Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

160 syf.
·
Puan vermedi
Sisifos Söyleni
Sisifos Söyleni
Albert Camus
Albert Camus
Albert Camus, 20. yüzyılın en etkili düşünürlerinden biridir ve 2. Dünya Savaşı'nın acılarını bizzat yaşayan biridir. 1940 yılında yayınladığı "Sisifos Söylemi" adlı eserinde absürt kavramını ortaya atmıştır. Sisifos, Yunan mitolojisinde yer alan bir figürdür ve sonsuz bir cezaya mahkum edilmiştir. Sisifos, kayayı durmadan dağın zirvesine doğru itmektedir, ancak hiçbir zaman zirveye ulaşmayı başaramamaktadır. Camus, bu mitolojik figürü seçerek, insan hayatının anlamsızlığını ve çelişkilerini vurgulamaktadır. Camus, Sisifos'un çabasının boşuna olduğunu ve hayatın anlamsızlığını temsil ettiğini düşünmektedir. Bu noktada, insanların isyan etmeli mi yoksa intihar etmeli mi konusunu tartışmaktadır. İsyan etmek, hayatın anlamsızlığına rağmen direnmek anlamına gelirken, intihar etmek ise hayatın anlamı olmadığına inanarak son vermek anlamına gelmektedir. Camus, insana kendi anlamını yaratma gücünü vermektedir ve bu nedenle isyan etmenin daha anlamlı bir seçenek olduğunu savunmaktadır. Camus'un absürt kavramı, insanın varoluşsal çelişkileriyle yüzleşmeyi ve bunlara anlam katmayı gerektirir. Hayatın anlamsızlığına rağmen, insanın kendi anlamını yaratma gücüne ve iradesine sahip olduğunu vurgular. Camus'a göre, Sisifos'un çabası boşuna olmasına rağmen, onun direnişi ve sürekli çabası, insanın hayatı anlamlı kılma iradesini temsil etmektedir. Bu nedenle, isyan etmek ve hayata anlam katmak, Camus'un absürt kavramının temelinde yer alan fikirlerdir. Camus'un "Sisifos Söylemi" eseri, insanın varoluşsal çelişkileriyle yüzleşmesi, hayatın anlamsızlığını kabullenmesi ve buna rağmen direnerek anlam yaratması konularında derin bir felsefi tartışma sunmaktadır. Camus, insanın hayatı anlamlı kılma sorumluluğunu ve gücünü vurgularken, absürt kavramını da insanın varoluşsal acılarını anlamlandırma ve anlam katma çabalarına odaklanarak açıklamaktadır. Saçma Bir Sebep Camus, felsefenin önemli tek sorusu olduğunu düşündüğü soruyu yanıtlama görevini üstlenir: Yaşamın anlamsızlığının ve saçmalığının farkına varmak zorunlu olarak intiharı gerektirir mi? Camus, bu saçma durumu tarif ederek başlar. Hayatımızı yarın umudu üzerine kurarız, ancak yarın bizi ölüme yaklaştırır ve nihai düşmandır. İnsanlar hayatlarını sanki ölümün kesinliğinin farkında değilmiş gibi yaşarlar. Camus, dünyanın yabancı, tuhaf ve insanlık dışı bir yer olduğunu ve gerçek bilginin imkansız olduğunu savunur. Rasyonalite ve bilim dünyayı açıklayamaz, çünkü hikayeleri anlamsız soyutlamalarda ve metaforlarda son bulur. Bu durum absürd durumdur ve absürdlük fark edildiği anda bir tutku haline gelir, en üzücü olanıdır. Absürd olan ne dünya ne de insan düşüncesidir. Absürd, insanın anlama ihtiyacı dünyanın mantıksızlığıyla ve bu dünyayı rasyonel ve makul bir ilkeye indirgemenin imkansızlığıyla karşılaştığında ortaya çıkar. Camus, Martin Heidegger, Karl Jaspers, Lev Shestov, Søren Kierkegaard ve Edmund Husserl'in bu absürd duygusunu tanımlayan ve bununla başa çıkmaya çalışan çeşitli felsefelerini karakterize eder. Bunların hepsi, aklı terk edip Tanrı'ya yönelmek veya aklı yücelterek ve nihayetinde her yerde bulunan Platonik formlara ve soyut bir Tanrı'ya ulaşmak gibi çelişkili sonuçlara vararak felsefi intihar ederler. Camus, absürdü ciddiye almanın ve onu nihai sonuçlarına kadar takip etmenin önemli olduğunu savunur. Absürdü ciddiye almak, insan aklının arzusu ile mantıksız dünya arasındaki çelişkiyi kabul etmek anlamına gelir. Bu nedenle intihar da reddedilmelidir, çünkü insan olmadan absürd var olamaz. Çelişki yaşanmalıdır, sahte umutlara kapılmadan akıl ve sınırları kabul edilmelidir. Ancak absürd asla kalıcı olarak kabul edilemez, sürekli yüzleşmeyi ve sürekli isyanı gerektirir. Metafizik anlamda insan özgürlüğü sorunu absürd insanın ilgisini kaybetse de, somut bir anlamda özgürlük kazanır. Artık daha iyi bir gelecek ya da sonsuzluk umuduyla bağlı olmadan yaşayabilir, yaşamın amacının peşinden gitme veya anlam yaratma ihtiyacı olmaksızın genel kurallara ilişkin bir özgürlüğe sahiptir. Absürdü kucaklamak, mantıksız dünyanın sunduğu her şeyi kabul etmek anlamına gelir. Hayatta anlam olmadan, değerler ölçeği de olmaz. Önemli olan en iyi yaşamak değil, en çok yaşamaktır. Böylece Camus absürdü tamamen kabul etmenin üç sonucuna ulaşır: isyan, özgürlük ve tutku. Absürd İnsan Absürd insanın nasıl yaşaması gerektiği konusunda Camus, etik kuralların geçerli olmadığını ve bunların daha yüksek güçlere veya gerekçelendirmeye dayandığını belirtir. Dürüstlüğün kurallara ihtiyaç duymadığını vurgulayarak, "Her şeye izin var" fikrinin bir rahatlama veya sevinç patlaması olmadığını, aksine acı bir gerçeği kabul etmek olduğunu ifade eder. Camus, absürd yaşamın örneklerine de değinir. Seri baştan çıkarıcı Don Juan'ın tutkulu yaşamını örnek vererek, kendisinin hem kısa ömürlü hem de istisnai olduğunu kabul eden aşkın asil olduğunu belirtir. Bir sonraki örnek olarak, aktörleri ve geçici şöhreti tasvir ederek, görünmenin varlığının ne kadar yıkıcı olabileceğini gösterir. Birç saat içinde seyircinin ömür boyunca kat edeceği yolu tamamladığını belirterek, bu geçici hayatların aslında ne kadar anlamsız olduğunu vurgular. Camus'nün üçüncü absürd insan örneği ise fatihlerdir. Fatih, insanlık tarihini etkileme ve ona tam anlamıyla dahil olma arzusuyla tüm sonsuzluk vaatlerinden vazgeçen bir savaşçıdır. Hiçbir şeyin sonsuza dek sürmeyeceğini ve hiçbir zaferin nihai olmadığını bilerek, tefekkür yerine eylemi seçer. Absürd Yaratım Camus, absürd yaratıcılığı veya sanatçıyı incelerken, açıklamanın imkansız olduğunu belirtir ve bu nedenle absürd sanatın dünyadaki deneyimlerin betimlemesiyle sınırlı olduğunu ifade eder. Bu durumda, eğer dünya anlaşılır olsaydı, sanatın var olmayacağını söyler. Absürd yaratımın, yargılamaktan ve en küçük bir umut belirtisini bile ima etmekten kaçınması gerektiğini vurgular. Daha sonra, Fyodor Dostoyevski'nin eserlerini, özellikle Bir Yazarın Günlüğü, Ele Geçirilmişler(Eccinler) ve Karamazov Kardeşler'i bu absürd yaratım ışığında analiz eder. Tüm bu eserler, absürd bir durumdan kaynaklanır ve ilk ikisi felsefi intihar temasını inceler. Ancak, Bir Yazarın Günlüğü ve son romanı Karamazov Kardeşler, sonunda umut ve inanca yol bulurlar ve bu nedenle gerçekten absürd yaratımlar olarak başarısız olurlar. Sisifos Albert Camus Sisifos'un mutlu hayal edilmesi gerektiğini söyleyerek, onun sahip olduğu özgürlük ve kabullenme durumunu vurgulaması oldukça dikkat çekicidir. Sisifos, absürd bir kaderi olan bir kahraman olarak, hayatın anlamsızlığını kabul etmiş ve bu durumu hoşnut bir şekilde karşılamıştır. Camus, Sisifos'un sürekli olarak tekrar etmek zorunda olduğu görevin anlamsızlığını ve beyhude olduğunu ifade ederken, aynı zamanda Sisifos'un bu durumu kabullenerek özgürleştiğini ve mutluluğu bulduğunu belirtir. Sisifos'un, taşı tekrar tepeye doğru itmeye devam etmesi, onun hayatın anlamsızlığını ve kaderinin kaçınılmazlığını kabul ettiğinin bir göstergesidir. Bu sınırsız tekrar, Sisifos'un hayatının bir parçası haline gelmiş ve onun için bir rutin haline dönüşmüştür. Bu rutin, insanın hayatının anlamsız olduğunu ve her çabanın sonunda bir sonuç elde edilemeyeceğini gösterir. Ancak, Camus bu durumu trajik bir şekilde sunmak yerine, Sisifos'un bu durumu kabullenerek özgürleştiğini ve mutluluğu bulduğunu ifade eder. Sisifos, taşı tepeye itmeye devam etmekle birlikte, bu eylemi kendi iradesiyle gerçekleştirdiğini bilir ve bu da ona bir tür özgürlük hissi verir. Camus, okuyucuya, Sisifos'un trajik durumunu anlamak ve onunla empati kurmak gerektiğini vurgulayarak, insanın hayatta karşılaştığı absürd durumları kabullenerek mutluluğu bulabileceğini ima eder. Sisifos'un sürekli olarak taşı tepeye itmeye devam etmesi, onun hayatta karşılaştığı zorlukları kabullenme ve onlarla mücadele etme yeteneğini gösterir. Sisifos, kendi kaderini kabullenmiş ve ona teslim olmuştur. Bu, insanın hayatta karşılaştığı zorlukları kabullenme ve onlarla mücadele etme yeteneğiyle ilişkilendirilebilir. Camus'un bu düşünceleri, insanın hayatta karşılaştığı zorlukları kabullenerek özgürlüğü ve mutluluğu bulabileceği fikrini destekler. Hayatın anlamsızlığını ve kaderin kaçınılmazlığını kabul etmek, insanın kendi hür iradesiyle hareket etme ve yaşama amacını kendisi belirleme yeteneğini ortaya çıkarır. Sisifos'un sürekli olarak taşı tepeye itmeye devam etmesi, hayatın zorluklarına meydan okuma ve onları kabullenme yeteneğini simgeler. Bu da insanın özgürlük ve mutluluğu bulma yolunda ilerlemesini sağlar.
Sisifos Söyleni
Sisifos SöyleniAlbert Camus · Can Yayınları · 20158,3bin okunma
·
114 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.