Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

283 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
Bizim Ülkede Her Şey Pamuk İpliğine Bağlı
İlk defa bu türde bir kitap okudum. Ve sonra durdum düşündüm: Hayatımız boyunca hep birtakım isimler duyuyoruz, kitaplarda bilime yön veren insanların ismini, tarihini geçip (hatta hoca neden konuyu uzatıp işimize yaramayan bilgileri veriyor ki diye söylenip) sadece buldukları şeylere dikkatimizi veriyoruz. Hayatımız ezberlemekle geçiyor; o bilgi nasıl ortaya çıktı, bilim insanı nasıl düşündü de o karışık formülleri buldu önemsemiyoruz. Çünkü sınavda bize sorulanlar önemli. Çünkü bilime giden yol değil ihtiyacımız olan, ne olmuş, nasıl olmuş değil önemli olan. Vakit kaybedemeyiz, 'karnımızı doyurmak', 'bir an önce bu öğrenci hayatından kurtulup 'insan gibi yaşamak' zorundayız. Bilimle, sanatla mı uğraşmak istiyorsun? Saçmalama. Sen ne yapabilirsin ki? Boşuna hayal kurma. 'Onların yeri doldurulamaz.' Ama fırsat olsa, ah bu hayat bu kadar zor olmasa, mecbur kalmasan günlük işler için koşuşturmaya senin de 'yapacağın büyük işler', 'gerçekleştireceğin hayaller' vardır ama işte... Nedenini anlayamadığımız şeylerin çözümlerini ezberlemeye çalışıyoruz hayatımız boyunca. Bu yüzden de problemleri görüp anlama konusunda eksikliğimiz var toplum olarak. Hayatımız hep somut şeylere bağlıymış gibi yaşadığımız için soyut kavramları anlamakta zorlanıyoruz. Ne diyordu kitapta: "Çoğumuz, problemleri yanlış kurduğumuz için, daha baştan çözümsüzlükle karşılaşırız." (s. 154) İşte problemleri görüp sıralayalım o zaman. Biz neden böyleyiz? Parlak zekalara sahip genç nüfusu olan bir ülkeyken neden bilim alanında bir şeyler yapmak bu kadar zor bu ülkede? Neden bilim insanlarımız gidiyor ülkemizden? Neden futbola önem verildiği kadar bilime önem verilmiyor bu ülkede? Neden insanlar yaşarken değer verilmiyor? Neden 'karın doyurmak', 'kafa ve ruh doyurmak'tan önce geliyor her zaman? En önemlisi neden böyle problemlerimiz var ve yıllardır hep aynı şeyler konuşulmasına rağmen bir çözümü yok bütün bunların? "Bir ülkümüz olsa bile önce karnımız doymalı arkadaş gibi bir ucuz felsefeye başvuruyoruz hemen." "Ülkemizde bir şey yapmak isteyenlere karşı çıkanlar daima var olmuştur." "Demek insanları gerçek ve doğru biçimde yorumlamak için onların ölmelerini beklemek gerekiyordu."(s. 251) "Düşünmek çok zor bis spordur. Futbolcuların 'kondisyon'u için bu kadar para harcanırken, bizleri neden kötü kondisyona mahkum ediyorsunuz? Bizim de kulüpler kurup başımızın çaresine bakmamız mı gerekiyor? Evet bu kadar amatör çalışmamız yeter;biz de artık profesyonellliğimizi ilan etmeliyiz, viz de orta yerde boy göstermeliyiz. Ben aylardıe hastayım, üniversitedekilerin bile vaziyetimden haberi yok. Oysa bir futbolcunun bileği incinse gazetelere kocaman başlık oluyor bu haber. Anlaşılan, bizim 'fizik kondisyon'a ihtiyacımız yok. Bizler bir çöl ya da kutup bitkisi gibi en zor şartlar altında bile yetişebiliyoruz anlaşılan. Her yerde boy verip yükseliyoruz."(s.239) Şu cümleleri okuduğumda beynimden vurulmuşa döndüm. Duymuşsunuzdur belki çoban hikayelerini. 'Yapan her koşulda yapıyor, bahane bulma sen de' tarzında cümleleri. Oysa kimse neden bu koşullar düzeltilmiyor diye sormuyor? ANLAYIN, ASIL SORUN NEDEN DİYE SORMAMAKTA? Bu insanlar, ülkemizi dünyaya tanıtacak bu insanlar neden bu kadar zorluklarla boğuşmak zorunda? Maddi manevi yıpranıyoruz her zaman. Kimi zaman 'sen yapamazsın'larla mücadele veriyoruz içimizde kimi zaman Mustafa İnan gibi bir bilim insanı da olsan kurtulamıyorsun 'borç'lardan. Ve en önemlisi de anlamıyorlar seni. Başarınla övünmeyi biliyorlar sadece. O yolda çektiklerini görmüyor kimse, ne kadar yıprandığın umurlarında bile olmuyor. O zamana kadar karşında duranlar bir bakmışsın yanına gelmiş 'biz senin yapabileceğini biliyorduk' demeye başlıyorlar. Tüm bu sorunlar içinde en çok canımı yakan şey ne kadar mükemmel bir insan olursan ol, açık bir kitap gibi olursan ol; dürüst, yardımsever, insanların iyiliğini gözeten bir insan olursan ol seni kimse anlamıyor bu ülkede, belki de dünyanın hiçbir yerinde. Herkesin arkadaşı olabiliyorsun belki ama senin arkadaşım diyebileceğin biri olmadıktan sonra her şeyi içinde yaşamak, içinde çözümlemek zorunda kalıyorsun. "Asıl Mustafa İnan'la ilgilenmemişlerdi anlaşılan. Mustafa da belki onlara bakarken içinden hafifçe gülümsemişti. Asıl Mustafa'yı onlara tanıtmadığı için gizli bir memnuniyet duymuştu." (s. 135) Mustafa İnan, Oğuz Atay... Çok şey öğrendim sayenizde. Ve gurur duydum ülkemle, ülkemin insanlarıyla. Eminim daha nice Mustafa İnan'lar var bu ülkede. Mustafa hocayı anlayan bir öğrenci olarak 'bilimin başına küçük yaşta gelenleri' gördükçe kahrolsam da, 'bizim ülkede her şey pamuk ipliğine bağlı olsa da' umudumu yitirmeyeceğim. Çünkü 'Ben henüz dünyada bazı iyi niyetlerin olduğuna inanacak kadar gencim.' (s. 269)
Bir Bilim Adamının Romanı: Mustafa İnan
Bir Bilim Adamının Romanı: Mustafa İnanOğuz Atay · İletişim Yayınları · 202016,9bin okunma
·
125 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.