"Uzun uzun böyle şeyler söyledi. Her söylediği beynime işliyordu. Çünkü yirmi beş yaşında bir gençten ilk kez böyle şeyler duyuyordum, dilerim Tanrı'dan, bir daha da duymam... Çok tuhaf!" Yüzbaşı yüzüme bakarak sürdürdü konuşmasını: "Söyler misiniz lütfen, anladığım kadarıyla siz de bulundunuz başkentte, hem de yakın bir zaman önce: Başkentin gençleri hep böyle midir?"
Yüzbaşıya, böyle düşünen çok insan olduğunu söyledim. Böyle konuşanların arasında kuşkusuz bazılarının doğruyu söylediğini; ne var ki, her moda gibi sıkıntının da toplumun üst tabakalarından alt tabakalarına yayıldığını, orada onu eskittiklerini, en çok sıkılanların bile bunu ayıp bir şeymiş gibi artık saklamaya çalıştıklarını ekledim. Yüzbaşı bu ayrıntıları pek anlayamadı, başını sallayarak kurnazca gülümsedi:
"Sanırım Fransızlar çıkardılar bu iç sıkıntısı modasını, ne dersiniz?"
"Hayır, İngilizler."
Yüzbaşı, "Ya, demek öyle!.." dedi. "Bilirim, eskiden beri iflah olmaz ayyaşlardır onlar."