Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Nerden nereye… Muhteşem bir pasaj
Arketipin taşıyıcısı öncelikle kişisel annedir, çünkü başlangıçta çocuk onunla tam bir ortaklık, bilinçdışı bir özdeşleşme içindedir. Anne, çocuğun hem fiziksel hem de psişik önkoşuludur. Ben bilinci­nin uyanmasıyla ortaklık yavaş yavaş ortadan kalkar ve bilinç, bilinç­dışıyla zıtlaşmaya başlar, ki bu da bilincin önkoşuludur. Böylece Ben ve anne ayrımı oluşur ve annenin kişisel özellikleri giderek belirgin­leşir. Onun imgesindeki tüm efsanevi ve gizemli özellikler ortadan kalkar ve bunlar, en yakın olası kişiye, örneğin büyükanneye yükle­nir. Büyükanne, annenin annesi olarak anneden daha "büyük"tür. Asıl "büyük ana" odur. Hem bilgelik hem de cadılık özelliklerini taşıdığı sık sık görülür. Zira bir arketip bilinçten uzaklaştırıldığı oranda netle­şerek mitolojik yanı belirginleşir. Anneden büyükanneye geçiş, arke­tipin statüsünün yükseldiği anlamına gelir. Bu durum Bataklar örne­ğinde açıkça görülür: Ölen babanın onuruna verilen kurban müteva­zıdır, sıradan bir yiyecekten ibarettir. Fakat oğulun bir oğlu olduğun­da, baba da artık büyükbaba olduğu için öte dünyada daha saygın bir konuma gelmiştir. O zaman kendisine büyük kurbanlar sunulur. Bilinç ile bilinçdışı arasındaki mesafenin büyümesiyle, büyükan­ne de Büyük Ana konumuna yükselir ve bu imgenin zıt özellikleri ge­nellikle ayrışır. İyi bir peri ve kötü bir peri, aydınlık bir tanrıça ya da karanlık, tehlikeli bir tanrıça ortaya çıkar. Batı antikçağında, özellikle de doğu kültürlerinde zıtlıklar aynı figürde genellikle bir aradadır ve bu paradoks bilinci rahatsız etmez. Tanrı efsaneleri sık sık çelişki­lerle dolu olduğu gibi, bu efsanelerdeki figürler de ahlaken çelişkili­dir. Batı antikçağında gerek bu paradoks gerekse de tanrıların ahlaki çelişkileri insanların tepki ve eleştirilerine neden olmuş, bu eleştiriler sonucunda Olympos'taki tanrılar kumpanyası gözden düşmüş ve fel­sefi yorumlara vesile olmuştur. Bunun en belirgin ifadesi, Yahudi Tanrı kavramının Hıristiyanlıkta reformasyona uğramasıdır: ahlaken müphem olan Yehova tümüyle iyi bir Tanrı'ya dönüşmüş ve tüm kö­tülükler şeytanda toplanmıştır. Batılı insandaki hissetme işlevinin da­ha güçlü olması, Tanrı'yı ahlaken ikiye bölmesini zorunlu kılmışa benziyor. Oysa doğunun ağırlıklı olarak sezgisel olan entelektüel yaklaşımı duygu değerleriyle ilgili bir kararı dayatmadığı için, tanrıl ilk baştaki ahlaki paradokslarını rahatlıkla koruyabilmişlerdir. Bu nedenle de, Kali doğuyu, Meryem Ana batıyı temsil eder. Meryem Ana gölgesini tümüyle yitirmiştir. Gölgesi, popüler imgenin cehen­nemine düşmüş, orada "şeytanın büyükannesi" olarak sakin bir hayat sürmektedir. Duygu değerlerinin gelişimi sayesinde aydınlık ve iyi Tanrı'nın parıltısı muazzam boyutlara ulaşmış, fakat şeytan tarafın­dan temsil edilmesi öngörülen kötülük insanda yer edinmiştir. Bu ga­rip gelişimin başlıca nedeni, Maniheist düalizmden ürken Hıristiyan­lığın tektanrıcılığını vargücüyle korumaya çalışmasıydı. Fakat karan­lığın ve kötülüğün gerçekliği de yadsınamadığı için, bundan insanı sorumlu tutmaktan başka çare yoktu. Şeytanın tamamen ya da nere­deyse tamamen ortadan kaldırılması, eskiden Tanrı'nın bir parçası olan bu metafizik figürün yerini, mysterium iniquatis'in (başarısızlığa uğrayan gizlem) asıl sorumlusu haline gelen insanın almasına neden olmuştur: omne bonum a Deo, omne malum ab homine! Yeni dö­nemde bu gelişim şeytani bir biçimde tersine dönmüştür, kuzu kılığı­na giren kurt etrafta dolaşıp kulaklara, kötülüğün aslında iyiliğin yan­lış anlaşılması, ilerlemenin faydalı bir aracı olduğunu fısıldamakta­dır. Böylece, karanlık dünyanın ebediyen yok edileceği sanılmakta, bunun insanın ruhunu nasıl da zehirlediği kimsenin aklına gelme­mektedir. Halbuki bu tutumla insan kendini şeytana dönüştürür, ki şeytan, karşı konulmaz gücü nedeniyle en inançsız Avrupalıyı bile uygun ya da uygunsuz her fırsatta "Aman Tanrım!" diye haykırtan bir arketipin öbür yarısıdır. İnsan bir arketiple mümkünse asla özdeşleş­memelidir, çünkü bunun sonuçları, psikopatolojiden ve dönemin ba­zı olaylarından da anlaşılacağı üzere, dehşet vericidir.
Sayfa 41 - Metis YayınlarıKitabı okudu
·
61 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.