Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

517 syf.
9/10 puan verdi
·
16 günde okudu
Martin Eden
Usta yazar Jack London’ın künstlerroman geleneği (sanatçının sanatını icra ederken kat ettiği yolları, aşamaları, aştığı zorlukları, yaşadığı güzellikleri anlatan romanlar) ile yazdığı bir eser olan Martin Eden, yazarımızın hayatından izler taşıması sebebiyle yarı otobiyografik bir eser olarak kabul edilir. Yazımın bundan sonraki bölümlerinin spoiler içereceğinin uyarısını yapmakla beraber kitabımızın detaylı incelemesine başlayabiliriz. Hikayemiz genç, zinde ve güçlü bir denizci olan Martin’in kendinden daha üst bir sosyal sınıfa ait olan Morse ailesiyle yollarının kesişmesiyle başlar. Arkadaşının daveti üzerine bu ailenin yemek sofrasında kendine yer bulan Martin o gece karşılaştığı Morse ailesinin güzel kızı Ruth’a gönlünü kaptırır. Bu andan itibaren içinde bulunduğu ve mutlu olduğunu düşündüğü yaşamını sorgulamaya başlar. Kendini ciddi şekilde yetersiz bulur. Artık tek bir gayesi vardır; Ruth’la kendisi arasındaki kültür ve eğitim farkını kapatmak. Eline geçen yazılı her metni okumaya başlar. Kelimeler birer masal gibi gözlerinin önünden akmaktadır. Başlangıçta bu okuduklarından hiçbir şey anlamaz, akademik dünya kendisinden çokça uzaktadır ve kat etmesi gereken uzunca bir yol vardır önünde. Lakin Martin pes etmez. Öncelikle dil bilgisi eğitimi almaya karar verir eline geçen her türlü dilbilgisi kitabını okur. Dilin öğelerinin uygun kullanışını yavaş yavaş öğrenmeye başlamıştır. Bu öğrendiklerini Ruth ile buluşmalarında kullanmaya çalışır ve olumlu geri dönüşler alır. Bu geri dönüşler kendisini daha da hırslandırır artık günde sadece 4 saat uyumaya, kütüphaneden kucak dolusu aldığı kitapları odasına yığmaya ve onların dünyasına gömülmeye başlar. Martin’in zihninden geçen Ruth ile arasındaki akademik seviyeyi hızlıca kapatmak ve belki de yazılar yazarak hem para kazanmak hem de kendine bir itibar edinmektir. Martin çok hızlı bir gelişim kaydeder. Bu gelişim sonucu kendine olan güveni de pekişir artık kendisini o hayal ettiği burjuva dünyasına akademik olarak layık görmeye başlar. Bu sırada Ruth ile olan ilişkileri ilerlemiş ve ciddi bir hal almıştır. Martin, Ruth’tan kendisine iki sene vermesini ister. Bu süreç içerisinde büyük bir yazar olacağını ve çokça para kazanacağının vaadinde bulunur. Oysa Ruth ve ailesi Martin’i kendi kalıplarının içerisine sokmak istemektedir, hatta kendisine orta halli bir iş bile bulmuşlardır. İşi olan insanın itibar göreceğini ve Martin mesleğinde yükseldikçe daha çok itibar kazanacağına, üstelik kendilerine layık bir damat olacağına inanırlar. Jack London bu bölümde burjuva sınıfının eleştirisini nefis bir şekilde yapar. Maddi öğelerin insanların değerini belirlediği kapitalist düzeni ve günlük hırslara kendini kaptırmış insan topluluklarını çok iyi betimler. Unutulmamalıdır ki Jack London sosyalist olarak tanımlar ve bu sebepten ötürü kapitalizm ve burjuvazi eleştirisi yapmaktan kaçınmaz. Ruth, Martin’in kendisinden istediği iki seneyi gönülsüz bir şekilde kabul etmek zorunda kalır. Martin’e aşık olduğuna inanmıştır en azından kafasında canlandırdığı ve roller biçtiği Martin’e. Bu iki sene içerisinde babasının Martin’e bulduğu işte çalışması için onu ikna edeceğine inanır. Lakin Martin kararlıdır. Günlerce ve gecelerce okumaya devam eder. Bu süreçte bazı anılarını ve seyahat yazılarını yazmaya da başlamıştır. Yazdıkları gözüne harika görünür. Bu sığ ve başlangıç seviyesinde sayılacak yazılar onun için birer şaheser niteliği taşır. Bu yazıları bütün dergi ve gazetelere postalar neredeyse cebindeki bütün parayı pul ve zarfa harcamıştır. Umutla beklemeye başlar bir defa kabul edilse bütün kapılar önünde açılacaktır lakin hiçbir dergi ve gazete onun yazılarını basmayı kabul etmez. Bu yoğun okuma ve yazma seansları esnasında Ruth ile görüşmeye devam eder ve Ruth’un etrafını kuşatan burjuva sınıfını oluşturan insanlar ile sohbet etme fırsatını bulur. Martin dehşetle fark eder ki ne okunan üniversitelerin ne de giyim kuşamın insanların entelektüel gelişiminde bir katkısı olmamıştır. Zengin olarak adlandırılan bu insanların büyük bir çoğunluğu kof ve içi boş insanlardan ibaret oluştuğunu idrak eder. Martin çok büyük bir hayal kırıklığına uğrar. Gözünde büyüttüğü zengin ve kültürlü insanların ait olduğu sınıf hayali çöker. Lakin bu toplantıların birinde hayatında dönüm noktasını oluşturacak kişi ile tanışır Brissenden. Martin’in yaşamış olduğu bu hayal kırıklığından sonra günleri daha çok yazmak, bütün bu yazıları dergi ve gazetelere göndermek ayrıca Brissenden ile derin edebi sohbetlere dalmaktan ibaret hale gelir. (Maddi zorluklar ve düşünce tıkanıkları yaşayan Martin’e ilaç gibi gelmiştir Brissenden.) Martin işinden ayrıldığı ve sadece yazdığı yazılardan para kazanma hayalini içinde taşıdığı için maddi durumu gittikçe kötüye gider. Takım elbisesini ve bisikletini bile rehinciye bırakır aldığı parayı yine pullara ve zarflara harcar. Ruth bu süreç içerisinde Martin’in bir hayalperest olduğunu, asla büyük bir yazar olamayacağını, istediği paraları kazanamayıp, evlenemeyeceklerini söyleyip durur. Hatta bu sebepleri bahane edip Martin’den ayrılır. Bu duygusal olarak çöküş evresinde Martin’in yanında Brissenden vardır. Martin terk edilmiş yalnız bir adamdır. Bu durum onu daha çok kamçılar. Ruth’u elde etmek ve bunca zamanın karşılığını almak için takıntılı bir şekilde dergilere yazılarını göndermeye devam eder. Fakat ufak tefek fıkra sayılabilecek ve kendisine 3-5 dolar kazandıran yazıları dışında dişe dokunur bir şey elde edemez. Her şey Brissenden’in bir şiiri ile tersine döner. Brissenden yazdıklarının basılmasını istemeyen bir dehadır. Yazılarının değerinin bilineceği dergi ve gazetelerin olmadığını belirtir. Editörlerin tamamen maddi kaygılarla hareket ettiğini ve sanatsal yozlaşmışlık içerisinde kıvrandıklarını düşünür. Lakin Martin bu konuda daha iyimserdir. Arkadaşının “Fani” isimli eserine bayılır ve bu şiiri (üstelik arkadaşına danışmadan) bütün dergi ve gazetelere yollar. Üstüne bir de kendi yazdığı ve Brissenden’ın beğendiği “Güneşin Utancı” eserini de zarfın içine ekler. İşte talih yüzüne gülmüştür. Yollamış olduğu Brissenden’ın şiiri basılır ve bunun üzerine methiyeler düzülür tabi kendisine de yüklü miktarda bir ödeme yapılır. Sanat dünyası çalkalanmaya başlamıştır herkes Brissenden’ı konuşmaya başlamıştır lakin hastalığı ile boğuşan bu yaşlı adam şiirin basılmasına şahit olmadan çektiği acılar sebebiyle intihar eder. Martin bir yoldaşını kaybetmiş olmanın üzüntüsü ile derin bir üzüntüye gark olur. O genç ve heyecanlı denizciden eser kalmamıştır artık. Az önce de dediğim gibi talih bir defa Martin’in yüzüne gülmüştür dergiye yollamış olduğu “Güneşin Utancı” isimli eseri ünlü bir dergide basılır. Eleştirmenler tarafından tam not almıştır. Martin’den yeni yazılar beklediklerini belirtirler. Martin senelerdir yazdığı ve binlerce defa reddedildiği yazılarını tekrardan dergilere yollamaya başlar ve hemen hemen hepsi basılmaya başlanır. Martin ciddi bir miktar paranın sahibidir artık ayrıca istediği şöhrete de kavuşmuştur hatta kendisini terk eden Ruth bile ona dönmek için hamlede bulunmuştur. Lakin bunların hiçbiri Martin’i tatmin etmez. Kazandığı paranın yüklüce bir kısmını kız kardeşlerine ve evinin bir odasını kiraladığı sefalet içerisindeki Maria’ya dağıtır. Onun için artık ne paranın ne de şöhretin değeri kalmıştır. Her şey popülariteden ibarettir. Bunca sene kendisini reddeden yayınevleri birdenbire bütün yazılarını hem de Martin’in en saçma bulduğu yazılarını bile büyük bir şevkle basmaya devam ederler. Martin şunu anlamıştır ki içinde bulunduğu çağ sanatsal kaygılardan uzak sadece maddi durumların önemsendiği bir çağdır. Sanata olan hevesini de yitirir. “Martin’de içkin olan güzellik ve güç, onu baş tacı edip kitaplarını alan yüz binlere hiçbir şey ifade etmiyordu. Martin günün modasıydı; tanrıların onaylayıcı bakışları altında Parnassos’u yerle bir eden maceracıydı. Brissenden’in ‘Fani’sinin üzerine atlayıp paramparça eden ve şimdi aynı kabalık ve anlayışsızlıkla Martin’in yazdıklarını okuyan o yüz binler, o kurt sürüsü ise bu kez ısırmak yerine kuyruk sallayarak onu başlarına taç ediyordu. Kuyruk ya da diş, tamamen şans eseriydi. Oysa Martin’in kesin olarak bildiği tek gerçek vardı: ‘Fani’, kendisinin yaptığı her şeyden sınırsız kere daha üstündü.” Kafasında idealize ettiği kadının ve bu kadının içinde bulunduğu bir üst sınıfın dünyasının tamamen içi boş ve saçma hayallerden ibaret olduğunu idrak eden Martin artık günlerinin büyük bir çoğunluğunu uyuyarak ve yaşamdan iğrendiğini belirterek geçirir. Bu süreçte miskinlikten sıyrılmak adına eski dünyasında dönme çabalarında da bulunmuştur ama oraya da yabancılaştığını hisseder. İçinde bulunduğu durum iyice katlanılmaz bir hal almıştır. Bütün bu yaşananların üzerine bir deniz seyahati ile aramıza katılan Martin tahmin edeceğiniz üzere bir deniz seyahati ile aramızdan ayrılır. Kendisini okyanusun serin sularına bırakan Martin hepimize hüzünlü bir şekilde veda eder.
Jack London
Jack London
Martin Eden
Martin Eden
Martin Eden
Martin EdenJack London · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202390,4bin okunma
·
1 artı 1'leme
·
513 görüntüleme
Caner S. okurunun profil resmi
Kardeşim benim geç fark ettim seni buralarda :)
Mehmet Kutlu okurunun profil resmi
Çok da yeni sayılmam canım dostum uzun zaman önce açmış olduğum hesabı yeniden aktif hale getirdim seni bulmasam olmazdı 😊
2 sonraki yanıtı göster
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.