Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

16 Mart 1920’de yabancı kuvvetler, başta İngilizler olmak üzere İstanbul'da, Harbiye, Bahriye Nezaretlerini, telgraf merkezlerini, Türk Ocağı’nı ve diğer müesseseleri resmen işgal ettiler. İdareye hâkim oldular, işgal, Şehzâdebaşı Karakolunun basılmasıyla başladı. Orada 6 şehit, 15 yaralı verildi. Yabancı askerler her tarafta kaba, sert davrandılar. Süngülü kuvvetleri Harbiye Nazırı Fevzi Paşanın (Çakmak) odasına kadar girdiler. Süngülerini onun göğsüne çevirdiler. Halbuki Fevzi Paşa (Çakmak) millî hareketin aleyhindeydi. Anadolu’daki hareket ve Mustafa Kemal’le arkadaşları aleyhine, nice genelgeler yayınlamıştı. Ama, düşman insaf ve atıfet bilmez. Nitekim Fevzi Paşa mükâfatını, işte böyle görüyordu... İstanbul’da milliyetçi geçinen kimselerin tevkifi için daha Mart ayı başlarında Londra’dan emirler geldiği, daha önce açıklanmıştı. İstanbul’un işgali sıralarında Padişah, başka sularda yüzer: O gün öğleden önce Meclis Reisini ve liderlerden bazılarını saraya davet etmiştir. Daha sonra bu kabul öğleden sonraya bırakılır. Meclis Reisi Celâlettin Arif Bey ortada yoktur. Reis vekillerinden iki zatla Rauf Bey saraya girerler. Bunlar önce Padişaha Anadolu’dan, Anadolu’daki birlikten bahsetmek isterler. Ama Padişahın sözleri kısa, kesin ve serttir: — İngilizler isterlerse yarın Ankara’ya da giderler! Ve son sözleri şunlardır: — Bir millet var, koyun sürüsü! Bir çoban lâzım, o da benim! Halbuki o bu davadayken. Galata rıhtımlarına yanaştırılan düşman gemileri İstanbul toprağına asker kusuyorlardı. Bunu yapanlar, Padişahı hatırlamaya bile lüzum görmüyorlardı. Anadolu’da ve İstanbul’un ve Padişahın bu aczi, onun sürüye çoban olması ümidini ve şansını yavaş yavaş silip süpürüyordu. Padişah sarayından dönenler, Mebusan Meclisi’nde kendilerini bekleyen arkadaşlarına, söyleyecek söz bulamadılar. Onların yüzüne sadece, şaşkın şaşkın baktılar. Ama perde kapanmamıştı. Tam Mecliste müzakerelerin başlayacağı sırada ve akşamın geç saatlerinde, bir Ingiliz müfrezesi Mebusan Meclisi’ni de sardı. Müfreze kumandanı, Temsil Heyeti’nin İstanbul Meclisi’ndeki üyesi Rauf Beyle, Sivas Kongresi’ne katılanlardan Kara Vasıf Beyi tevkif edeceğini ve bunların kendilerine teslimini istedi. Mebuslar arasında her kafadan bir ses çıkıyordu. Ama İngilizler Rauf Beyi ve Kara Vasıf Beyi aldılar, götürdüler... Zaten 18 Mart 1920'de Padişah, Mebusan Meclisi’ni dağıttı. Fakat son demlerde kendilerini toplayabilen bir kısım mebusların, arkadaşlarını sürüklemeleriyle, oldukça dokunaklı çıkışlar yapıldı. 17 Şubat 1920'de Milli Mücadele'nin en önemli dayanağı ve belgesi olan "Mi- såk-i Milli" Millet Meclisi kürsüsünden okunarak kabul ve ilân edildi. İstanbul Meclisinin tek olumlu jesti de zaten bundan ibaret kaldı. Ama bu güzel ve etkili bir jestti.
Sayfa 199 - Remzi KitabeviKitabı okudu
·
60 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.