Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Geleneksel Kültür içinde Selamlaşma
Geleneksel kültür içinde, "selam vermek" ve "selam almak", toplumsal yaşamın önemli bir parçasıydı. Kahveye giren biri, "Selamünaleyküm," dediği zaman kahvedeki herkes ona, "Aleykümselam!" diye karşılık verirdi. Selam vermek sünnet, verilen selamı almak farz olarak düşünülürdü. Selamlaşmak, cemaat yaşamının önemli bir parçasıydı. Ben bu tür selamlaşmanın yaygın olduğu bir kasaba ortamında büyüdüm. Hayalimde canlandırdığım ve üzerinde düşündüğüm zaman, büyüdüğüm ortamda selam verip almak için gerek¬li koşulların şunlar olduğunu görüyorum: 1- Yetişkin olmak: Birbirine selam verenler, yetişkin insanlardı. 2- Aynı cinsiyetten olmak: Birbirine selam verenler, aynı cinsiyettendi. Hatırladığım kadarıyla genellikle erkekler birbirleriyle, "Selamünaleyküm," diye selamlaşırlardı. Çok ender olarak kadınların bu tarz selamlaştıklarını hatırlıyorum. 3- Aynı dinsel inancı paylaştığını varsaymak: "Selamün aleyküm," diyerek birbirleriyle selamlaşanların, örtük olarak if’s de edilmiş dinsel bir varsayımları bulunmaktaydı. Bu örtük varsayım, "Sen de benim gibi müslüman'sın; aynı dinsel inancı paylaşıyoruz," şeklinde ifade edilebilir. Bu tür selamlaşmanın özünde Müslüman olmak yattığı için, selamı veren de, alan da birbirlerinin aynı dinsel inancı paylaşan kişiler olduklarını bilirdi. Çocukken kendi kasabamda yaphğım bu gözlemler Türkiye'nin tümüne ne kadar yaygınlaşhnlabilir, emin değilim, ama özellikle kasabalarda durumun böyle olduğu kanısındayım. Selamlaşma kültürünü bu üç koşul içinde tuttuğunuz zaman, çağdaş bir toplum oluşturmanın önüne büyük engeller dikmiş olursunuz. İlk engel yaşla ilgilidir. Ancak yetişkinler tanınmaya, görülmeye, adam yerine konmaya layık olarak algılanır ve yalnız onlarla selamlaşılırsa, yaşça küçük olanlar kendilerini toplumdan dışlanmış hisseder. Halbuki çocukların ve ergenlik çağındakilerin, gelişimlerinin o aşamasında toplum tarafından tanınmaya, adam yerine konmaya çok gereksinmeleri vardır. Adam yerine konma gereksinmesi karşılanmayan kişinin bireyselliği gelişemez; biı:eys.elliği gelişemeyen insan, olgun ve dengeli bir yetişkin olmakta zorluklar çeker; duygusal olgunluğa erişemez, yetişkin çocuk olarak kalır. İkinci engel cinsiyetle ilgilidir. Erkeğin erkek olarak gelişebilmesi için çevresindeki kadın dünyasıyla sorumluluk bilinci için de iletişim kurması gerekir. Erkek, kadını tanıdıkça ve anladıkça erkekliğinin bilincine varır. Kadının kadın olarak gelişebilmesi de, erkek dünyasıyla iletişim kurması ve onu tanımasıyla ilişkilidir. Kadın ve erkeğin birbirini dışladığı bir toplumda, sağlıklı kadın erkek ilişkisi sürdürmek olanaksızlaşır. Üçüncü engel dinsel inançlarla ilgildir. Din, insanın en mah¬rem inançlarını ve duygularını içerir ve o kişinin evrenle ve ken¬di özüyle ilişkisini tanımlar. Bu kadar mahrem bir özü her gün ve her yerde basmakalıp, özgünlüğü olmayan bir ilişki malzemesi yapmak, bana doğru gözükmüyor. Bu özün mahremiyetini ihlal etmemek gerektiğini düşünüyorum. Her bir insanın bu öznel duyguları kendi mahremiyeti içinde taşıyabilme hakkı olmalıdır; bu hak kutsaldır ve saygı görmelidir. Çağdaş laik bir toplumun özünü bu felsefi anlayış oluşturur. Birine, "Merhaba", "Nasılsınız?", "Günaydın", "İyi günler", "İyi akşamlar" dediğiniz zaman, kendinizin veya karşınızdakinin dinsel inançlarıyla ilgili bir mesaj vermiş olmazsınız.
·
17 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.