“Öyle ki, dünyaya ilişkin algım, etrafımdaki şeylerin garipliğini
bana çok daha derinden hissettirmekteydi. Sessizliğin ve
sonsuz genişliğin içinde, her nesne bıçakla kesilip boşluğun, sınırsızlığın içinde diğer nesnelerden ayrık bir halde
salınıp durmaktaydı. Çevreleriyle hiçbir bağları olmadan,
tek başlarına kaldıkları oranda, bu nesneler kendi kendilerine var olmaya başlıyorlardı. Kendimi, karşımda sürekli
gösterilip duran, içine giremediğim kaotik bir filmin izleyicisi olarak, yaşamın dışında, dünyadan atılmış hissediyordum.” Biraz daha ileride, hasta şunları söylemekteydi:
“insanlar, bir rüyanın içindeymiş gibi görünüyor, onların
kendilerine has niteliklerini ayırt edemiyordum"