin, kokuların, tatların, sıcaklığın ve tüm öbür dış nesnelerin niteliklerinin beyinde duyular aracılığıyla nasıl çeşitli fikirler oluşturabildiğini; açlığın, susuzluğun ve öbür iç tutkuların beyne kendi fikirlerini nasıl gönderebildiklerini; bu fikirleri edinen ortak duyunun; onları saklayan belleğin; onları çeşitli biçimlerde değiştirebilen ve onların yenilerini oluşturabilen ve böylece can ruhlarını kaslara dağıtarak bedenin üyelerini, duyulara kendilerini sunan nesnelerin ve kendinde bulunan tutkuların etkisiyle, tıpkı üyelerimizin istem kendilerini yönetmeden devinebilmeleri gibi çeşitli biçimlerde devindiren imgelemin ne olması gerektiğini göstermiştim. _Ussal ruhu tanıtlamıştım, onun hiçbir biçimde söylediğim öbür şeyler gibi maddenin gücünden çıkarılmış olamayacağını ama kesinlikle yaratılmış olması gerektiğini ve onun insan bedeninde, gemisinde bir kaptan gibi üyelerini devindirmek için yerleşmiş olmasının nasıl yetmeyeceğini, ama bundan başka bizimkilere benzer duygulara ve isteklere sahip olmak ve böylece gerçek bir insan oluşturmak için bedenle çok sıkı bağlanmış ve birleşmiş olmasına gereksinim olduğunu göstermiştim _Umutlanacak hiçbir şeyimiz olmadığının düşünülmesi kadar hiçbir şey, zayıf ruhları erdemin doğru yolundan uzaklaştırmaz; ruh tanrısaldır. Ana damar nasıl ağaç dalları gibi yan damarları oluşturursa tanrın ruhu da öyledir. ruhun ölümsüz olduğu yargısına varılır. _Ruh bile mizaca ve bedenin organlarının konumuna bağımlıdır…… _Sonuncular öncekilerin ulaştığı yerden başlayarak birçoklarının yaşamlarını ve çalışmalarını birbirine bağlayarak hep birlikte her birimizin tek başına yapabileceğinden çok daha uzağa gidebilecektik. _Sokrat öncesi..çömezlerinden hiçbirinin hemen hiçbir zaman onları aştığı olmamıştır; Onlar tutundukları ağaçtan daha yükseğe çıkmaya yönelmeyen ve hatta genellikle tepeye kadar ilerledikten sonra yeni baştan aşağıya inen sarmaşıklar gibidirler. Onlar bana, gözü gören bir kişiyle zorluğa düşmeden dövüşmek için onu çok karanlık bir mahzenin dibine indirmek isteyen bir köre benzer görünürler; ben bu ilkeleri yayımlarsam aynı şeyi yapmış ve onlara birkaç pencere açmış olacağım, böylece dövüşmek için indikleri mahzene ışık girmesini sağlamış olacağım. _Öbür insanlar onun amaçlarına ulaşmasına yardıma çabalasalar, onun için gereksinimi olan deneylerin giderlerini karşılamaktan ve kimsenin uyarsız davranışlarıyla onun zamanını elinden almasını engellemekten başka bir şey yapabileceklerini düşünmüyorum _Hak etmediğime inanılacak herhangi bir iyiliği kabul etmeyi isteyecek kadar sığ ruhlu da değilim. aşırı ünü sevmesem de, hatta onun her şeyin üzerinde saydığım dinginliğe aykırı olduğunu düşündüğüm için ondan nefret ettiğimi söylesem de, eylemlerimi suç gibi gizlemeye de, tanınmamış olmak için birçok önlem almaya da hiçbir zaman çalışmadım. Her zaman tanınmaya da tanınmamaya da ilgisiz kaldığım için, bazı ünler elde etmemi engelleyemedim. _17. Yüzyıl kıta rasyonalizminin temellerini atmıştır. _Bu kitap descartesin entelektüel otobiyografisi, felsefesinin ve fikir hayatının özetidir. Bu eserinde, metodik şüphesi, ruh ile madde ayrımı, Tanrı’nın mevcudiyetine dair ispatları ve metodunun kuralları yanında; geçici ahlâk düsturları, düşünce ve dil arasındaki ilişkiye yaklaşımı, kan dolaşımı ve benzeri fizyolojik gözlemleriyle bir arada sunulmaktadır. _Her zaman yalnız yaşamayı yeğleyen Descartes'da birileriyle birlikte çalışma isteği pek yoktur. İlkin her şeyin ilkelerini ya da ilk nedenlerini bulmaya çalıştım. Bazılarını ben yaşarken yayımlanmasına hiçbir zaman evet dememeliydim çünkü belki de karşı çıkışlara ve tartışmalara konu olacağı için, hatta böylece bana kazandırabileceği ün kendimi yetiştirmeye kullanmak amacında olduğum zamanı yitirmemden başka bir şey getirmeyecekti. ************ _Ruhun Tutkuları_ _(Bohemya Prenses’i Elisabeth'e ithaf edilen felsefi inceleme -1649) _Neden en kusurlu olanlar genellikle en alaycı olurlar? Çünkü arsızlıklarının başlıca nedeni, birçok defa hakarete uğramış olmalarıdır. _Bu yaşamdaki tüm iyilikler ve kötülükler yalnızca tutkulara bağlıdır. _Erdem, tutkulara karşı en etkili çaredir. _Yalnızca kendisine baktığında, iradenin ve özgürlüğün aynı şey olduğunu hissetmeyen ve deneyimlemeyen hiç kimse yoktur. _Bazı şeyleri o kadar güçlü hayal ederiz ki, hiç de orda olmasalar dahi onları gördüğümüzü düşünürüz. _Nasıl ki ruhumuz yıldızları görebilmek için gökte olması gerekmiyorsa, tutkularını kalpte hissetmesi için de işlevlerini doğrudan kalpte yerine getirmesi zorunlu değildir. _Kararsızlıktan kurtulmadığımız halde bir eylemde bulunmaya karar verirsek, bu, vicdan azabı doğurur. _Maruz kalmak, acı çekmek manasına gelir ve dolayısıyla edilgenlik(pasiflik) ifade eder. _Ruha göre sevgi ve nefret bilgiden gelir. Kötülük de genellikle cehaletten kaynaklanır ve kendilerini en az bilenler gerektiğinden fazla gururlanmaya ve kendilerini hor görmeye en fazla eğilimli olanlardır. _Kuvvetli ve yüce gönüllü bir ruha sahip olanlar gördükleri lütuf veya bahtsızlıktan dolayı mizaçlarını değiştirmedikleri hâlde, zayıf ve rezil bir ruha sahip olanlar sadece talihin elinde oyuncak olurlar. _Düşüncelerimiz iki türdedir; eş deyişle, bir kısmı ruhun eylemleri ve diğerleri onun tutkularıdır. Algılarımız da iki türdedir ve bir kısmının nedeni ruh, diğerlerininki bedendir. _Gözlerin, herhangi bir hareketi ile ifade edilemeyen hiçbir ihtiras yoktur. _Bir özneye göre tutku olan her zaman bir başka bakımdan eylemdir. _Kıskançlık, sahip olduğumuz bir nimeti muhafaza etmek için duyduğumuz arzudan doğan bir tür kaygıdır. _Nankörlük, her şeyi hak gören kaba ruhlu ve ahmakça küstah kimselere, gördükleri iyilikler üzerine hiç kafa yormayan aptallar ya da zaaflarını ihtiyaçlarını hissedip alçakça başkalarının yardımını arayan ama bunu elde ettikten sonra da velinimetlerinden nefret eden zayıf ve aşağılık insanlara vergidir. _Bedene, sıcaklığı ve hareketi verenin ruh olduğuna inanmak yanılgıdır. Bu yanılgı şundan oluşur: Tüm ölü bedenlerin sıcaklıktan yoksun olduğu görülünce, bu sıcaklığı kesenin ruhun yokluğu [bedenden ayrılması] olduğu sanılmıştır. Böylece, sebepsiz yere, doğal sıcaklığımızın ve bedenlerimizin bütün hareketlerinin ruhumuza bağlı olduğuna inanılmıştır. _Canlı bir bedenle ölü bir beden arasında ne fark vardır? Ölümün asla ruhun eksikliğinden değil ama yalnızca bedenin ana bölümlerinden birinin işlemez hale gelmesinden dolayı meydana gelir. Canlı bir insanın bedeninin ölü bir insanınkinden farkının bir makinenin, bozulduğundaki durumu arasındaki fark kadar olduğuna hükmedelim. _Uzuvların sıcaklığı ve hareketi bedenden, düşünceler ise ruhtan kaynaklanır. _Kan, kalpte kazandığı sıcaklığı vücudun diğer bölümlerine taşır ve onların beslenmesine hizmet eder. _Dış nesnelerin bu etkisi can ruhlarını kaslara değişik biçimlerde yönlendirebilir. Sıcaklığın, ağrının, açlığın, susuzluğun ve genel olarak dış duyularımızın olduğu kadar içsel iştahlarımızın bütün nesnelerinin, sinirlerimizde, bunlar aracılığıyla beyne iletilen bir harekete yol açtıklarını kolayca kavrayabiliriz. _Arkadaşımız elini bize doğru yaklaştırdığında zarar vermeyeceğini bilgimiz halde gözlerimiz kapanır. Bu elin gözlerimize doğru yaptığı hareket, beynimizde, can ruhlarını gözkapaklarını indirmeye yarayan kaslara yönlendiren başka bir harekete yol açar. _Çeşitliliklerinin nedenleri nelerdir? Şarabın buharları hızla kana karışarak kalpten beyne çıkar. Burada can ruhları haline gelirler; olağan olarak beyinde bulunanlardan daha kuvvetli ve daha bol olduklarından, bedeni birçok tuhaf şekilde hareket ettirebilirler. _Ruhun tutkularını tanımak için, onun işlevlerinin bedeninkilerden ayırt edilmesi gerekir. Ruhta bir tutku olanın genelde bedende bir eylem olduğunu düşünmemiz gerektiğini göz önünde bulunduruyorum; tutkularımızın bilgisine erişmek için ruh ile beden arasındaki farklılığın incelenmesinden daha iyi bir yol yoktur; böylece bizde bulunan işlevlerden her birini ikisinden hangisine yüklememiz gerektiğini biliriz. Bunun için hangi kuralı izlemek gerekir. Eğer bizde olduğunu deneyimlediğimiz ve tamamıyla cansız cisimlerde de olabileceğini gördüğümüz tüm şeylerin ancak bedenimize yüklenilmesi gerektiğine ve tersine, bizde olan ve bir cisme ait olduğunu hiçbir şekilde kavramadığımız tüm şeylerin ruhumuza yüklenmesi gerektiğine. _Tapma ya da büyük saygı, insanın yalnız taptığı varlığa değer vermek için değil, fakat aynı zamanda onu kendisine lütufkâr kılma¬ ya çalışmak amacıyla ona herhangi bir korku ile boyun eğmek için de duyduğu bir eğilimdir. Böylece biz ancak bize iyilik veya kötülük yapmaya gücü olduğuna hükmettiğimiz özgür sebeplere, ikisinden hangisini yapacaklarını bilmeksizin, taparız. Çünkü kendilerinden ancak iyilik beklediğimiz özgür sebeplere karşı, basit bir tapmadan çok, sevgi ve saygı da duyanz; kendilerinden ancak kötülük beklediğimiz, özgür sebeplere karşı da kin ve nefret duyarız; “bu iyiliğin veya bu kötülüğün sebebinin özgür olduğuna hükmetmezsek, onu lehimize kazanmaya çalışmak için ona boyun eğmeyiz. Böylece Paganlar yani İlk Çağlar’da çok tanrılara tapanlar, korulara, pınarlara veya dağlara taptıkları zaman, aslında bu cansız şeylere değil, fakat bunlara hükmettiğini sandıkları tanrılara taparlardı. _Bazı kimselerin gülün kokusuna veya bir kedinin varlığına katlanmalarına engel olan garip nefretlerin ancak şundan ileri geldiği kolayca düşünülebilir. Hayatlarının başlangıçlarında, benzer şeylerden çok etkilenmişlerdir ya da annelerinin gebelik esnasında duyduğu ıstıraba katılmışlardır. Çünkü şüphesizdir ki, annenin bütün hareketleri ile karnında bulunan çocuğun hareketleri arasında ilişki vardır; öyle ki, birine aykırı gelen, ötekine de zararlıdır. Güllerin kokusu da, beşikteki bir çocuğa büyük bir baş ağrısı verebilir; ya da bir kedi, kimse farkına varmadan, kendisi de hiçbir şekilde hatırlamaksızın, onu çok korkutabilir. Böylece, gülden tiksinme veya kediden nefret etme hayatının sonuna kadar onun hafızasında işlenmiş olarak kalır. _______ _Elisabeth'e göre Descartes'in dualizmi beden ve zihnin birlikteliğini açıklayamaz çünkü maddi/manevi özler birbirlerini etkileyemez. Yani birlikte çalışabilmeleri için ya zihin maddi bir öz olmalıdır ya da beden manevi bir öz ama birbirlerinden tamamen bağımsız olamazlar. Elisabeth, Descartes'in dualizmini güzel bir şekilde baltaladığı doğrudur. ______ _Düalizm- İkicilik_ _Birbirine karşı çıkan iki temel kavramın var olduğuna dair ahlaki veya ruhsal inançtır. Bu iki töz genel anlamda dişi-erkek, iyi-kötü, ruh-beden ya da aydınlık-karanlık gibi çiftlerdir. Bu yönüyle tüm varlıkların tek bir tözden kaynaklandığını ileri süren monizm ve ikiden fazla sayıda töz olduğu iddiasındaki plüralizm yaklaşımlarından ayrılır. Örneğin düalist teoriyi varlık konusuna uyguladığımızda açığa çıkan görüşe göre varlık, birbirine indirgenemez iki temel tözden veya kategoriden oluşur. Örneğin beden ve ruh, insanın varoluşunu oluşturmaktadır. Felsefe alanında ilk düalist, Antik Çağ Yunan düşünürü Anaksagoras’tır. Anaksagoras, özdek’le ruh’u kesin olarak birbirinden ayırıyor.
··
445 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.