Kafkasya’dan kaçırılıp İstanbul’a getirilen sekiz-dokuz yaşlarındaki küçük bir kızın acımasız bir esirciye satılması ile başlar. Dilber satıldığı evin bütün ağır işleri ona yüklenir, gücünün üstünde çalışır, sık sık dövülmekten, aşağılanmaktan kurtulamaz. Dilber sıkıntılı yıllar geçirir. Bazı sebeplerden dolayı dilber tekrardan Bir paşa konağına satılır Asaf Paşa’nın ailesi görgülü ve bilgilidir. Dilber bu evde mutluydu ve gönlünü evin oğlu celal'e kaptırır. Bu aşk Ailenin istemediği bir durumdur ve celal'in annesi ve babası dilberi bir köle tacirine satarak konaktan uzaklaştırırlar. Celal olup bitenleri öğrenince üzüntüden yatağa düşer. Ve dilberinin izini kaybeder. Dilberin yolu bu defa mısıra düşer harem ağası cevher dilberin haline çok üzülür ve dilberi İstanbula kaçmasına yardım eder. Yardım ederken de ölür cevher ölmeden önce dilbere aşkını itiraf eder ve dilber çaresiz ve yanlız kalır İstanbul’a gidemeyeceğini anlar. Kendini Nil ırmağına atarak intihar eder. Beni en çok etkileyen kısım ise yazarın romanda anlattığı dilber'in hayatı aslında yazarın annesi GülârâyişHanım'ın hayatından esinlenmiştir. İkisi de Kafkasya'dan İstanbul'a getirilmiş cariyelerdir. Asaf paşa ile yazarın babası Mısır'da memuriyet yaptıktan sonra İstanbul'a göç etmişlerdir. Romandaki Asaf paşa ile babası da benzer özelliklere sahiptir.