Faruk ÜNAL

Varsayımlar üzerine kurulu Tanrı ve sıfatları...
Paragraftaki her cümle varsayıma dayanıyor, bir önceki/bir başka varsayımı destek olarak kullanıp üzerine başka bir varsayım yapılarak da devam ediyor. Tekrarlandığında başarılı bir inandırma yöntemi bence, ki muhafazakar toplumlarda gözlemlemek çok kolay. Allah'ın adaleti ile başlayan bir varsayım ile başlıyor. Çok düz bir soru olabilir ancak, hangi adaletten bahsediyoruz? Daha önce tanık olduğumuz Allah'ın adaleti nelerdir mesela? İnananlar için bir iltimas mı gözlemledik, veya haksızlığa karşı Tanrı cezası? Yılanın, Tanrı'dan habersiz iş çevirememesi de Tanrı'ya inananlar tarafından atfedilen "her şeyi bilen" sıfatı, bunu şimdilik ihmal etsek bile, sebebini bilemediğimiz oyunu hayıra yormak da başka bir varsayım. Paragrafın sonundaki; Tanrı'nın özlem/sevgi anlayışını tanımlamak da, O'na "sevgi dili" tarifi yapmak gibi. Bu, şimdiki durumun acizliğini kabullenmek için söylenen bir varsayım olmakla beraber, başka bir yolu olmadığını kabullenen başka bir varsayımı da içeriyor. Özetle, bu paragraf tamamen sığ ve düz varsayımlarla dolu bir Tanrı güzellemesi olmuş; Tanrı iyidir, adaletlidir, yanlış varsa hayırlısıdır, bilir, eder, yapar! Yunus Emre gibi derin ve arayış içerisinde olan bir dervişin anlayışıyla bu paragraf ne kadar örtüşüyor bilmiyorum. Ancak, yazarın sözleri ve Yunus'un dörtlükleri bana farklı şeyler anlatıyor.
Faruk ÜNAL

Faruk ÜNAL

@JoBack
·
31 Mart 13:33
Varsayımlar zinciri...
Allah'ın adaletinden kim dışarı çıkabilmiş ki yılan çıksın? Kim ondan habersiz iş çevirebilmiş ki yılan da çevirsin? Varsa yılanın yaptığı bir oyun, vardır bu oyunda da bir hayır. Verildiyse ona bir izin bu izin de bütünün hayrınadır. Tüm bunların sebebi bizi yine kendisine yaklaştırmak için bir yol kısaltmasıdır. Bir özlem bir sevgi göstergesidir.
Reklam
Özgürlüğün tanımı?
Rousseau "özgürlük" tanımına nasıl yaklaştı bilmiyorum, ancak "toplum" ve "eşitsizlik" ile kaybolduğuna katılmıyorum. Doğa, insan yaşamına müdahele etmez evet, güçlünün güçsüzü yediği tarafsız bir ev sahibi. Eşitsizlikler de bunun bir parçası, aklımıza gelen her şey (genetik, hastalıklar, kişilik, çevre vb.). Bu eşitsizlikler "toplum" içinde var olmadı. Tüm türlerde olduğu gibi insan da doğadaki varlığını sürdürebilmek için riskler alır, eskiden bu risklerin bedeli çoğunlukla can kaybı, yaralanmaydı. Beraber hareket etme, toplumlaşma ile bu riskler paylaşıldı, en aza indirgendi. Ve bu "Birliktelik" elbette özgürlüğü kısıtlayacaktır, ancak bu toplumdaki tüm bireylerin risk seviyesini en aza indirmek için. "Tek başına istediğin gibi değil, hep beraber hepimiz için..." Kişisel çıkarı, toplumun çıkarıyla çatışmayan bireyin özgürlüğüne vurulmuş herhangi bir zincir olmayacaktır.
Nesrin

Nesrin

@Nesrins
·
20 Temmuz 2022 16:49
Eşitsizlik
Özetle doğa, insan yaşamını özgürleştiriyordu. Ancak insanlar topluma girdiğinde eşitsizlikler yüzünden özgürlüğünü kaybetti. Ayrıca doğa durumunda, insanın erdemli ve iyi doğasını bozacak etkiler de yoktu.
"Yoksulluğa" mahkum etmek de adalettir...
Yoksullukla mücadelenin etik bir kaygı olmasını anlıyorum, ancak bunun "görev" ve "adil" olarak değerlendirilmesi konusunda endişelerim var. Aynı kitaptaki başka bir alıntı olan "Bizi farklı kılan, bizlere nelerin bahşedildiği değil, bize verilenlerle neler yaptığımızdır." sözüyle de çeliştiğini düşünüyorum. Bireyler için fırsat, eğitim, kanun eşitliğinin sağlandığı her ortamda; yoksulluktan kaçınma bireyin sorumluluğudur, toplumun ileri gelenlerinin veya yöneticilerin değil. Bireyin bugünü/geleceği doğrudan dünün sonucudur, geçmişte aldığı karardan bağımsız değildir. İkinci alıntıyı benimseyerek "neler yaptığımızın" çok önemli olduğunu düşünüyorum.
Suzan gündüz

Suzan gündüz

@Suzi0717
·
25 Eylül 2023 11:26
Yoksulluğu bitirmek bir hayır işi değil adalettir.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Her mesaj her iletişim yoluyla verilebilir mi?
"Koku süren erkeğin sürmeyenden farkı ne?" Gülümsedi ve şu yanıtı verdi: "Yanımdan geçen bir erkeğin erkeğimsi kokusunu aldığım zaman o bana şu mesajları verir: - Ben erkeğim, bende erkek enerjisi var, hayata erkek olarak bakıyorum! Kokusunun kalitesine göre de, - Ben kaliteli bir erkeğim, mesajını alırım." ... Kaldırımda yürürken size yaklaştığımı ve şöyle dediğimi hayal edin: - "Hanımefendi ben erkeğim, bende erkek enerjisi var, hayata erkek olarak bakıyorum ve kaliteli bir erkeğim" Böyle konuşan bir erkeğin akıl sağlığından şüphe ederiz, çekiniriz... Demek ki...
Ceren

Ceren

@Cerback
·
13 Mayıs 2023 08:31
Demek ki kokunun kendine özgü mesajları var ve bu mesajlar ancak koku verebilmekte; ancak kokunun verebileceği bu mesajları söze dökersek mesaj işlevini görmez, hatta tam tersi bir etki uyandırır.
Sayfa 63 - Remzi KitabeviKitabı okudu
Savaşma, ot ye?!
Agnes Ryan'ın görüşüne kısmen katılıyorum ancak kurduğu bağlantıyı güçlü ve doğrudan bir bağlantı olarak değerlendiremiyorum. İnsanlık; bir öğün, yaklaşık 5 saat, tok kalabilmek için başka bir canlıyı hayattan koparır, kendisine ait 5 saat için başka bir canlının tüm hayatı... Bu bencillik ona kan döktürür, onu şiddete yönlendirir büyük ihtimalle, korelasyon olduğuna inanıyorum, ancak bilmiyorum :) Peki ya savaşlar? Bahsedilen savaşların, mecaz değilse eğer, vejetaryen/vegan diyetle bitirebilmesi/azaltılması mümkün mü? Mümkünse nasıl? Diğer ülkelere göre Asya toplumlarında bitkisel beslenme daha yaygın, ancak bu bölgelerde savaşlar/zulüm daha mı az?
Adem

Adem

@Adem_yce
·
30 Ocak 2020 10:47
İnsanlık diğer hayvanları yemek için öldürürken savaşlar asla sona ermez. Ne de olsa yaşayan herhangi bir mahluku rosto, biftek, külbastı gibi bir “et” biçimine çevirmek, kanlı canlı bir adamı ölü bir askere çevirmekle aynı şiddeti, aynı kan dökmeyi ve aynı zihinsel süreçleri bünyesinde barındırır. -Agnes Ryan, “For the Church Door”, Mart 1943
Sayfa 241
Reklam
Meyve veren ağaç...
Bu konu açıldığında, sadece konuyu zorlaştırma amacında olan bazı yaklaşımlara şahit oldum. Hayvanlar için düşünülen bu endişelerin bitkiler için neden duyulmadığı sorusu... Düşüncelerimi paylaşmak isterim. Hayvan yerken tereddüt etmeyen taraf, bir anda bitki sever olmuştur :) Alıntıdaki "et veren hayvan" için yanlış olan her şey; "meyve veren ağaç" için gayet geçerli olabiliyor. Ağaç/bitki, meyvesinden ayrıştırılabiliyor ve halen mevcut kalabiliyor, hayatını sürdürmesine engel değil, ve sürdürülebilir. Ancak, ağacı/bitkiyi kökünden kesmemiz durumunda "et veren hayvan" örneği tekrar geçerli olur, onu hayattan koparmış oluruz.
Nympheutria

Nympheutria

@Nympheutria
·
10 Haziran 2020 20:16
Dil, hayvanları et ile ilgili bir tartışmada kayıp hale getirebi­lir; çünkü zaten öldürme ve doğrama eylemleri hayvanı ölüm ve parçalarına ayırma yoluyla çoktan yok etmiştir. Dil aracılığıyla hayvanların isimlerine, zaten bedenlerine uygulamış ol­duğumuz ilkeleri uygularız. Bir hayvan “et veren hayvan” diye adlandırıldığında yanlış adlandırma yapıyoruz demektir; san­ki et hayvanın kendisi değilmiş, et hayvandan ayrıştırılabilir ve hayvan hâlâ mevcut kalabilirmiş gibi.
Sayfa 144 - Ayrıntı Yayınları - 1. Basım (2013)Kitabı okudu
İndirgenme için koşullandırma...
Kayıp gönderinin gizleniyor olmasının yanısıra, gönderinin indirgenmesi bir diğer tehlike, bu doğru. Ancak, insanlara yönlendirilmiş/hileli sorular sorarak çoğunluğundan kayıp göndergenin/indirgenmenin farkına varmasını beklemek de destekleyici bir yaklaşım değil. Sorudaki sözcüklerde gönderi çoktan kayıp edilmiş ve indirgenmiş zaten. Sıradan bir insana "et" veya "cinsel fantezi" sorulduğunda, yanıtların "et" veya "cinsellik" terimlerinden oluşması çok normal değil midir? Farkındalıkla cevaplaması da çok normal :) Aynı "cinsellik" sorusuna kadınların verdiği cevabı da merak ettim açıkçası. Kadınlar ve hayvanlar kayıp göndergeye/indirgemeye ortak/aynı/benzer sözcüklerle maruz bırakılıyor (bütünden parçaya örneğindeki gibi). Bu tespit ve tepki çok yerinde bence de. Bununla beraber, şikayet edilen konu bütünden parçaya indirgenmek ise, erkekler de aynı şekilde indirgenecektir diye düşünüyorum, belki beden parçalarının adı/odağı değişecektir. Çok güzel bir konu.
Faruk ÜNAL

Faruk ÜNAL

@JoBack
·
06 Mayıs 2022 21:52
Cinsel fantezi­leri sorulduğunda çok sayıda erkek “bütünden ayrılmış suretsiz beden parçalarını, memeleri, bacakları, vajinaları, kalçaları içeren pornografik sahneler” anlatır. Ortalama müşteri için et tam da buna indirgenmiştir: suretsiz beden parçaları, gö­ğüsler, bacaklar, inek memeleri, kalçalar. Frank Perdue tavuk tüketimini teşvik eden bir posterde cinsel kesim imgeleriyle oynar: “Göğüs seven bir erkek misin yoksa but seven bir erkek mi?
Sayfa 129Kitabı okudu
Doğal silah...
Bu cümledeki "doğal silah" kavramını sorguluyorum halen... Etçil olmak için avcı gibi davranmak bence de koşul, ve hatta işlemeden(pişirmeden vs.) tüketebilmek de bir diğer koşul. Ancak "doğal silah" terimini kabullenemiyorum. Tüm avcı hayvanların farklı/benzer yetenekleri var; sessiz takip edebilmesi, hızlı koşması, güçlü olması, kamuflaj ve tuzak kurabilme gibi. Sapiens hayvanı da alet yapabildi, aleti tasarladı, denedi, geliştirdi. "Doğal silah" kavramı nerede yitirilir peki bu durumda? Üzgünüm, doğal veya yapay "silah"ların varoluşundan; ancak ilkel araçlar tasarlamış, topluluk/ülke kurabilmiş bu hayvan türünün "doğal silah"ı olarak da bu çıktılar kabul görmeli sanırım...
sinem

sinem

@sinemis1
·
06 Ocak 2022 22:56
Eğer etçil olduğunuza inanıyorsanız “o zaman yemek istediğiniz hayvanı kendiniz öldürmekle işe başlayabilirsiniz, ama bunu kendi doğal silahınızla yapın; kasap bıçağı, balta ya da sopa kullanmadan.”
Sayfa 115Kitabı okudu
Nietzsche
Karısı, toplumsal görevleri ve vatanı yok. İnzivayı seviyor. Tanrı'yı öldürmüş.