Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Faruk ÜNAL

Meditasyon şaşırtıcı derecede uyanık bir zihin gerektirir; meditasyon hayatın bütününü anlamaktır... ... Meditasyon her duygunun ve her düşüncenin farkında olmak, asla doğru veya yanlış olduğunu söylemeden onu izleyip onunla beraber hareket etmektir.
Sayfa 151Kitabı okudu
Reklam
Meditasyon bir sisteme uymak değildir; devamlı tekrar ve taklit etmek de değildir. Meditasyon konsantrasyon değildir. Öğrencilerin konsantrasyonu -yani zihni bir düşünceye sabitlemeyi ve diğer bütün düşünceleri uzaklaştırmayı- öğrenmelerinde ısrar etmek bazı meditasyon hocalarının en sevdiği hilelerden biridir. Bu mecbur bırakıldığında her öğrencinin yapabileceği, son derece aptalca ve çirkin bir şeydir.
Sayfa 151Kitabı okudu
Dünün yükü...
Bir köyden diğerine giden iki keşiş hakkında güzel bir hikaye vardır. Yolda, bir nehrin kıyısında oturmuş ağlayan bir genç kıza rastlarlar. Keşişlerden biri kızın yanına gider ve sorar, "Kardeşim, niçin ağlıyorsun?" Kız, "Şurada, nehrin karşı kıyısındaki evi görüyor musunuz? Bu sabah erkenden bu tarafa geldim, nehri de yürüyerek kolayca geçmiştim ama şimdi nehir yükseldi ve evime dönemiyorum. Sandal yok," der. Keşiş, "Ah, hiç sorun değil," der, kızı kucağına alır ve nehrin karşı kıyısına kadar taşır. İki keşiş yollarına devam ederler. İki saat sonra diğer keşiş, "Kardeşim, biz bir kadına asla el sürmemeye yemin ettik. Yaptığın şey büyük bir günah. Bir kadına dokunmak sana zevk yani sıradışı bir his vermedi mi?" der. Arkadaşı da cevap verir, "Ben onu iki saat önce arkamda bıraktım. Sense onu hala taşıyorsun, öyle değil mi?" Biz de öyle yapıyoruz. Duygusal yükleri hep üzerimizde taşıyoruz, karşılarında asla ölü gibi tepkisiz kalamıyoruz, onları asla geride bırakamıyoruz. Yalnızlık ancak bir probleme bütün dikkatimizi verip onu hemen bir sonraki güne, bir sonraki dakikaya asla bırakmadan çözdüğümüz zaman varolabilir. O zaman kalabalık bir evde yaşıyor veya bir otobüste seyahat ediyor olsak bile yalnızlık yanımızdadır. Ve o yalnızlık taze ve masum bir zihne işaret eder.
Sayfa 139Kitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Diyelim ki kırmızı gömlekli birisini gördüm, ilk tepkim o gömleği beğenmek ya da beğenmemek olacaktır. Bu beğenip beğenmeme benim kültürümün, aldığım eğitimini ve kalıtımsal özelliklerimin bir sonucudur. O merkezden gözlemler ve yargıya varırım, bu durumda da gözlemci gözlemlediği şeyden ayrı bir varlıktır. ... Aynı zamanda, gözlemciye yani kendinize baktığınızda hepsi bir arada geçmişi temsil eden anılar, deneyimler, tesadüfler, etkiler, gelenekler ve sonsuz sayıda acı çekme şekillerinden oluştuğunu görürsünüz. Anlayacağınız gözlemci hem geçmiş hem şimdiki zamandır, gelecek de onu beklemektedir...
Sayfa 125Kitabı okudu
Faruk ÜNAL tekrar paylaştı.
Belki etrafınızdaki onca şeye bakmayı bilmediğinizden, daha iyi görebilmenizi sağlasın diye bir tür uyuşturucuya başvuruyorsunuz. Bir hikâye vardır, her sabah müritleriyle konuşan bir din öğretmeni hakkında. Adam bir sabah kürsüye çıkmış ve tam söze başlamak üzereymiş ki küçük bir kuş gelip pencerenin kenarına konmuş ve şakımaya başlamış, var gücüyle de şakımaya devam etmiş. Sonra durmuş ve uçup gitmiş, öğretmen de, "Bu sabahki vaaz bu kadar," demiş.
Reklam
Herhangi bir otorite, yöntem veya sistem size nasıl sevmeniz gerektiğini söyleyebilir mi? Eğer bunu size birileri söylüyorsa, o sevgi değildir. "Sevgiyi tatbik edeceğim. Günlerce oturup onu düşüneceğim. Şefkatli ve nazik olmayı tatbik edip kendimi başkalarını düşünmeye zorlayacağım," diyebilir misiniz? Kendinizi, sevmek için disipline edebileceğinizi, sevmek için iradenizi kullanabileceğinizi mi söylüyorsunuz yani? Sevmek için disipline ve iradeye başvurursanız, sevgi elinizden uçup gider.
Sayfa 109Kitabı okudu
Pek çok sorun kafamızı karıştırıyor ve o kafa karışıklığının içinde kaybolup gidiyoruz. Peki, insan bir ormanda kaybolunca ilk olarak ne yapar? Durur, değil mi? Durur ve etrafına bakınır. Ama kafamız karıştıkça ve hayatın içinde kayboldukça biz daha çok dönüp dururuz; bir şeyler arayarak, sorular sorarak, isteyerek, yalvararak. O yüzden yapılacak ilk şey, eğer böyle bir öneride bulunmama izin verirseniz, iç dünyanızda tamamen durmanızdır. İç dünyanızda, yani psikolojik bakımdan tamamen durduğunuz zaman, zihniniz çok huzurlu, çok net olur. Bu durumda zaman meselesine gerçekten eğilebilirsiniz.
Ne yazık ki hepimiz psikolojik açıdan bir şeylere muhta­cız. Neden bağımlılık duyuyoruz? Bu bağımlı olma dürtüsü­nün nedeni ne? Bu yolculukta birlikteyiz; size bağımlılığınızın nedenlerini söylememi beklemiyorsunuzdur. Birlikte araştırırsak ikimiz de bir şeyler keşfetmiş olacağız, dolayısıyla bu size ait bir keşif olacak ve öyle olduğu için de size canlılık verecek.
Şiddet yalnız bir başkasını öldürmek değildir. Sivri bir söz söylememiz, birini geçiştirmek için bir el hareketi yapmamız, korku yüzünden itaat etmemiz de şiddettir. Yani şiddet, Tanrı, toplum ya da ülke adına yapılan organize katliamdan ibaret değildir. Şiddet çok daha zor anlaşılır, çok daha derin birşeydir, biz de şiddetin en derinlerine inmeye çalışıyoruz. Kendinizi Hintli, Müslüman, Hıristiyan, Avrupalı ya da başka bir şey olarak adlandırdığınızda şiddet uygulamış olursunuz. Bunun neden şiddet uygulamak olduğunu görebiliyor musunuz? Çünkü kendinizi insanlığın geri kalanından ayırmış oluyorsunuz da ondan. Kendinizi inanç, milliyet veya geleneğe göre diğerlerinden ayırdığınız zaman bu şiddet doğurur. Onun için şiddeti anlamaya çalışan bir kişi hiçbir ülkeye, hiçbir dine, hiçbir partiye, ya da taraflı sisteme ait değildir; insan bütünüyle anlamakla meşguldür.
Zevkin acıya evrilmesi.
Zevki acıya çeviren onu yineleme ve devam ettirme çabasıdır. Bunu kendinizde gözlemleyin. Zevkin yinelenmesi isteğinin kendisi acıya neden olur, çünkü artık dünkü gibi değildir. Yalnız estetik anlayışınızın yaşadığı keyfin aynısını değil, zihninizin o anda sahip olduğu özelliklerin de aynısını elde etmeye çalışırsınız ve bunlar sizden esirgenince incinir ve yakal kırıklığına uğrarsınız. Bilinended Kurtulmak, sf. 46
Faruk ÜNAL

Faruk ÜNAL

@JoBack
·
20 Nisan 16:14
Zevk dört aşamadan oluşur: Algı,hissetme ,temas ve arzu. Diyelim güzel bir araba gördüm; ona bakmak içimde bir his, bir tepki oluşturur; sonra ona dokunurum ya da dokunduğumu hayal ederim, o zaman da ona sahip olma ve onunla hava atma arzusu kendini gösterir. Veya güzel bir bulut, göğe yükselen bir dağ, bahrada yeni açmış bir yaprak, güzellik ve ihtişam dolu bir vadi, muhteşem bir günbatımı ya da zeka ve hayat fışkıran güzel bir yüz görürüm, urangaçlık yüzünden güzelliğini kaybetmemiş bir yüz. Bütün bunlara büyük bir sevinçle bakarım ve ben onları incelerken ortada bir gözlemci yoktur, sadece saf bir güzellik vardır; tıpkı sevgi gibi. Bir an için bütün sorunlarım, endişelerim ve dertlerimle yok olurum; geriye sadece o olağanüstü şey kalır. Ona keyifle bakabilirim, bir saniye sonra da onu unturum ya da zihin devreye girer ve problem de başlar; zihnim gördüğü şeyi ve onun ne kadar güzel olduğunu düşünür; kendi kendime, "onu defalarca görmek istiyorum" derim. Düşünce karşılaştırmaya, yargılmaya ve, "Buna yarın yine sahip olmalıyım," demeye başlar. Bir an için haz vermiş olan bir deneyimin devamlılığı düşünce tarafından sağlanır.
Reklam
Zevk dört aşamadan oluşur: Algı,hissetme ,temas ve arzu. Diyelim güzel bir araba gördüm; ona bakmak içimde bir his, bir tepki oluşturur; sonra ona dokunurum ya da dokunduğumu hayal ederim, o zaman da ona sahip olma ve onunla hava atma arzusu kendini gösterir. Veya güzel bir bulut, göğe yükselen bir dağ, bahrada yeni açmış bir yaprak, güzellik ve ihtişam dolu bir vadi, muhteşem bir günbatımı ya da zeka ve hayat fışkıran güzel bir yüz görürüm, urangaçlık yüzünden güzelliğini kaybetmemiş bir yüz. Bütün bunlara büyük bir sevinçle bakarım ve ben onları incelerken ortada bir gözlemci yoktur, sadece saf bir güzellik vardır; tıpkı sevgi gibi. Bir an için bütün sorunlarım, endişelerim ve dertlerimle yok olurum; geriye sadece o olağanüstü şey kalır. Ona keyifle bakabilirim, bir saniye sonra da onu unturum ya da zihin devreye girer ve problem de başlar; zihnim gördüğü şeyi ve onun ne kadar güzel olduğunu düşünür; kendi kendime, "onu defalarca görmek istiyorum" derim. Düşünce karşılaştırmaya, yargılmaya ve, "Buna yarın yine sahip olmalıyım," demeye başlar. Bir an için haz vermiş olan bir deneyimin devamlılığı düşünce tarafından sağlanır.
Kendi kendinizin öğretmeni ve müridi olmalısınız. İnsanın değerli ya da gerekli kabul ettiği her şeyi sorgulamalısınız. İnsan birilerinin peşinden gitmezse kendini çok yalnız hisseder. Yalnız olun o zaman. Yalnız kalmaktan niye korkuyorsunuz? Gerçek halinizle yüz yüze kalacağınız ve boş, sıkıcı, aptal, çirkin, suçlu ve endişeli olduğunuzu; önemsiz, bayağı, ikinci el bir varlık olduğunuzu anlayacağınız için. Bu gerçekle yüzleşin; onu inceleyin, ondan kaçmayın. Kaçtığınız an korku başlar.
Faruk ÜNAL tekrar paylaştı.
"Değişmek istiyorum, bana bunu nasıl yapacağımı söyle­yin," diyen kişi çok samimi, çok ciddiymiş gibi görünür ama değildir. İstediği, iç dünyasına çekidüzen vereceğini umdu­ğu bir otoritedir. Ama otoritenin iç dünyaya düzen getirmesi mümkün müdür? Dışarıdan zorla kabul ettirilen bir düzen, daima düzensizlik yaratmaya mahkumdur.
Sayfa 19
Faruk ÜNAL tekrar paylaştı.
Gerçeğe giden bir yol yoktur, gerçeğin güzelliği de buradadır zaten, o yaşayan bir şeydir. Ölü bir şeye giden bir yol vardır çünkü o durağandır ama gerçeğin, yaşayan, hareket eden, belli bir yerde durmayan, hiçbir tapmakta, camide ya da kilisede bulunmayan, hiçbir dinin, öğretmenin, filozofun, hiç kimsenin size yolunu gösteremeyeceği bir şey olduğunu anladığınızda işte o zaman bu yaşayan şeyin aslında siz neyseniz o olduğunu -öfkeniz, vahşetiniz, şiddetiniz, ümitsizliğiniz, yaşadığınız acı ve keder- da anlarsınız. Gerçek bütün bunları anlamakta gizlidir ve gerçeği ancak hayatınızdaki bu saydığım şeylere hangi gözle bakacağınızı bilirseniz anlayabilirsiniz. Bu unsurlara da bir ideolojinin, sözcüklerden örülmüş bir perdenin, umutların ve korkuların arkasından bakamazsınız
Sayfa 16
Çoğumuz zalim hükümetlere ve diktatörlüğe karşıyken bir başkasının zihnimizi ve yaşam biçimimizi çarpıtan otoritesini, diktatörlüğünü içten içe kabul etmemiz gerçekten de çok şaşırtıcı bir durumdur. Dolayısıyla, ruhani otorite olarak adlandırılan her şeyi, bütün törenleri, ritüelleri ve doktrinleri sadece aklımızda değil, gerçek hayatta da tamamen reddedersek, tek başımızayız ve şimdiden toplumla bir zıtlaşma içine girmişiz demektir; artık saygıdeğer insanlar olduğumuz günler geride kalmıştır. Saygıdeğer bir insanın o sonsuz, sınırsız gerçekliğe yaklaşması mümkün değildir.
588 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.