Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

558 syf.
7/10 puan verdi
·
Beğendi
İlkokulda 'Harry Potter', ortaokulda 'Sherlock Holmes' ile 'Açlık Oyunları', lisede 'Yüzüklerin Efendisi' ve son olarak üniversitedeyse 'Dune' serisi beni derinden etkilemişti. Öylesine sürükleyici anlatılara sahip hikayelere gömülmüştüm ki, kitabın günlerce elimden düşmediği zamanlar olmuştu. Silo'nun bizlere sunduğu distopik dünya; uzun süredir hissetmediğim bu duyguları yeniden yaşamama sebep oldu. Yatmadan önce bir bölüm okuyayım dersiniz fakat son sayfa öyle bir anda noktalanır ki hemen bir sonrakine geçmeye can atarsınız. Dizi adaptasyonuyla tanıştığım bu evreni hayli beğendiğimi söylemem lazım. Kitabın konusu; dünyanın yaşanılamaz bir noktaya vardığı yakın gelecekte, atmosferin zehirlenmesi yüzünden yeraltındaki devasa bir sığınakta yaşayan insanoğlu üzerine kurulu. Kaosun önlenmesi adına bu ortamda bulunan on bin vatandaş; doktorundan kuryesine, mühendisinden polisine kadar birçok mesleği icra ederek yaşamlarını sürdürmekle meşgul. Bu monoton düzen toplum için öylesine sıradanlaşmış ki; nefes aldıkları barınağın ötesinde nelerin olup bittiğinden, hatta doğru bildikleri gerçeklerin ne kadarının tahrif edildiğinden bihaberdirler. Daha önce hiçbir inceleme, video, yayınımda dile getirmesem de; şahsen birkaç istisna haricinde her daim kaynak materyalin uyarlandığı yapıma kıyasla daha iyi olduğu kanısındayım. Yiğitçe belirtebilirim ki bu durum 'Otomatik Portakal' gibi kültleşmiş bir yapımdan tutun, az önce bahsettiğim 'Harry Potter' gibi popüler bir seriye kadar birçok eser için geçerli. Ancak bu fikrimin 'Silo'dan sonra bir nebze değiştiğini düşünüyorum. Bir hikaye, kitap veya tiyatro oyununu; o ürünü uyarlayan dizi veya filmle karşılaştırırken genellikle aldırmadığımız ölçüt, ilk önce hangisini tükettiğimizdir. Öncesinde dizisini, sonra da kitabını bitirmiş birisi olarak 'Silo'nun sayfadan ziyade ekranda daha iyi bir iş çıkardığını düşünüyorum. Fakat internetteki eleştirilere baktığımda; yıllar önce kitabı tamamlamış kimselerin izlediklerinin okuduklarıyla boy ölçüşemeyeceğini öne sürdüğüne rastladım. Anlayacağınız; ilk önce hangi formatın başına oturursanız, onu kesinlikle daha çok seveceğinizi düşünmesem de ilk önce tükettiğiniz ürünü beğenmeye daha fazla yatkınlık göstereceğinize inanıyorum. En azından benim için durumun bu şekilde gelişmiş olması oldukça muhtemel. Spoiler vermeden kitabın içeriğini analiz etmek güç olduğu için yazarımız Hugh Howey'nin kaleminden bahsetmek gerekirse; tıpkı Dune evreninin yaratıcısı olan Frank Herbert gibi Howey'de ağdalı bir dil kullanarak basit eylemleri gereğinden fazla, uzun bir şekilde betimlemeyi seviyor. Örneğin kitabın başlarında, karakterlerden birisinin tuvaletini yapmasını şu şekilde tasvir ediyor: "Lavabo neredeyse kapkaranlıktı. Tuvalet kabininin kilidini el yordamıyla arandı, midesi gürültüyle çalkalanırken sessiz bir küfür etti, sonunda kapıyı açmayı başardı ve alelacele klozete oturdu. Kendisini bıraktığı sırada midesi alev almış gibi hissetti. Hacetini gidermenin yarattığı rahatlama ve onu uzun zaman tutmanın neden olduğu yanma hissinin karışımıyla nefessiz kaldı. Bacakları kontrolsüzce titrerken hiç bitmeyecekmiş gibi gelen uzun bir süre boyunca işini görmek zorunda kaldı ve kendini çok fazla zorladığını fark etti. İşini bitirip yan taraftaki bideye geçti, kendini suyla temizledi ve havlulardan biriyle kurulandı. Sonra da her iki ünitenin sifonunu çekti..." daha gidiyor bu arada. Mevzubahis aksiyonlar kimi zaman hiç olmadık, hikayenin hızlandığı zamanlarda uzun uzadıya açıklanarak süregelen tempoyu zedeliyor. Hele ki ikinci yarısında gereksiz, önemsiz olaylara bölümler ayrılıyor. 566 sayfalık kitap şahsen rahatlıkla 350-400 sayfaya indirilebilirdi. İşin kötü tarafı, Howey önemsiz olayları fazlasıyla açıklamayı nasıl seviyorsa inanılmaz derecede mühim olayları es geçmeyi de bir o kadar seviyor. Ne zaman bir kavga, savaş, isyan patlak verse, bize yaşananları eş zamanlı anlatmaktansa olaydan sonra olup biteni anlatıyor. Aksiyondan ziyade aksiyondan sonraki sürece derinlemesine odaklanması kimi zaman sinir bozsa da, bir noktadan sonra bu tercihine ister istemez adapte oluyorsunuz. Tabi bu kadar yerdiğime bakmayın, tüm olumsuzluklarına rağmen bu yıl karşıma çıkan en keyifli okumalardan birisiydi. Son elli sayfayı adeta yalayıp yuttum. Günün sonunda bir 'Dune' olmasa da, distopik gelecekler arasından en diri hissettiren dünyalardan birisine sahipti. Bir süre mola verdikten sonra seriyi tamamlayacak diğer iki kitabın başına oturmak için sabırsızlanıyorum. Kitabı okurken öğrendiğim kelimeler (bu sefer fazla çıktı yahu); Ablatif: Çıkma durumu (-den, -tan) Beis: Engel, uymazlık, sakınca; kötülük, zarar. Burgaç: Beklemeyen hızda, yönde gelen şiddetli hava akımı; türbülans. Dehliz: Üstü kapalı, dar ve uzun geçit. Emare: Belirti, ipucu, iz. Eprimek: Bozulmak, ekşiyip çürümek. Etajer: Rafları olan, taşınabilir dolap. Fasılalı: Aralıklı, kesintili. Hafiyelik: Casusluk, dedektiflik. Haletiruhiye: Ruhsal durum. Hasıl olmak: Ortaya çıkmak, türemek. Hidrofonik: Toprak kullanmadan bitki yetiştirme yöntemi. İcazet: İzin, onay. Kadirşinas: Değerbilir. Kerte: İşaret için yapılmış çentik, iz. Köteklemek: Dövmek, azarlamak. Lomboz: Kamaralarla alt güverteleri aydınlatmak için bordalardan ve güvertelerden açılan yuvarlak pencere. Mahir: Becerikli; uzman, işinin eri. Mefhum: Kavram Mesken tutmak: Bir yere yerleşmek. Meşum: Uğursuz. Mukavele: Sözleşme. Müphemlik: Belirsizlik. Nazire: Karşılıklı olarak, benzetilerek yapılan davranış; söylenen söz. Perçinlemek: İki veya daha çok parçayı birbiri üzerine ezerek birleştirmek. Peyderpey: Azar azar, yavaş yavaş, parça parça. Pirüet: Balede tek ayak üzerinde dönme hareketi. Polisaj: Dokunmuş kumaşlardaki tarak izlerini gidermek için ipliği bıçaktan geçirme işlemi. Seher: Sabahın güneş doğmadan önceki zamanı veya şafak sökmek üzere olan zaman. Tamahkar: Açgözlü. Tasfiye: Arıtma, ayıklama, temizleme. Teskin etmek: Acı, öfke, heyecan vb. duyguları yatıştırmak. Teşekkül: Oluşum, örgüt. Tij: Beton, kolan ve kiriş gibi elemanların bağlantı ve kalıp durumunu sağlayan gergi mili. Volan: Bir hareketi bir mekanizmaya aktaran, makinedeki hareketin hızını sabit tutan tekerlek. Yiv: Bir yüzeyin üzerinde çizgi biçiminde olan, sarmal girinti veya çıkıntı. Yılankavi: Dolambaçlı, dolanarak giden. Öfori: Zevk, heyecan, mutluluk veya yoğun refahın etkisi.
Silo
Silo
Hugh Howey
Hugh Howey
Silo
SiloHugh Howey · İthaki Yayınları · 2020454 okunma
·
264 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.