“Büyük kelimelerle söylenir ancak, sonsuz
başkaldırması alexandrinlerin,
Denizler kıyısında, Marsilyanın kıyısında
Sakallı ve üstüste ölülerin kıyısında
Sakallı ve üstüste ölülerin kıyısında
Sakallı ve üstüste ölülerin kıyısında
Büyük sözlerle söylenir, kişiyi sınırsız
yarımadalara götüren sancak. Oran’la Cezayir arasında
Paris’le Lyon arasında
Sıvas’la İstanbul arasında,
Denizlerle öbür denizler arasında,
Bir insanla bir insan arasında
Çığlığı ve ağlaması ve kumları ve sargıları
tükenince dinlerin,
Kara yük vagonları, şiş karınlı şilepler,
sınırsız giysileriyle adamlar
kişiyi kişi yapan şeyleri taşıyacak…
Ancak bir ormandır Akdenizi tüketir
Basık sokaklarda silâh ve güneş
Kentlerde o büyük gücü alfabenin
Çocuklar, kanayan kadınlar, kanayan kadınlar
Yoğrulan ekmekleri ve etleri ve sebzeleri
ve iyi akşamları
ve sizi tüketir.
Dünyanın bütün ağaçları bizimle, bütün taşları
bizimle, bütün soluk kadınlar.
İnerler haçların, çadırların ve âyetlerin dibinden
Büyük mağarası açılır ölülerin,
Bütün kitaplar bizimle
Kadınlar bunun için doğurgan her yerde…
Saat beşti kendi tuttular
saat beşti
Unuttular
Senin tatlı yaran gelir bende kanar ey savaşçı
Yık bütün kentlerini, ve güneşi bol ülkeni, koma
ve atların burun delikleri büyük ve güzel koşarlar
senin serin akşamına
Kemikli kolların uzun gelir, yetmez silahlarına
Çoğal ey savaşçı,
Yüz kadınla yat bir gecede…”