İlk defa bir kitaba bu kadar acımasız bir eleştiri yapacağım. Kitabın hakkında kısmındaki tanıtım bülteni yazısını okuduğumda; zihin açıcı, hayata dair tarafsız sorguların olduğu, filozofların/dervişlerin düşüncelerine yer verilen bir kitap gibi
düşünmüştüm. Kitabı okuyunca, doğru kitabı mı aldım emin olamayıp tekrar tanıtım yazısını okudum.
Ne yazık ki, içeriğinin tanıtımından çok uzak olduğunu düşünüyorum. Ortalama her 4 sayfada farklı bir teselli teması (doğa tesellisi, sevap tesellisi, anlam, acz, latife, irşat, sükut gibi) işlenmiş. Okumaya başladığımda, ramazan programında konuşulan bilimsel olduğunu iddia eden “ilim” sohbetlerini dinliyor gibi hissettim.
Kitap iddialı bir şekilde “çıkmazdakilere…” şeklinde başlıyor bir de; tüm başlıklar soyut, referanslar tamamen manevi, çoğu zaman basit eskide kalmış yaklaşımlar; hangi çıkmazı nasıl hedef alıyor anlamadım. Daha ilk sayfalardan sıkıldım; sıkıcı, ve gerçekten çıkmazda olan birini daha da çıkmaza sürükleyebilir olarak buldum kitabı.
Rousseau "özgürlük" tanımına nasıl yaklaştı bilmiyorum, ancak "toplum" ve "eşitsizlik" ile kaybolduğuna katılmıyorum.
Doğa, insan yaşamına müdahele etmez evet, güçlünün güçsüzü yediği tarafsız bir ev sahibi. Eşitsizlikler de bunun bir parçası, aklımıza gelen her şey (genetik, hastalıklar, kişilik, çevre vb.). Bu eşitsizlikler "toplum" içinde var olmadı.
Tüm türlerde olduğu gibi insan da doğadaki varlığını sürdürebilmek için riskler alır, eskiden bu risklerin bedeli çoğunlukla can kaybı, yaralanmaydı. Beraber hareket etme, toplumlaşma ile bu riskler paylaşıldı, en aza indirgendi. Ve bu "Birliktelik" elbette özgürlüğü kısıtlayacaktır, ancak bu toplumdaki tüm bireylerin risk seviyesini en aza indirmek için. "Tek başına istediğin gibi değil, hep beraber hepimiz için..."
Kişisel çıkarı, toplumun çıkarıyla çatışmayan bireyin özgürlüğüne vurulmuş herhangi bir zincir olmayacaktır.
Özetle doğa, insan yaşamını özgürleştiriyordu. Ancak insanlar topluma girdiğinde eşitsizlikler yüzünden özgürlüğünü kaybetti. Ayrıca doğa durumunda, insanın erdemli ve iyi doğasını bozacak etkiler de yoktu.
Ruhun da vücut gibi ihtiyaçları vardır. Vücudun ihtiyaçları toplumun temeli, diğerleri de ziynetidir. Hükümet ve yasalar, bir araya toplanmış insanların, birlik ve huzur içinde yaşamalarını sağlar. Onlar kadar egemen olmamakla beraber, belki onlardan daha güçlü olan bilim, edebiyat ve sanatlar insanları bağlayan zincirleri çiçeklerle örter; özgür yaşamak için doğmuş görünen insanların damarlarında taşıdıkları özgürlük duygusunu söndürür. Onlara kölelik hayatını sevdirir; onları uygar milletler dediğimiz topluluklar durumuna sokar.
Yoksullukla mücadelenin etik bir kaygı olmasını anlıyorum, ancak bunun "görev" ve "adil" olarak değerlendirilmesi konusunda endişelerim var.
Aynı kitaptaki başka bir alıntı olan "Bizi farklı kılan, bizlere nelerin bahşedildiği değil, bize verilenlerle neler yaptığımızdır." sözüyle de çeliştiğini düşünüyorum.
Bireyler için fırsat, eğitim, kanun eşitliğinin sağlandığı her ortamda; yoksulluktan kaçınma bireyin sorumluluğudur, toplumun ileri gelenlerinin veya yöneticilerin değil. Bireyin bugünü/geleceği doğrudan dünün sonucudur, geçmişte aldığı karardan bağımsız değildir. İkinci alıntıyı benimseyerek "neler yaptığımızın" çok önemli olduğunu düşünüyorum.
Suzan gündüz
@Suzi0717
·
25 Eylül 2023 11:26
Yoksulluğu bitirmek bir hayır işi değil adalettir.