Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

2005 senesinde College de France’da profesördüm ve oraya gitmeden evvel Hava Kuvvetleri Komutanlarımızdan Sayın emekli Orgeneral İbrahim Fırtına ile konuşurken bir gün bana, “Bizim bu Havacılık ve Uzay Enstitüsü’nün geliştirilmesi için senden fikir almak isterim” demişti. Bu enstitü Hava Harp Okulu’nda, 23. Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Ergin Celasin Paşa tarafından kurulmuştu. Ben de “Arz edeyim Komutanım” dedim. Enstitünün başlarındayız, kurulalı henüz bir iki sene olmuş. Şöyle bir fikir ortaya attım: Bu enstitünün belli ana bilim dalları var. Bu ana bilim dallarına temsil ettikleri uzmanlık dallarının dünyadaki en büyük temsilcilerini davet edelim, enstitüyü görsünler, seminerler versinler, sonra enstitüdekilerle, hem öğrencilerle hem hocalarla görüşsünler.” “Çok iyi bir fikir, nereden başlayalım” diye sordu Komutan. “Komutanım, bu ana bilim dalları içerisinde uçak mühendisliği var, dünyanın en büyük uçak mühendisi olarak addedilen adam benim çok yakın arkadaşım, Alman Prof. Hans Hornung, fakat Caltech’de profesör, ben de kendisini burada tanımıştım, ardından ahbap olduk. Kendisini davet edebilirim” dedim. “Ne iyi olur, derhal kendisini davet edelim” dedi. Hava Kuvvetleri bunu organize etti, bunlar organize edilirken ben Paris’e gittim. Paris’te bir gün telefonum çaldı. Hava Harp Okulu Komutanı Tümgeneral Sayın Şevket Dingiloğlu, ki kendisi korgenerallikten sonra emekli oldu. Dingiloğlu Generalim dedi ki “Celal, Hornung geliyor, Fırtına Generalin emri var, Hornung burdayken kendisinin mihmandarlığını senin yapmanı istiyor”, “Emredersiniz komutanım” dedim. Hemen College de France’a “İki haftalığına Türkiye’ye dönmem lazım” dedim. “Hayrola” dediler. “Hava Kuvvetleri’nden emir var, dönmem lazım” dedim. Önce Türk Hava Kuvvetleri ve benim aramdaki ilişkiyi pek anlayamadılar. Anlattım kendilerine, sonra hemen Türkiye’ye geldim. Prof. Hornung’un Türkiye programını yaptık. Sonrasında Dingiloğlu Generalimin ikazı üzerine profesörün programında iki de boş gün bıraktık kendisine. Sefer Kurnaz Albayım, ben ve Sena Teğmen kendisini karşılamaya gitmiştik. Şeref salonunda uçağının inmesini bekliyorduk. Sonra Hornung geldi, hanımı yanında. “Merhaba? Nasılsınız? İyi misiniz? Hoşgeldiniz” faslından sonra “Yarın okulu mu tanımak istersiniz, yoksa dinlenmeyi mi tercih edersiniz, iki boş gününüz var” dedik. Hornung “Yarını boş tutalım, ben Çanakkale’yi görmek istiyorum, şehitliğe götürün beni lütfen” dedi. “Tamam” dedik. Sefer Albay, “Dingiloğlu Generalime arz edelim, yarın komutanla tanıştıktan sonra sen onları Çanakkale’ye götür” dedi, “Emredersiniz Komutanım” dedim. Ertesi gün Çanakkale’ye gittik. Çanakkale’de Orman Bakanlığı bir tanıtım yeri yapmış, Milli Park olduğundan. Oraya girdik, adam baktı bir sürü harp fotoğrafı var fakat Atatürk’ün fotoğrafı yok. Sadece bir fotoğrafta “Türk komutanları” diyor, Esat Paşa var, o da anneannemin kuzeni, Atatürk’ün komutanı, onun yanında da Atatürk, ama Atatürk adı yok ortada. Alman fena halde hiddetlendi bu duruma. “Bu ne rezillik!” dedi, “Atatürk niye yok burada?” Uzun uzun izah etmek zorunda kaldım. Türkiye’de bazı değişiklikler oldu vs. diye ama adamı kolay kolay yatıştıramadık.
·
28 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.