"Başbuğunuz kimdir?" dedim.
"Cesurların başında bulunandır" dedi.
Hürmetle sağ elinin parmağını kaldırarak mavi gözleri şiir ve Hülyalı, Şahika gibi yüksek alnı nur ve alevlerle haleli sarışın birini gösterdi. Baktım: Bu da eski kahramanlar gibi yüksek dağların yıldırımlı, bulutların üstlerinde kartallarla hürriyeti aynı kaynaklarla içmiş bir kahramandır. Anladım ki bu da bütün arzı bir malikâne, bütün insanları köle gibi kullanmak isteyen harislerin önüne silahların en adliyle atılmış bir başbuğdur.
...
"Nereye gideceğim öyle mi?
Anadolu'ya! Senin dünkü boğaz nöbetçilerinin, bugünkü Hürriyet ve İstiklal kahramanlarının bulundukları yere!
Niçin gideceğim öyle mi?
Senin için, senin çocukların için; seni kurtarmak için, senin esir ve mazlum çocuklarını kurtarmak için ey İstanbul!"