Binyıllardan beri, uygarlıklarımız doğar, gelişir, değişir; yan yana yaşar, karşı karşıya gelir, birbirlerine öykünür, farklılaşır, başkalarının onları taklit etmesine izin verir; ardından, yavaş yavaş ya da aniden yok olur ya da birbirleriyle kaynaşırlar. Roma uygarlığî günün birinde Yunan uygarlığıyla birleşmişti; her biri kendi kişiliğini korumuş, ama bunun yanı sıra Avrupa uygarlığının önemli bir ögesi haline gelen özgün bir bireşim gerçekleştirmişlerdi; ardından Hıristiyanlık çıkageldi–Yahudiliğin ağır bastığı, bir yandan da Mısır, Mezopotamya, daha genel olarak ortadoğu etkilerinin hissedildiği bambaşka bir uygarlığın içinde doğmuştu– ve o da Batı uygarlığının temel öğelerinden birine dönüştü. Sonrasında Asya'dan barbar olarak adlandırılan halklar, Franklar, Almanlar, Hunlar, Vandallar, Gotlar, bütün Germen halkları, Altaylılar, Slavlar, gelip Latinlerle ve Keltlerle karışarak Avrupa uluslarını oluşturdular.