"Yaşam ve ölüm gerçekten bir bütünün parçalarıdır ve hiçbiri diğeri olmadan var olamaz. İnsan doğduğu anda ölmeye de başlar; normal şartlarda bu yetmiş veya seksen yıllık bir süreçtir. Ölüm gerçekten her an bize eşlik eder; her zaman mevcuttur."
Yaşam ve ölüm birbirinin karşıtı değil diye düşünüyorum. Ölüm mutlaka bir karşıtlığıyla varolacak ise bu doğum olabilir. Bu durumda parçanın bütününü; doğum, yaşam ve ölüm oluşturabilir.
Yani; "insan doğduğu anda yaşamaya başlar, yaşam doğumdan sonra bize eşlik eder" diye düşünüyorum.
Kitap okumak istiyorum dediğimde çok yakın arkadaşım tavsiye etmişti, sanırım 10-11 sene önce falan :) gittiğim kitapçıda olmayınca başka kitap almıştım ve bugüne kadar da peşine düşemedim bir şekilde...
Kitap üç bölümden oluşuyor; Kinyas ve Kayra'nın beraberliklerini anlatan ilk bölüm, ve ayrı ayrı hayatlarının anlatıldığı iki bölüm.
İlk bölüm gerginlikle, kanla, kirli işlerle dolu hayatlar; okurken çok zorlandığım, sıkıldığım yerler oldu, hep böyle mi devam edecek diye çekindim bazen. Kitabı tavsiye eden arkadaşlarımı düşünerek devam ettim diyebilirim :) Otomatik Portakal okurken hissetmiştim benzer hisleri.
İkinci bölüm (Kayra) de benim için durgun, heyecansız geçti. İlk bölümün ağır havasının devam ettiği, olaysız ancak karamsar durum hikayesi. En hızlı ve kolay okuduğum bölüm üçüncü bölüm (Kinyas) oldu... Sanki her şeyi ben yaşadım da, sonrasında tövbe edip rahatlamışım gibi bir histi. Aydınlık, huzur.
Sonuna geldiğimde, kitabın güçlü olduğunu ve rahatlama hissini ilk iki bölüme borçlu olduğumu farkettim. Kurgu gerçekten başarılı, sıkılırken bile bunu söyledim. Stres, umutsuzluk, gerginliği de iliklerime kadar hissettim, Kayra'nın hislerini de Kinyas'ın huzurunu da...
Özetle, hayat "hiçbir şey yok" ile "her şey var" arasında... Bazen Kinyas, bazen Kayra...
Kinyas ve KayraHakan Günday · Doğan Kitap · 202226,9bin okunma
Katılıyorum, ağır kitap, iyi ki o zamanlar okumamışım. Birçok açıdan; dili, olaylar zinciri, psikolojik betimlemeler. Zorlandığım birkaç kitaptan birisi.
Kitabı okumuş olan arkadaşlarımdan tavsiye eden hiç olmamıştı, kardeşim tavsiye edince merak edip okumak istedim. Çoğunluğun aksine kitabı abartılmış bulan azınlığa dahil hissediyorum kendimi, tıpkı Ralph'in azınlığı gibi ;)
Öncelikle kitap isminin hikayeyle bağlantısını kuramadım, hikayeyi genel olarak düşündüğümüzde başlığı anlamlandırmak
Kitabın sonunda bulunan Mine Urgan'ın incelemesini okumadıysanız okumanızı öneririm. Fikrinizi değiştirebilir. Sineklerin tanrısı hikayede bir kaç kez geçmiş olsa da simgelediği kişinin içinde varolan korku, tüm hikayeyi kapsıyordu ve sebep sonuç ilişkisi kurarsak romanda geçen bir çok olayın başkahramanı kişinin içinde varolan korku duygusuydu
Teşekkür ederim yorumun için. Okumamıştım, az önce okudum.
Alegorik analizi hoş olmuş, hikayedeki mesaj(lar)ı da açıklığa kavuşturmuş. Roger'ın taş atamazken kaya yuvarlar olması detayını kaçırmışım mesela, güzel bir ayrıntı.
Mine URGAN'ın incelemesi hikayedeki taşları yerine oturttu, ancak kitabın devamı gibi, bu inceleme olmasaydı benim için çok şey havada kalacaktı.
Kitap isminin hikayesi güzel bir yaklaşım olmuş gerçekten, hoşuma gitti. Ama bu incelemeyi okumadan önce "korku"dan ziyade Jack'in "egemen"liğiyle bağdaştırıyordum... İnceleme olmaksızın "iç korku" ile bağdaştırabilmek benim için zor olurdu, özellikle bunu Jack yapıyorken.