Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Dokuzuncu Hariciye Koğuşu
Koğuştaki odam: demir karyola, başında bir küçük demir masa. Yerde kırmızı muşambalar. Çırılçıplak mavi duvarlar. Üstümde bir entari ve bir robdöşambr; kolları uzun geldiği için kendimi bu odada, bu robdöşambr içerisinde de yadırgıyorum. Hep gittiler. Yapayalnızım. Çıt yok. Oda ya şimdiye kadar hiç tanımadığım yabancı bir akşam giriyor. Gittikçe artan karanlık, iki parça eşyayı da benden uzaklaştırıyor ve beni daha yalnız bırakıyor. Odadan gündüz ışığıyla beraber bana ait her şey çekiliyor: Evime ait hatıralar, kalabalıklar, sevdiklerimin sesleri, bir çok şekiller, hayatımın parçaları, Erenköy, köşk, tren, vapur, fakülte, doktorlar, hastabakıcılar, hayatın gürültüleri, şehir, gündüzün sesleri her şey uzaklaşıyor. İçimde bir boşluk. Garip ve büyük bir his, derinliklerine doğru kaçıyor, gizleniyor. Ruhun karartılarla, sessiz ve şekilsiz gölgelerle, eşya arkasına saklanan hayaletler gibi kendilerini göstermekten korkan meçhul varlıklarla dolu, Kapım kapalı. Açmak istemiyorum. Açarsam hastanenin benim için hazırladığı felaketlerin hepsi birden içeri girecek sanıyorum. Karanlık bastı. Elektrik düğmesini çevirdim. Gayet zayıf bir ışık. Ancak odanın büyük çizgilerini görebiliyorum. Teferruat sarı bir belirsizlik içinde bulanıyor. Kapıma vuruldu. -Giriniz!.. Işıklı koltuğun soluk çerçevesi önünde bir kadın. Bembeyaz bir gömleğin üstünde esmer bir baş. Siyah kaşlar, yuvarlak ve kabarık, akları parlayan, oyuklarına mıhlı, sabit, katı gözler: -Yemeğiniz şimdi gelecek. Çekildi. Yemek. Tiksinti. Biraz sonra gelirim. Yaklaşıp bakamadım bile. Zaman yürümüyor, dakikalar korkunç bir sıkıntı içinde uzuyorlar, hatta dağılıyor, birikmiyor, toplanmıyor ve bir çeyrek saat olamıyorlar. Aylar -kim bilir ne ıstıraplı aylar- geçireceğim yatağıma büyük bir korku içinde bakıyorum. Yorgana elimi süremiyorum, yalnız kenarına ilişip, geçici bir zaman içinmiş gibi oturuyorum. Bütün yataktan garip bir koku, hastane kokuların bütününe dahil bir unsurun kokusu yükseliyor. Galiba buhar. Derhal büyük mesafeleri, çayları, dağ başlarını özlüyorum: Nasıl olursa olsun bir hareket, bir şey istiyorum. Hafızam kapalı. Bazı hiçbir şey hatırlayamıyorum. Hatta, kulaklarım bile tıkandı. Göğsümde müthiş bir tazyik var. Bağırmak arzuları gelip gidiyor. Yudum yudum su içiyorum. Kapı tekrar açıldı. Aynı kadın. Tepsiye almak için yaklaşınca yüzüme, beni hiç anlamayan, varlığımı inkar eden gözlerle baktı. Niçin yemediğimi soruyor. İhtimal benim tuhaflığın karşında değişen insandan uzak bir ses, çatlak ve topraklı bir ses. Hiçbir şey izah etmeyen garip bir cevap mırıldanıyorum. Çıkıyor. Koridorda fısıltılar. Yumuşak muşambalarda terlikli ayak sürtünüşleri. Uzak koğuşlardan ince haykırışlar geliyor. Türkü mü? Istıraplı bir çığlık mı? İçimde her an artan bir hayretle gözlerimin irileştiğini hissediyorum. Sanki her saniye etrafında tabiatüstü bir alem doğuruyor. Geceyi bu odada geçireceğime inanamıyorum. Beni burada zapt edecek kuvvetle mücadele ihtirasına gebeyim. Ruhumda büyük bir hazırlığın kımıldanmaları başlıyor. Duvarda bir elektrik zili düğmesi gördüm. Bir hareket yapmak arzusuyla düğmeye bastım. Aynı kadın geldi. Eşikte duruyor ve emir bekliyor. Yüzüne bakıyorum hiçbir şey söyleyemiyorum. Duruyor: Gözlerinin akları parlayarak hiç kımıldamadan. Ağzı açıldı ve gözleri büyüdü. Hortlak! -Gidiniz, bir şey istemiyorum, gidiniz!
Sayfa 113Kitabı okudu
·
643 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.