Bilirsiniz, Karındeşen Jak, Londra'da 31 Ağustos 1888 günü Mary Ann Nicholls adında bir fahişeyi öldürmek suretiyle kriminoloji sahnesine çıkmış, arka arkaya cinayetler işlemek, polise ve basına "Karındeşen Jak" imzası ile mektuplar ve bir seferinde de bir kurbanının vücudundan bir operatör maharetiyle çıkarttığı böbreği yollamak suretiyle etrafa dehşet saçmış ve nihayet 9 Kasım 1888 günü Mary Jane Kelly adındaki fahişeyi öldürdükten sonra geldiği karanlıklara gömülüp gitmiş ve kimliği saptanamamış bir cani idi. Uzun yıllar bu canavarın kim olabileceği hususunda kitaplar yazıldı, filmler çevrildi. 1957-1961 yıllarında, Londra'da görev yaptığım sırada, bu konuda bir opera yazılmış olduğunu dahi duydum. Bu doğru mudur, doğru ise opera sahneye konmuş mudur, bilmiyorum.
Cani adayları arasında kimler yoktu ki. Nihilistlerden Kraliçe Victoria'nın torununa, cinayet işlendiğinde nerede bulunduklarını kanıtlayamayan bir takım sabıkalıdan tanınmış operatör ve avukatlara kadar çeşitli sosyal sınıflardan kişilerin adları ileri sürüldü ve tartışıldı. Sherlock Holmes'in yaratıcısı Conan Arthur Doyle, katilin kadın olabileceğini ileri sürdü. Bu suretle Karındeşen Jak teorisinin karşısına bir de Karındeşen Jill teorisi çıktı, ama kitaplarında her türlü esrarı çözmekte uzman Conan Doyle de gerçek hayatta yaya kalmış oldu.