Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

_Kadın üzerine yazı yazarken kalemi gökkuşağına batırıp, mürekkebi kelebek kanatlarının tozu ile kurulayacaksınız. _Herkesin vardır bir köpeği. Bakan, kralın köpeği; memur, bakanın köpeği; kadın, kocasının köpeği, ya da adam karısının köpeği. _Hakikati dinleyecek kadar güçlü olmadığınız için sıradan birisiniz. _Yetenek ve erdemin insanlara bir ilerleme kaydettirmediği herhangi bir ülkede, para ulusal bir tanrı olacaktır. Böyle bir ülkenin insanları ya paraya hükmedecekler ya da diğerlerini ona sahip olduklarına inandıracaklardır. Zenginlik en büyük erdem, yoksulluk ise en büyük ayıpları olacaktır. _Oyuncu, sevmediği bir kadının dizlerine kapanmış bir zampara gibi ağlar; sokakta acındıran dilenci gibi ağlar; ya da kollarınız arasında sanki kendinden geçmişe benzeyen bir orospu gibi ağlar. Duygularını gizlemek bu insanların en büyük meziyetidir. _Tutkuları yok etmeyi ileri sürmek zırdeliliktir. Hiç bir şey istememek, hiç bir şey sevmemek, hiç bir şey duymamak için bir cezbeli gibi kendine eziyet eden somsofunun bu tatlı hayali gerçekleşmiş olsaydı ortaya tam bir ucube çıkmış olurdu. _Bazen yaşamak, ölmekten daha fazla cesaret ister. _Bizi ağır zincirlere vurmuşlar, bunları hiçbir zaman kırma umudu olmadan şangırdatıp duruyoruz. _Düşünceler hiç kimsenin hoşuna gitmezse onlara kötü denebilir ama herkesin hoşuna giderse kötüden de beter sayarım. _Doğada temeli olmayan fikirler ancak kökleri olmayan ağaçlardan oluşan kuzey ormanlarıyla karşılaştırılabilir. Sadece bir rüzgar veya küçük bir olgu bütün bir ormanı veya bir fikirler bütününü altüst edebilir. Din _Son kral, son papazın bağırsaklarıyla boğulmadıkça insan asla özgür olmayacaktır. _Eğer rahipleri istiyorsanız filozoflara ihtiyacınız yok demektir ve eğer filozofları istiyorsanız rahiplere ihtiyacınız yoktur; çünkü biri aklın dostu ve bilimin geliştiricisi olarak anılırken, diğeri aklın düşmanı ve cehaletin savunucusu olarak tanınır. _Filozoflar hiç din görevlisi öldürmemiştir, oysa din görevlileri çok fazla filozof öldürmüştür. _En tehlikeli çılgınlar din tarafından yaratılan kişilerdir ve onları nasıl kullanacağını gayet iyi bilerek toplumu karıştırmayı amaçlayan kişilerdir. _Büyük bir ormanda kayboIdum ve önümü görmek için küçücük bir ışığım var. Orada yanıma biri geIir ve der ki: “kardeşim, yoIunu daha iyi buImak için mumunu söndür.” o birisi bir iIahiyatçıdır. _Filozof için akıl neyi ifade ediyorsa, Hristiyan için de rahmet aynıdır. Hristiyan’ı rahmet harekete geçirir, filozofuysa akıl. _FeIsefeye iIk adım, inançsızIıktır. _Bana bazı şeylerin aklımızı aştığını söyleseler de, bu, saçmalıklara inanmama yol açmaz. Hiç şüphem yok ki aklımızı aşan şeyler var; ama aklımıza aykırı olan her şeyi ve ona zıt düşen ne varsa, cesurca reddediyorum. İnsan _İnsanlar ikiye ayrılır: Tanıdıkça büyüyenler ve tanıdıkça küçülenler. _Bizim ülkede insanın biliyor göründüğü şeyleri bilmesi gerekmez ki! _İnsan bir şeyi menfaatine, karakterine, zevkine, ihtirasIarına göre ya şişirir, ya küçüItür. _Okumasını biIiyorsan her insanın bir kitap oIduğunu görebiIirsin. _Parasızlığın en büyük zararlarından biri de insanı çekingenleştirmesi. _İnsan toplum yaşamı için yaratılmıştır. Onu öteki insanlardan ayırın, yalnız bırakın, kafası karışmaya, karakteri bozulmaya başlar, kalbinde binlerce saçma sapan duygu belirir, kafasında boş bir tarladaki dikenler gibi acayip düşünceler filizlenir. Bir adamı ormanda bırakın yabani olur; bir manastırda ise gereksinme düşüncesi, kölelik düşüncesiyle birleşerek insanı daha kötüleştirir. Ormandan çıkılır, manastırdan çıkılmaz; ormandaki adam özgürdür, manastırdakiyse köle. _Yalnızlığa katlanmak için, sefalete katlanmaktan daha büyük ruh kuvveti gerekir herhalde; sefalet insanı aşağılar, el etek çekmeyse mahrum bırakır. Delirmek mi yeğdir, yoksa iğrenç bir şekilde mi yaşamak mı? Buna yanıt vermeye pek cesaret edemeyeceğim, ama ikisinden de sakınmak gerek. _Hoşumuza giden yalanları avuç avuç yutarız, ama acı gerçekleri yudum yudum içeriz. Üstelik kendimize çok güvenen tavır takınırız. _Bütün dahiler, koltukta bulunur; birincilere deli denir, bunların cinnetini kopya etmeye uğraşan ötekilereyse, bilge derler. _Adaletin aklını kaybettiği yerde felsefe susar. _Yeryüzünde her şey mükemmel olsaydı, hiçbir şey mükemmel olamazdı. _Tek dostum kitaplarım, tek düşmanım cahil dostlarımdır. _Düşünceme kılık değistirtmektense susmak daha kolay olur benim için. _Hırsız hırsızı soyarsa buna şeytan bile güler. _İnsan sonradan Stoacı olur ama doğuştan Epikürcüdür _Derin acılar, dilsizdirler. _Kimse beni kendimden daha iyi tanıyamaz. _Umut geleceği hatırlama, mutluluk geçmişi unutma sanatıdır. _Sadece tutkular, büyük tutkular yükseltebilir insanı büyük işlere. _Seni mutlu olduğuna inandırmaya çalışan insan, sana mutlu olman için öğüt veren insandan daha değerlidir._Derler ki, akıllıların aklını başından alan aşk, akılsızları akıllı yapar. _Toz olduğunu ve yine toz olacağını hatırla. _Her zaman neşeli olan insanların, ne büyük eksikleri, ne de büyük erdemleri vardır ve genellikle şaklabanlar, hiçbir sağlam ilkesi olmayan hafifmeşrep kimselerdir. _Felsefe sadece gerçekle uğraştığı izlenimi verir ama belkide düşlemleri dile getirir, edebiyatsa sadece düşlemlerle uğraştığı izlenimini verir ama belkide doğruyu dile getirir. _Bir kör bir gün gözaltına alınır. Zaptiye amirine: Bana ne yapacaksınız diye sorar. Zaptiye amiri: seni karanlık bir zindana atacağız diye yanıt verir. Kör hiç korkmaz ve filozofça yanıt verir: Bayım ben zaten 25 yıldır orada yaşıyorum. _Bir yaz ya da kış akşamı efendisi Xantippe, Ezop'a der ki: "Ezop, hamama git, kalabalık değilse yıkanırız..." Ezop yola koyulur. Yolda Atina devriyesine rastlar -Nereye gidiyorsun,? -Nereye mi gidiyorum? Hiçbir fikrim yok, der Ezop. -Hiçbir fikrin yok mu? Doğru hapishaneye. "Eh!" diye atıldı Ezop, "nereye gittigimi bilmiyorum dememis miydim? Niyetim hamama gitmekti, ama bakın işte kodese gidiyorum _Düşünürü özel kılan, kanıtsız hiçbir olguyu kabullenmemesi ve yanıltıcı kavramlara kanmamasının yanı sıra mutlak, muhtemel ve şüphelinin sınırlarını kesin çizebilmesidir. Bu eser (Ansiklopedi) zamanla zihinlerde bir devrim yapacak ve umarım ki diktacılar, baskıcılar, fanatikler ve bağnazlar artık kazanamayacaklar. İşte o zaman, insanlığa hizmet etmiş oluruz. _O engin bilim dünyası bana bazı yerleri aydınlık, bazı yerleri karanlık olan büyük bir arazi gibi görünüyor. Çabalarımız ya aydınlık bölgelerin sınırlarını artırmak ya da aydınlatma merkezlerinin sayısını artırmak amacında olmalıdır. İkincisi için yaratıcı dehalar gerekiyor; ilki için ise geliştiren, genişleten, güçlendiren bir bilgelik _İnsanı taş ya da kırık kalpli yapan bu dünyadan gidiyorum. Beni nereye gömerlerse gömsünler. _D’alembert: Bir varlık ki herhangi bir yerde ama uzayın hiçbir noktasında bulunmaz. Maddeden ayrı ama ona bağlı onu hareket ettirir. Hakkında en ufak bir fikrim bile yok. Bu tezatlı varlığı kabul etmek de güç. İnkar eden de başka bir karanlığa düşer. Çünkü onun yerine koyduğumuz duyarlık, eğer maddenin niteliği ise, taşın da duyması gerekirdi. _Diderot : neden olmasın? Yontulduğu halde taşın feryadını duymayan biri için böyledir. _D’alembert: insanla heykel arasında ne fark görüyorsunuz? _Diderot: Çok az. Etten mermer, mermerden de et yapılır. _Titreyen tellerin başka başka telleri titretmektedir. Bir fikir ikinci bir fikri çağırır, ikinci üçüncüyü. Filozof duyar; o hem musiki aleti hem de müzisyendir. Düşüncelerine dalmış, yahut kendini dinlemekte olan filozofun kafasında uyanan, birbirine eklenip akıp giden fikirlere bir son çekmek mümkün olmaz. Bir fikir bir armoni meydana getirir. Ses veren, cansız, birbirinden ayrı tellerde görüldükten sonra neden canlı ve birbirine bağlı noktalar, devamlı ve duyar lifler arasında olmasın? ___ _Denis Diderot (1713 - 1784), Fransız filozof. _Aydınlanma Çağı'nın en önemli kişiliklerinden biri. Yazdıkları ve felsefesi Fransız Devrimi'ni hazırlamıştır. Rousseau ile 1742'de tanışmış olan Diderot; 1746 ile 1749 yılları arasında onunla yakın dost oldu, sık sık bir küçük meyhanede baş başa tartışıyorlardı. Zengin kiliseler kontrolünde bir endüstri olarak gördüğü Hristiyanlık dinini reddetmiş ve birçok dincinin saldırılarına maruz kalmıştır. _Anti klerikalizm, kamusal yaşam veya bir kişinin günlük hayatı üzerindeki kurumsal dini güçlere karşıt olan bir harekettir. Klerikalizm kilisenin yasası anlamına gelmektedi. Toplumu eğitmek ve geliştimek için tasarlanan ünlü Ansiklopedi'nin baş editörüydü. _Mevki sahibi olmanın tek bir yolu, oğlanların Cizvit papaz, kızları da bir manastıra yerleştirmek. Fransız papaz sınıfı onu dinsiz ağabeyinin karşısına çıkarmıştır. Ateist ağabeyi, dinin ahlak için yetmeyeceğini söyleyince ona: «sen ahlâksızlık uçurumuna yuvarlanmışsın.» Cizvitler onu keşfettiklerinde onun geziye olan merakını kullanarak hocalarından biriyle uzaklara gitmeğe onu teşvik etmişlerdi. Matematik çalıştıkça dinden soğudu, materyalist oldu. Babası geri dönmesi gerektiğini ve para göndermeyeceğini söyleyince dönmedi. Diderot için başıboş hayat, avare bir artist hayatı başladı. Eski kıyafetlerle tavan arasında yaşıyordu. Fakir bir çamaşırcı kız ile evlendi. İng çevirileri ve matematik dersleri veriyor. _Sensualizm veya duyumculuk: bilginin temelinde duyumların bulunduğunu... Rousseau da hiçbir zaman sansualist bir deizm fikrinden kurtulamamıştır. İçlerinde daha ileri gidebilen, yalnız Diderot oldu. _Bastille ve Vincennes zindanlan birçok muharrir, edebiyatçı, âlim ve hattâ jansenist papazıyla doldu, taştı. Çıkınca 20 yıl ansiklopedi üzerine çalıştı. Eserlerinde basit insanların sade yaşayışını anlatıyordu. Olgunlaşan sanatı sonunda aristokrat sanatın karşısına burjuva sanatını çıkardı. «Burjuva dramı» diye geçen tarzın kurucusu. «Eğer gündelikçi yoksulluk içinde ise, millet de yoksul demektir» Yayınevi yazılarını yumuşatıyor, kırpıyor bu olay da diderotu çileden çıkarıyor. Siz beni iki yıl alçakça aldattınız. Zamanlarını size vermiş olan 20 namuslu insanın emeğini öldürdünüz, ömrünün yirmi yılını verdiği dev gibi eseri tek başına yürüterek bitirdi. _2. Katerina despottu ve kölelik düzeni vardı. Avrupaya yakın görünmek için diderot gibi filozoflara çok sıcak davranıyordu. Diderot ona şöyle ifade etmişti: «onda Kleopatra'nın cazibesiyle, Brutus'un ruhu birleşmiş» açık sözlülükle konuşmuş, düşüncelerini olduğu gibi söylemekten çekinmemişti. Katerina da büyük bir ustalıkla ona candan görünür gibi yapmıştı. Fakat bu alâka ve yakınlık bir maskeden ibaretti. Gerçekte devrimci kafalı diderotta antipati duyuyordu. Eğer Diderot'nun söylediklerine kulak verecek olsam, imparatorluğumda her şey altüst olurdu ve kanunları, idareyi, siyaseti kaldırıp bunların yerine birtakım çok garip nazariyeleri koymam gerekirdi. Diderot alçakgönüllülükle: «Filozofun gözüyle, hükümdarın gözü başka başka görüyor.» Katerina II. nin lütufları ve yapmacıkları onun despotluğuna karşı duyduğu derin nefreti zerre kadar azaltmamıştır. Bir milletin başına âdil, bilgili bir «aydın despotun» geçmesini en büyük felâket sayıyordu. _Yatağa düşmüştü. Onun bu halini duyan mahalle papazı, dinsiz filozofu ölüm korkusuyla imana getireceğini umarak başucuna gelir. Papaz efendi, ama böyle bir şey yaparsam, hayasızca yalan söylemiş olurum. ______ _Deliliğe Övgü_ Erasmus _Körlerin ülkesinde, tek gözlü insan kral olur. _Sözcükler putlaştırılmamalı. Çoğu şey sadece isimdir. Tanrı, şeytan, hortlak gibi. _Halk adı verilen çok başlı canavar. _Hiçbir şey bilmemek, ah ne mutlu bir yaşam! Mutluluk, aklın bittiği yerde başlar. Bilgeyi bir akşam yemeğine davet et de gör, ya hüzünlü sessizliğiyle ya da sıkıcı sorularıyla herkesi canından bezdirecektir. _Sanatın sahtelikleri doğanın yarattığı hiçbir güzellikle başa çıkamaz. _Krallar hakikatten nefret eder. _Ölümlülerden oluşan şu sürüsüne bereket kalabalığa aydan bakacak olsan, birbiriyle vızıldaşıp duran bir sürü sinek ya da sivrisinek gördüğünü sanırsın; birbiriyle savaşan, kumpaslar kuran, kapıp kaçan, oyunlar oynayan, oynaşan, doğan, yaşlanan ve ölen. Kısacık bir ömre yazgılı bu küçücük yaratıkların bu kadar belayı, bu kadar faciayı yarattıklarına inanmak çok zor doğrusu. _Olduğu gibi görünmeyenler aslan postu giymiş eşeklere benzer ve ne yaparsa yapsınlar sonuçta eşek kulaklı Midas gibi kendilerini açık ederler. _Diderot, Horatius’un “Hakikati gülümseyerek söylemek ve gülümseyerek hakaret etmek” sözünden ilham aldı. _Ciddi şeyleri alaya almak kadar çocukça bir şey nasıl yoksa, alayları da ciddiye almak kadar alaylı bir şey yoktur. Bazılarının algıları o kadar yetersizdir ki, papa, alaylarını duymaktansa isaya küfrü tercih eder. _Eskiden insanlar kendilerini övdürmek için en utanmaz dalkavukları tutarlardı ve dalkavuklar, en sefil arsızları tanrılara eşit göstermeye cesaret ettiğinde, aşağılık adamı, erdem timsali olarak ileri süründüğünde yani kuzgunu tavuz kuşu tüyleriyle süsleyince, zencinin derisini beyazlatmaya çalışınca, sineği fil yerine kabul ettirmeye gayret edince, kahramanlarımız tavuz kuşu gibi kasılır ve küstahça ibiğini kaldırdı. _Bu hayatta ruh, maddenin çamuruna batmıştır. _Beni tanımlamak benim sınırlarımı çizmektir halbuki kudretimin sınırı yoktur. _Yerinde saçmalamak tatlı bir şeydir. _Kendinden nefret eden biri başka birini sevebilir mi? Kendi kendisinden canı sıkılan, kendinden yorulmuş biri içinde yaşadığı topluma mutluluk verebilir mi? _İnsanın her şeyi iyi tanımasını engelleyen iki şey vardır: biri ruhunun önüne perde çeken utanma, öteki de kendisine tehlikeyi gösterip büyük işlemlere girişmekten yüz çevirten korku. _Retorik bilimi hocaları, eski kitaplardan birkaç kelime bulup okurların gözlerini kamaştırır. Bunları anlayanlar kendi engin bilgilerinden lezzet duyarlar ve gururları okşanır. _Delilik _Gerektiğinde deliyi oynamak, en büyük bilgeliktir. _Bir deliyle bir bilge arasındaki fark birinin tutkularına, diğerinin aklına boyun eğmesidir. _Delilik tarafından karalanmak bir onurdur. _Deliliğe övgü, bir deli eseri değildir. _Deli yolda giderken, kendisi deli olduğundan, herkesi de deli zanneder. _İnsanların çoğu delidir. Deliliğin birkaç türünü kendinde taşımayan tek birey bile yoktur. Halbuki bütün dostluklar benzerliğe dayanırlar. _Delinin ruhunda ne varsa yüzünde yazılıdır, ağzı da bunu gizlemeden söyler; oysaki bilgenin, yine euripides'e göre iki dili vardır: biri hakikati söylemek için, öteki de yeri gelince hakikatin kılığını değiştirmek ya da onu gizlemek için. Bilgede akı kara, karayı da ak kılmak sanatı vardır. Ağzından hem soğuk hem sıcak soluk çıkar. Sözleri de çoğu zaman düşüncelerinden epey uzaktır. _Delilik konuşuyor: Güneş nasıl karanlıkları ortadan kaldırırsa ve ilkbaharın, kıştan sonraki tatlı esintileri nasıl ki her şeyi değiştirirse, varlığım da sizin hüznünüzü defederek sizi neşelendirdi. Sizinle biraz safsata yapacağım. Büyülü bir müziği dinler gibi dinleyin beni. İnsan kendi kendini övüyorsa bu züppelik değildir. İnsanı en iyi kendisi tanır. Zaten böyle yaparak en alçakgönüllü bilgelerden daha alçakgönüllü olduğuma inanıyorum. _Din_ _Keşke din bilimcileri hakkında hiç söz etmeseydim. Çok iyi olurdu. Pis kokulu bir nesneye dokunmak, onu sallamak, doğru bir hareket olmaz. Bunlar alaydan anlamayan, önemsiz bir sorun yüzünden alev alan insanlardır. Bunlar, kanıtları üzerime dolu gibi yağdırarak beni tövbe etmeye zorlamak isterler; reddedersem, herkese beni bir “sapkın” diye ihbar edebilirler; iyilikseverlikleriyle onurlandıramadıklarına karşı genellikle kullandıkları korkutma işte budur. _Sofu adam, maddi ve algılanması mümkün şeylerden, sadece anlattığım örneklerle değil, fakat bütün ömründe uzaklaşır ve bu suretle ölmez, ruhani ve görülmez şeylere yükselmek ister. Mademki hayat adamlarıyla dindarlar birbirine bu kadar zıt hareket ederler, o halde birbirlerine deli gözüyle bakmaları da doğaldır. Bence bu unvana en yakın olanlar dindarlardır. _Önsöz: _Gülmece türündeki yapıta egemen olan iki temel görüş vardır. Bunlardan birine göre gerçek bilgelik, deliliktir. Öteki görüşe göre ise kendini bilge sanmak, gerçek deliliktir. İnsana yeryüzünde yaşama gücü kazandıran şey, gerçek bilgelik olma niteliğiyle doğrudan doğruya deliliğin kendisidir. Kitapta delilik, kendi kendisine övgüler düzer; bu arada çocuklukta ve yaşlılıkta, aşkta, evlilikte ve dostlukta, politikada ve savaşta, yazında ve bilimde deliliğin nasıl her zaman egemen olduğu gösterilir. Tüm uğraş alanları, bu arada özellikle din kurumu ve din adamları bu panorama çerçevesinde sergilenir. _Deliliğe Övgü, çağlar boyunca bağnazlığa karşı kaleme alınmış en yetkin düzeydeki başyapıtlardan biri olmuştur. _Desiderius Erasmus (1466-1536) Felemenk felsefeci, rahip, Bilge Deli _Rönesans’la birlikte ortaya çıkan hümanizm akımının yaratıcılarından. Antik çağ düşüncesinin Avrupa'da yayılmasına çok büyük katkılarda bulundu. Yazma işini İngiltere’de, dostu Thomas More’un evine vardıktan kısa bir süre sonra gerçekleştirdi; kitabı da Thomas More’a adadı. Rengarenk nutuklarla retorik ve felsefeyi birbirlerine katar. _Ciddi şeyler için zaman olmadığından deliliğe övgüyü yazarak neşelenmek istedim. Yunanlılar delliliğe moria der ve oradan esinlendim ve sizin de seveceğinizi umdum. Homeros da farelerle kurbağaların savaşını yazmaktan zevk duymuş. Demokritos gibi insanların hallerine gülen birisiniz. Eşeğe, domuz yavrusunun vasiyeti, yavru sineklere şiirler yazıldı. ______ _Adam Smith_ _Kasabın bizi beslemesi hayırseverliğinden değil kendi çıkarındandır. _Akşam yemeğimiz kasabın, bira yapımcısının veya fırın ustasının cömertliğinden değil, kendi çıkarlarını gözettiklerinden dolayı masamıza gelir. Kendimizi onların insanlıklarından ziyade bencilliklerine teslim ederiz. _Fakirlerin asıl trajedisi beklentilerinin fakirliğidir. _İnsan iş yerinde uzmanlaşır. _Bir real fiyat, bir de nominal fiyat vardır. Real emeğin karşılığı, nominal arz talebe göre artar. _Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler. _Kapitalizm en uygun sistem değil, insan doğasına en uygun sistemdir. _İnsan pazarlık yapan bir hayvandır. _Ortak çıkar bireylerin insanlıklarına dayalı değildir; bencilliklerine dayalıdır. _Her zaman ve her yerde, değerli olan az bulunandır ya da edinmek için fazla emek gerektirendir; ucuz olan ise kolaylıkla ve çok az emek ile elde edilendir. _Başka insanların bizim ruhumuzdakilerle özdeş duygular içinde olduklarını görmek kadar hoşumuza giden bir şey yoktur. _Din, ekonominin önünde bir engeldir ve ekonomi, ateizm üzerinden şekillenmeli. _Devlet ekonomik hayata müdahale etmemelidir. Devletin müdahalesi özel sektörün üretemediği veya yapamadığı konularda olmalıdır; savunma, güvenlik, adalet gibi. _Tek bir kişi, yapılması için on aşaması olan bir iğneden günde sadece on tane yapabilmektedir fakat her aşamayı yalnızca bir kişi yapsa yani on kişi çalıştırsak bir günde üretilen iğne sayısı 4800'e çıkıyor ama her biri her aşamayı yapsaydı sadece 100 iğne üretilecekti. Bu demek oluyor ki, iş bölümü iğne üretimini 48 kat arttırmış. _Ekonomide ve doğal olaylarda bir düzen olduğunu ve bunun gözlem ve ahlâk hissi ile tespit edilebileceğini söyler. Smith, doğal düzenin kişisel çıkara göre oluşacağı inancındadır. Bu bakımdan Smith'in doktrini fırsatçı (oportünist) ve gerçekçidir. _Fizyokratların tersine toprak yerine insan emeğini servetin kaynağı olarak görür. Smith'e göre ücretler işçinin ve ailesinin geçimini sağlayacak düzeydedir. _Verimlilik artışı; iş bölümü, tam rekabet, iktisadi hürriyet, tasarruf ve sermaye birikimi ile mümkündür. _Malın iki çeşit değeri vardır. Birincisi o malın kişiye sağladığı fayda, ikincisi o malın başka mallarla mübadele değeri. Emek değer teorisi, rant teorisi, fiyat teorisi… _Devlet ne derse desin görünmeyen bir el piyasalari kontrol eder. _Doğa kanunlarına uyulduğu zaman toplumun kendiliğinden ve en uygun biçimde işleyeceğine inanmış ve sonradan da bu özgür girişimcilik adı altında toplanmış olgunun da sahibi. Servetin emek, emeğin de ana kaynağının işbölümü olduğunu savunmuş, kapitalist ekonominin nasıl daha anlamlı ve insancıl olabileceği üzerine düşünmüş. _Bütün havası 1929 buhranında sönen şahıs. _Adam Smith (1723-1790), İskoç filozof. Ahlak felsefesi. _Adam simit karısı poğaça. _Oportünist: Faydacı, çıkarına göre davranan. Babası dindardı ama adam kiliseden kaçmıştır. _________ _Keynes_ _Güçlük yeni fikirlerden değil, herkesin beyninin bütün kıvrımlarına yerleşmiş bulunan eski fikirlerden kurtulmada yatıyor. _Yanılgıya düşmesini engelleyecek içgüdüsel yargı yeteneğinden yoksun. (Churchill’in sterlinin değerini savaş öncesi altın ve dolar kuruna göre belirlemesini budalalık olarak gören keynesin yorumu.) _Kapitalizm, en kötü insanların, en kötü şeyleri herkesin ortak iyiliği için yapabileceğini iddia eden şaşırtıcı inançtır. _Ekonomik durgunluğun yenilmesi için gerekirse devlet çukur kazdırıp sonra da o kazdırdığı çukurları doldurtmak durumundadır. _Lenin; parayı yok etmenin, kapitalist sistemi ortadan kaldırmanın en iyi yöntemi olduğunu söylemiş. Lenin, kesinlikle haklıydı. Toplumun var olan temelini devirmenin, parayı yok etmekten başka daha kesin ve daha zekice bir yordamı yoktur. Süreç, ekonomi yasasının bütün o gizli güçlerinin yıkımı tarafındadır ve bu, milyonda bir kişinin dahi teşhis edemeyeceği şekilde olur. _Memuriyet sınavında ekonomi sorularında başarılı olamayınca, sınavı düzenleyenler için, “herhalde benden daha az ekonomi biliyorlardı” demiştir. _Kur yüzünden ingiltere müthiş bir dış ticaret ve işsizlik sarmalına girmişti. Keynes’in öngörüleri gerçekleşmişti. 24 ekim 1929 yani kara perşembe denilen o uğursuz gün ile başlayan büyük ekonomik krizde, Roosevelt’e mektup yazan keynes hiçbir alçakgönüllülük göstermeden, bu krizden hükümet harcamalarını arttırmak suretiyle çıkılabileceğini salık veriyordu. Klasiklerin ekonomik krzilerin kendiliğinden bir süre sonra çözüleceği teorisi tutmamış. Ekonominin eksik istihdam ile de dengeye gelebileceğini savunmuştur. Ona göre tedavi için hükümet borçlanmalı ve altyapı yatırımlarına girişmeli, harcamalarını çok fazla arttırmalıydı. Kitabı amerikan üniversitelerine girmiş ve buralarda peygamber olarak görülmekteydi. Harvard üniversitesi keynes’in fikirlerinin yayılımı için bir kilise işlevi görmüştür. Marshall planı ve yardımları hep keynes fikirlerinin ürünüdür. _John Maynard Keynes (1883-1946) ing iktisat _Kapitalizmi Yok Olmaktan Kurtaran Ekonomist. İktisadi düşüncenin bir “üç büyükleri” Keynes’, Adam Smith ve Karl Marx. İktisadın babası adam smith ise, makro iktisat’ın babası da keynes’tir. Rus balerin lydia lopokova ile evlenmiş. Dönemin magazin sayfalarında bu evlilik için “aklın ve güzelliğin eşsiz birleşimi” denilmekte ____ _Siyaset: Devlet işleri yönetimi. Arapça Seyis (At Bakıcısı) _İktidar, güç demektir. Siyâsî iktidarı diğer iktidar unsurlarından ayıran en önemli özellik ise meşru olma gücüdür. Meşruiyet, iktidar ile toplum arasında karşılıklı rıza ile yapılan sözleşmedir. _Siyâset kuramları : _1- Muhafazakârlık (Tutuculuk). _2- Sosyalizm: Toplumsal refahı devlet kararlarının getireceğini ve üretim araçlarının hakimiyetinin toplumlara ait olduğunu savunan, işçilerin yönetime katılmalarına ağırlık veren, özgür girişim devletin kontrolünde. _3 Liberalizm: Kişisel özgürlükten yana, din, devlet ve kimi zaman kurumların gücünün sınırlandırıldığı. Devlet sadece bireylerin güvenliğini korumakla ve onların refahını sağlamakla yükümlüdür. Ekonomik anlamda kapital ekonomiyi benimser. Mülk edinme esasına dayanır. _4- Kapitalizm: Yönetim işi sermaye sahipleri tarafından belirlenir. _5- Anarşizm: İnsan özgürlüğünü kısıtlayan tüm otoritelerin ortadan kaldırılmasını. _6- Faşizm: Seçilmiş bir ulus olma bilinci, demokrasinin reddi ve yayılmacı dış politika temellerine dayanır. _____ _Max Weber_ _Demokraside, halk güvendiği bir önder seçer. Seçilen önder, 'Şimdi sesinizi kesin ve bana itaat edin' der. Artık halk ve parti O'nun işine karışamazlar. _Sığırdan don yağı yaparlar, insandan da para. Bu hırs felsefesi, para sahibi saygıdeğer adamın ideali ve bireyin kendi sermayesini genişletme eğiliminin düşüncesi olarak görülür. Aslında burada öngörülen bir yaşama tekniği değildir, özel bir 'ahlak'tır. Bu ahlakın zedelenmesi, yalnızca aptallık olarak değil, ödevin unutulması olarak ele alınmaktadır ve bütün bunlar her şeyden önce nesnenin neliğine aittirler. _İşçi kitlesi, fakir kaldıkları sürece tanrıya bağımlı kalırlar. _Doğu toplumlari sulamaya dayalı tarım toplumlariydi. Bu da merkezi bir otorite gerektirmekteydi. Onun için hem mısır hem mezopatamya da merkezi, güçlü, tüm yetkinin bir elde toplandığı imparatorluklar kurulmuştur. Hatta tek tanrılı inancın bu merkezilesmeden kaynaklanmakta. Avrupa da ise süt üreticiliğine bağlı sığır yetiştirme vardı. Bu da otlak alanların mülkiyeti sorununu dogurmaktaydi. Onun için Avrupa'da özel mülkiyet hep önemli olmuştur ve nispeten insanlar özerk bir halde kalabilmiştir. Dogu toplumlarında ise böyle bir şey görülmez. _Para kazanırken bencilce çıkarların kendini göstermesiyle ortaya çıkan mutlak vicdansızlığın evrensel düzeyde egemenliği, yalnızca orta sınıfa dayalı kapitalist gelişimleri gerilerde kalmış olan ülkelerin özel karakteristikleri olmuştur. _"Protestan ahlakı" belki zehirde tanrı'ya inanan ama gündelik hayatında o inançtan Eser bulunmayan insanların ahlakıdır. _Elini vicdanına koyup söyle, yıllar boyu ortalama insanların senin önüne geçmelerine öfkelenmeden ve üzülmeden dayanabilecek misin? _Gerçek hoca, açıkça ifade ya da ima ederek, herhangi bir siyasî kanaati kürsüden öğrencilerine empoze etmekten kaçınır. _İlham, bilimde sanat dünyasında oynadığı rolden daha önemsiz bir rol oynamaz. _Kişilerin otoriteye itaat etmeleri 3’e ayrılır: 1- Geleneksel Otorite: İktidar, meşruluğunu geleneklerden ve inançtan alır. 2- Hukuksal Akılcı Otorite: İktidar, yönetme haklarını hukuk kurallarından alırlar. 3- Karizmatik otorite: İktidarın meşruluğu bir kişinin olağanüstü sayılan niteliklerine dayanır. Halk liderde kutsallık veya kahramanlık, gördüğü için ona bağlanır ve itaat eder. Karizmatik lider toplumun yerleşmiş düzenine ve geleneklerine veya bunların bir bölümüne karşı çıkarak köklü değişikliklere yönelir. Bu nedenle radikal ve devrimci nitelik gösterir. _Max Weber (1864-1920), Alman düşünür, sosyolog _Weber, siyaset sosyolojisi ve eğitim sosyolojisi alanında yaptığı araştırmalarıyla da tanınır. Marx'ın sınıf temelli çözümlemelerinin yerine statü kavramını getirmiştir. Babası seçkin bir liberal politikacı, annesi Helene Fallenstein ise ılımlı bir Protestandı. Entelektüel ortamda büyümüşlerdir. 12 yaşındayken, ailesine Noel hediyesi olarak iki tarihi metin kaleme almıştır: “Alman Tarihi Hakkında, İmparator ve Papa’ya Özel Atıflarla” ve “Konstantin’den Kavimler Göçüne, Roma İmparatorluğu”. 14’üne geldiğinde Homer, Virgil, Cicero ve Livy atıflı mektuplar yazıyor ve henüz üniversiteye girmeden evvel Goethe, Spinoza, Kant ve Schopenhauer’u genişçe biliyordu. Hukuk dersleriyle birlikte, ekonomi, Ortaçağ Tarihi ve teoloji derslerine de katıldı. Kuzeni ve geleceğin feminist yazarı olan Marianne Schnitger ile evlendi. Schnitger, Weber’in ölümünden sonra, onun gazete makalelerini toplayıp kitaplaştıran insandır. Durkheim toplum üzerine yoğunlaşırken, Weber birey ve onun eylemleri üzerine yoğunlaştı. _Yeni-Kantcılık'tan etkilenmiştir. Gerçekliğin kaotik ve anlaşılamaz olduğu, insanların dikkatlerini gerçekliğin bazı görünümlerine odakladığı ve sonuçta oluşan algılarını organize etme yoluyla akılcı bir çıkarım yaptıkları şeklindeki Yeni-Kantçılık. _Antipozitivizm, Pozitivizm'in temel alınmadığı felsefi anlayıştır. Deney ve araştırmalara dayalı sonuçları değil, insani değerlere önem verir _Yöntem bilimi ya da metodoloji, belirli bir alanda kullanılan bütün metotlar. _Siyaset sosyolojisi, devlet ve sivil toplumdan aileye kadar uzanan politik fenomenlerin sosyolojik analizi, vatandaşlık, toplumsal hareketler ve sosyal güç kaynakları gibi konuları araştırmakla ilgilenen bir bilim disiplinidir. Siyaset sosyolojisinde tipik araştırma soruları, "Neden bu kadar az ABD veya Avrupa vatandaşı oy kullanmayı seçiyor?" veya "Kadınların seçilmesi ne farklılık yaratır?" gibi örneklendirilebilir. _____ _Paul Baron Holbach_(1723-1789) _Din ile, halkın kendi sefilliklerinin gerçek nedenlerini görmelerini engellemek için bakışlarını göğe çevirtiyorlar. _Şu anda gerçekleşen bütün olaylar, geçmişte meydana gelen olayların kaçınılmaz bir sonucudur. _İnsanların batıl inançlara sahip olmasının tek nedeni korkak olmalarıdır; korkak olmalarının tek nedeni de cahil olmalarıdır. _Bir ateist, insanlığı yeniden doğaya ve akla yönlendirmek için, insanlığa zarar veren ejderhaları yok eden kişidir. _Doğadan edindiğimiz her bilgi, tanrıları öldürmektedir. Tıpkı bilmediklerimizin tanrıların doğumuna sebep oluşu gibi. _Din, hükümdarları halklarının üstüne çıkarmak ve bunları hükümdarların gücüne teslim etmek için icat edilmiş gibi geliyor. Geçmişten bu yana, halklar yeryüzünde kendilerini çok mutsuz hissettikleri için onları, tanrısal öfke ile tehdit ederek susmaya zorluyorlar. İnsan sadece din adamlarının hayal ürünü hikâyelerinden tanıdığı tanrısının boyunduruğu karşısında eğilmek zorunda olduğuna inanır; o din adamları ki her mutsuz ölümlüyü önyargı zincirine bağladıktan sonra onun efendisi olarak kalırlar ya da onu tanrının yeryüzündeki temsilcisi olan tiranların mutlak iktidarı karşısında savunmasız bırakırlar. _Bozulmuş bir toplumda, mutlu olabilmek için bozulmuş olmak gerekir. _Kendilerine anlamadıkları şeylerden söz eden kimseyi, cahiller, bilgili bir adam sanırlar. Bir köyün sakinleri, rahiplerinden, dini konuşmalarına çok Latince karıştırdığı zaman memnun oldukları kadar hiçbir zaman memnun olmazlar. Kavimlerin safdilliğinin ve onlara rehberlik iddiasında bulunanların nüfuz ve egemenliğinin ilkesi işte budur. _Bilinmeyen, hayali, efsanevi ve korkunç olan şeyi sağlıklı olana tercih etmek, cehaletin özelliğindendir. Gerçek, hiçbir zaman, batıl hayaller kadar şiddetli sarsıntılar yapmaz. Sıradan insanlar masal dinlemeyi her şeye tercih eder. Rahipler ve şeriatçılar, bu masallardan dinler icat eder ve sırlar üretirler. Bunları sıradan insanların yaratılışına ve huyuna göre kullanmışlardır. Sıradan insanların bu eğilimi yüzünden, rahipler, şeriat ve kanun koyucuları, kendinden geçmiş coşkunları, kadınları, cahilleri kendilerine bağlamışlardır. Bu içerikteki kimseler, incelemeye yetenekli olmadıkları fikirleri kolayca kabul ederler. Saflık ve gerçek aşkı, ancak, hayalgücünü araştırma ve düşünmeyle düzenleyen belirli kimselerde bulunur. _Gerçekte, dinleri hakkında, halkın hiçbir fikri yoktur; din olarak adlandırılan şey, bilinmeyen görüşlere ve sırlara bulaşmış işlere kör bir bağlılıktan başka bir şey değildir. Eğitmek ve öğretmek bahanesiyle, din, insanları kötülükte ve cehalette tutar ve en çok ilgileri olan şeyleri öğrenme isteğini bile onlardan koparır. _İnsan, hayaller üzerine meditasyon yapmak için gerçekler üzerinde düşünmeye son verir. Aklını geliştirmemeye cüret eder, çünkü ilk günlerinden beri onun suçlu olduğunu düşünmesi öğretilmiştir. Yaşadığı dünyada mutlu olduğu imkânları düşünmeden önce, başka bir hayatın belli belirsiz yerlerindeki kaderini biliyormuş gibi davranır; kısacası, insan doğanın çalışmasını küçümser. _Din, akla karşıdır; insanlığın mutluluğa ulaşmasını engeller; siyasal zorbalığa elverişli zemin hazırlar. Dinleri bilgisizlik ve korku doğurmuş; “eğitim”, “alışkanlık” ve “zorbalık” geliştirmiş; baştaki büyükler ve zenginler de onu çıkarlarına uygun bularak korumuşlardır. _İnsanlığı tiranların mutlak iktidarına mahkum eden tüm kutsalları parçalamaya and içmiş bir silahşör. _Yeryüzünün bütün dinlerinde, ‘kıskanç bir Tanrı’, ‘intikamcı bir Tanrı’, ‘yakıp yıkan bir Tanrı’, katliamdan zevk alan ve kullarının onun bu zevkine hizmet etmeyi görev bildikleri bir ‘Tanrı’ buluruz. . _Ancak dinin bulutlarını ve hayaletlerini dağıttığımızda hakikati, aklı ve ahlakı keşfedeceğiz. _Tabiat, var olan herşeyin ilk nedenidir. Yaratılmamıştır ve yok olmayacaktır. Madde kendine özgü güçlerle hareket eder ve hareket edebilmesi için hiç bir dış etkiye ihtiyaç duymaz. İnsan, evrenin bir parçasıdır ve evrensel determinizm'e bağlıdır. İnsanın zihin yetileri bedeninin yapısıyla şartlanmıştır. _Tanrı düşüncesi insan türünün ortaklaşa bir yanılgısıdır. _Doğa, insana aklını kullanmasını ve rehberi yapmasını söyler; din ise insan aklının yozlaşmış olduğunu, güvenilmez bir rehber olduğunu ve hilekâr bir Tanrı tarafından yaratıklarına yoldan çıkmaları için rehberlik yapmak üzere verilmiş olduğunu öğretir. Doğa insana aydınlanmasını, gerçeğin peşinden gitmesini, kendini sorumlulukları hakkında eğitmesini söyler; din hiçbir şeyi araştırmamasından, cehalet içinde yaşamasından, gerçekten korkmasından memnun olur; insan ve hakkında hiçbir zaman herhangi bir bilgi sahibi olamayacağı varlık arasında mevcut olandan daha önemli bir ilişki olmadığına insanı ikna eder. Doğa insana şöyle der: Sen özgürsün, yeryüzünde kimse seni senin haklarından kanunen yoksun bırakamaz. Din ona şöyle seslenir: O bir köledir ve Tanrısı tarafından ömrü boyunca temsilcilerinin demir çubukları altında inlemeye mahkûm bırakılmıştır. _Aristoteles yanılmıştı: Felsefe bilgiye duyulan soylu bir arzunun sonucu değil, acıdan kaçınmak için duyulan korkak bir özlemin sonucuydu. Din eşiği, bu nedenle, olgun, aydın insanın aşması gereken cahillik ve korkuydu. _Platon şöyle demiştir: Erdem Tanrı’ya benzerlikte meydana gelir. Ama insanın benzemesi gereken bu Tanrı’yı nerede bulabiliriz? Doğada mıdır? Heyhat! Onu hareket ettirmesi gereken, insan ırkına büyük belalar ve büyük menfaatler neşreder; sıklıkla en masum ruhlara karşı haksız davranır, en yoldan çıkmış fanilere en büyük lütufları sağlar ve eğer emin olduğumuz üzere, bir gün kendini daha adaletli olarak göstermek zorunda olacaksa, kendi davranışlarımızı onunkilere göre düzenlemek üzere o zamanı beklemeye mecburuz. _Paul Baron Holbach (1723-1789) Mutlak ateist. Materyalist. _Alman kökenli Fransız filozof. Alman akılcılığı ile fransız eylem iradesinin yan yana geldiği büyük beyin. Kendisine soyluluk ünvanı verilmiş amcasından miras kalan serveti kullandı. Rousseau, Diderot'nun da bulunduğu filozoflara paraca yardım etti. Mutlak ateizm: Tanrı'yı reddetmekten öte, zihinde Tanrı fikrine sahip olmamak demektir. Bu anlayışa göre insan doğuştan Tanrı kavramına sahip olmadığı için reddedecek bir şeyi de bulunmamaktadır. *****
·
2.115 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.