E Fransızların Aylak Adam’ı bu. Üstünde durduğu sallantılı köprüye değil de etrafına bakanı. Etrafına bakıp nasıl da yalnız olduğunu, ve sonra nasıl da yalnız olduğunu, nasıl ama nasıl yalnız olduğunu fark edip duranı. Ve kadınlar söz konusu olduğunda içinden yarım porsiyon Zebercet çıkaranı
1920’ler..Paris’in yoksul sokaklarında dolanıp duran savaş gazisi Victor Bâton’un tek derdi bir arkadaş bulmak. O’nu arıyor. Gözü yükseklerde değil, hatta kendi kadar umutsuz bir vaka olması daha bile iyi olur. Arkadaşlığın sorumluluğu altında ezilmez o zaman.
Bir arkadaşı olsa, (ah biraz da körolasıca parası) dünya nasıl da yaşanılası olacak belli değil. Lucie Dunois, zalım Hanri Billard, ah be Denizci Neveu, ve Mösyö Lacaze..Fonda çakan şarkı şu:”Ne yaptım ne ettimse, oldurmadım.”
Mütareke yıllarında Avrupa’nın içinde bulunduğu o yeniden başlayamama halini ve kendisini o acınası yalnızlıktan kurtaracak olanı arayıp duran, umutsuz karakterini çok iyi çizmiş Bove. Beckett’e, Andre Gide’ye ilham vermesi boşa değil.
Ama şuraya subjektif bir yorum eklemeden gidemeyeceğim. Karakterin okurun üstünde bıraktığı en büyük etki acıma duygusu. Acıma duygusunu oldu bitti karaktersiz bulduğumdan belki, hem okudum hem rahatsızlık duydum. Ama dedim ya, bu tamamen subjektif bir yorum. Kitaba zeval getirmez. Kaşıklayın.