Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Peki, Mustafa Kemal’in modernizasyon hamlesini hayata geçirebilmesinin önündeki engeller neydi? Evvela, karşısında bir millet yok. Kimsin dediğin zaman ben Müslümanım, diyor insanlar. Bir Osmanlı milletler karmaşası var ki, tamamen dine dayanıyor. Ülke içerisindeki Müslüman olmayan faktörler Avrupa ile nispeten temaslarını muhafaza edebilmişler, mesela çocuklarını adam gibi bir okula gönderebilmişler, onlara en azından okuma-yazma öğretebilmişler. Müslüman ahali bunu dahi yapamamış... Atatürk’ün bunun önünde gördüğü en önemli engellerden bir tanesi alfabeydi. Bazı kişiler hâlâ şöyle laflar ediyorlar: “Kardeşim 34 tane harfi mi öğrenemiyorsun?” İyi de Osmanlıca 34 harften oluşmuyor ki. O 34 harfi tamamen bilsen bile Osmanlıcayı okuyamıyorsun, çünkü İngilizce gibi. Daha açık bir örnek vermek gerekirse “r, e, c, i, p, e “ yazıldığında, bunu ‘risayp’ mı okuruz ‘resipi’ mi okuruz? İngilizce ‘resipi’ okunur. Bunun ‘resipi’ diye okunacağına dair o yazının üzerinde hiçbir işaret yok. ‘Risayp’ da okunabilir ama onun ‘resipi’ olduğunu biliyoruz. Kelimeyi bildiğimiz için okuyabiliyoruz. Kelimeyi bilmediğimiz taktirde okuyamıyoruz. Bernard Shaw, “Pygmalion” isimli piyesinin başında bundan şikayetçi olur. Shaw, “Bizim dilimiz çok değişik gruplar tarafından farklı şekilde konuşuluyor” der. Shaw’ın bahsettiği değişik gruplar, kendi ülkesindeki gruplar. Zira İngiltere’nin Galler ve İskoçya bölgelerini dışarıya koyarsak, Yorkshire’dan gelen bir insanla Devonshire’dan gelen bir insanın, Devonshire’dan gelen bir insanla Doğu Anglia’dan gelen bir insanın konuştukları İngilizce değişik. Üçünün konuştuğu dil bir Cockney’in konuştuğu dilden değişik. Bunun sebebi gayet açık. Zamanında yaygın bir okuma kültürü, yaygın bir okullaşma olmadığı için farklı bölgelerdeki farklı insanlar bu kelimeleri farklı seslendirmişler. Çünkü yazıldığı gibi okunmuyor. Yine aynı yere geliyoruz; Atatürk’ün önündeki en önemli sorunlardan biri, asgari bir bilgiyi halkına verebilmekti. Dünyada ne oluyor, ne bitiyor? Memleketimizin coğrafyası nasıldır? Nasıl tarım yapacaksın? Nasıl bir yönetimimiz var, bu yönetime nasıl katılacaksın? Bütün bunların süratle halka öğretilmesi lazım. Bunun önündeki en büyük engel olan alfabenin ise değişmesi gerektiği kanaatinde Mustafa Kemal. Bu arada, alfabenin değişmesi gerektiği yönünde fikir beyan eden ve eyleme geçen ilk kişi Atatürk değil. Daha önce de teşebbüsler var. “Enverî” yazı var mesela, birbirine bağlamadan yazılan yazı. Dolayısıyla Osmanlıcanın bir sorun olduğunu gören ilk kişi Atatürk değil. Bununla birlikte, eski Türk lehçelerini inceleyen dil bilimciler, bu lehçeler Arap harfleriyle yazılmışsa belgelerin linguistik veya fonetik olarak hiçbir değerinin olmadığı kanaatindeler. Okunamıyor çünkü. “Mafsal” ile “mufassal” aynı şekilde yazılıyor Osmanlıcada. Bir coğrafya kitabı almıştım, uzun zaman düşündüm, “mafsal coğrafya” ne demek diye. Sonra fark ettim ki, bu “mufassal coğrafya”ymış. Bunu bilebilmek için o alfabede belli bir okumuşluğunuzun olması lazım. Alfabe değişikliğinin gereksizliğini anlatmak için Çin ve Japonya örneği verilir sıkça. “Çok daha zor alfabeleri var, bak adamlar neler yaptılar” derler. Ama Çin’i örnek gösteren, Çince bir roman okumak için aşağı yukarı elli bin karakter ezberlenmesi gerektiğini bilmiyor. Bunu Çin’de herkes yapabiliyor mu? Hayır. Ama köylüsü gazete okuyabiliyor. Çünkü 1940’lı, 50’li yıllarda metazori bir okuma programı geliştirmiş Mao. Bu metazori ile aşağı yukarı yirmi bin karakter ezberlenebiliyor. Ki bu karakterler de zaten belirli köklerden çıkıyor, o kökler bilindiği zaman karakteri inşa etmek sanıldığı kadar zor olmuyor. Ama bir kere karakteri öğrenince o karakter başka bir şekilde okunamıyor. Bunlara ideogramlar deniyor, aynı zamanda hecelerdir ve ideogram görüldüğü zaman o hece odur, başka bir şekle, başka bir sese bürünemez. Fakat Osmanlı alfabesinde durum böyle değil. “Ka” yazılıyor “ne” okunuyor. O kelimenin bilinmesi lazım. Bir de İsrail’in kullandığı alfabe var. Fakat İsrail bugün bütün bilimsel yayınlarını İngilizce yapıyor. Ama devlet yazışmalarında İbraniceyi kullanıyorlar. Çünkü bu alfabe onların millli sembolleri. İki milli sembolleri var: Musevi dini ve İbranice. Bu ikisinden vazgeçerse ortada İsrail kalmıyor. Bizdeki durum böyle değil ki, bizim Türkçeden vazgeçmek gibi bir derdimiz yok ki. Ayrıca İbrani alfabesi zaten onların alfabesi. Arap alfabesi bizim alfabemiz değil ki. Dil bilimciler zaten söylüyorlar, Arap alfabesi Türk dilinin seslerini üretmeye uygun değil. Peki neden bu alfabeyi kullanmaya devam edelim? Bizim İsrail gibi bir nedenimiz yok. Sonra bir başka eleştiri şöyledir: Alfabe değişikliği ile birlikte geçmiş ile olan bağlar koparılmaya çalışıldı, bu devrimin esas meselesi buydu. Bu doğru değil. Harf devrimi yapıldıktan sonra bir sürü insan eski Türkçe okuyabiliyordu, zira o dilde yetişmişler, onların bu kültürü nakletmesine kimse mani değildi. Bal gibi nakledebilirlerdi. Bir başka husus da Osmanlı’nın zaten büyük bir (kültürel ve bilimsel) üretiminin olmamasıdır. Osmanlı entelektüellerinin hayatları hakkında yazılan kitaplar var. Bu kitaplarda “Şuraya gitti, ilim tahsil etti,” denilir. Ne tahsil etti bu insan? Kimya mı, fizik mi, biyoloji mi, sosyoloji mi, hukuk mu, ne tahsil etti? “İlim tahsil etti, on bin tane beyit ezberledi” denir mesela Ali Emiri Efendi için. Bu marifet değil ki, bir şey öğrenmiyor on bin tane beyit ezberlemekle. Ya da mesela Osmanlı Katip Çelebi’yi okuyarak zamanının coğrafya bilgisini öğrenemez. Katip Çelebi, Avrupa coğrafyasını tesadüfen bir-iki kitaptan öğrenmiş, bunun yanında İslam coğrafyasını bilmeyen bir adam. Yani Osmanlı, İslam coğrafyasını dahi öğrenmemiş ve öğretememiş. Ne öğrenilecek Osmanlıca bilerek? Denebilir ki, Arap eserlerinden pek çok şey öğrenilebilir. O zaman Arapça öğrenilir. (Osmanlıca) Alfabe öğrenerek Arapça öğrenilemez. Fars ekolünün coğrafyacıları öğrenilmek isteniyorsa Farsça öğrenilir. Atatürk’ün istediği, milleti süratle okur-yazar hale getirmekti. Düşünün ki, İmparatorluğun ancak yüzde onundan azı okur-yazar. Kabul edilen alfabe tamamen fonetik bir alfabedir. Bizim dilimize birebir uyuyor, rahat kullanılabiliyor, bir kelime yazıldığı zaman onu başka şekilde okuma imkânı da yok. Dolayısıyla sözünü ettiğim, aynı kelimeyi “mafsal” diye mi okuyacağım yoksa “mufassal” diye mi okuyacağım şeklinde bir sorun çıkmıyor. Bununla da bitmiyor: Arap harfleriyle yazılan literatürde birden fazla yazı şekli var. Mesela, nokta dahi kullanmadan yazılan bir âlim yazısı vardır. Yani, ‘n‘ ile ‘b’yi birbirinden ayıran, birinde üstte nokta, diğerinde altta nokta, bunun dahi olmadığı bir âlim yazısı vardır. İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’ndeki El Haysam’ın meşhur Konik Kesitler kitabı o tür bir kitaptır, nokta dahi yoktur. Nasıl okunacak bu? O kitapta yazılan her kelimenin bilinmesi lazım. Sonra Osmanlıcanın matbu kitaplarda kullanılan, çok az “esre” ve “üstün”ü olan ama noktalı bir matbu alfabesi var. Bu bir dereceye kadar okunur ama yine kelimeyi bilmek şartıyla. Kelimeyi yanlış okuyanlarla da çok alay edilirmiş, bu adam okumamış ve daha önce de görmemiş bu kelimeyi, okuyamıyor diye. Peki, yazının maksadı ne? Bir kelimeyi okutmak değil mi? Dolayısıyla ortada okunacak çok fazla bir şey yok (Osmanlıca’nın nesir türü literatürde pek fakir olduğunu tüm edebiyat tarihçileri bilir; eh nazım okuyarak da dünyayı öğrenmek pek sağlıklı bir yol olmasa gerek), fakat buna rağmen alfabe değiştikten sonra halkın yeni alfabede yazılan şeyleri okuyabilmesi lazım ve bunun için de bir dil lazım. Osmanlıca diye bir dil yok. Osmanlıca bir “esperanto”dur, yani bir sürü dilin bir araya gelmesiyle yaratılmış yapay bir dildir. Osmanlıcayı layıkıyla okuyup anlayabilmek için Türkçe bilmek lazım, Farsça bilmek lazım, Arapça bilmek lazım. Bu üç dili bilmek lazım, zira Osmanlıca bu üç dilden sadece kelime almakla kalmamış, buralardan birtakım kuralları da almış. Böyle dil olmaz. Çünkü bu üç dil köylülere öğretilemez, kasabalılara öğretilemez, hatta ve hatta layıkıyla münevvere dahi öğretilemez. Arapça ve Farsça gibi dillerin öğrenilmesi ve öğretilmesi kolay değildir. Her ikisinin de çok zengin tarihleri, edebiyatı var.
·
128 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.