Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Geleceğimizde İslam Var'dan Alıntılar - 23
İslâm ilminin özel durumu ele alındığında, onu kendi özgünlüğü ve anlamı içinde kavramak için, bu ilmi kendisine hedeflerini çizmiş olan husustan, yani İslâm inancından ayırmamak gerekir. Nitekim onun ruhunu oluşturan canlı güç niteliğindeki İslâm bizzat anlaşılmadan İslâm ilmini anlamak mümkün değildir. İslâm'ın Allah anlayışının kilit taşı olan birlik, yani tevhid prensibi, ilim ile din arasındaki her türlü ayırımı reddeder. Tabiatta her şey Allah'ın varlığının işareti olduğundan, tabiatı bilip tanıma, tıpkı çalışma gibi, bir çeşit duaya, Allah'ın yakınlığına erme çabasına dönüşür. Kur'ân ve hadisler, ilmi o yüzden övüp yüceltir. Dahası, araştırmacılar İslâm dininden olmasalar bile ilmi araştırmanın yapılmasını teşvik eder. İslâm'ın zenginleştirici rolünün ve İslâm'ın yayılması sayesinde her yerde gerçekleşen ilmi yenilenişin izahı işte budur. Hz. Peygamber şöyle buyurmuyor muydu?; İlim talebi için yola çıkan kımse, donunceye kadar Allah yolundadır... Âlimlerin mürekkebi, şehitlerin kanıyla tartılır da, ağır gelir. Olağanüstü bir açık fikirlilikle İslâm ilim çağı, geçmişin bütün büyük kültürlerinin mirasını sistemli bir şekilde özümleme gayretiyle başlar. Bu çağ, Bağdat'ı merkez edinen Abbasilerle birlikte özellikle 750'den sonra başladı. Halife Harun Reşid'in (786-809) Ankara'yı ele geçirdiğinde veya halife Me'mun'un (814-833) Bizans İmparatoru 3. Michel'e (Mişel) karşı zafer kazandığında, her iki halifenin de savaş tazminatı olarak sadece eski elyazmalarının ve Bizans'taki Grek eserlerinin teslimini istemeleri manidardır. Derken Bağdat'ta devasa bir tercüme faaliyeti yürütülür. Sekizinci yüzyıldan itibaren Harun Reşid, her kökenden derin âlim ve dilcileri sarayına celbeder ve onun haleflerinden biri olan Halife Me'mun da bir mütercimler okulu kurar. Bu Akademi önce Yahya ibn Mâsüyeh adlı bir İranlı tarafından yönetildi. Kendisi Cündişapurluydu. Harun Reşid zamanında, ardından da Halife Me'mun döneminde doktor ve mütercimlerin başı olarak çalıştı. O görev kendisinden, bu tercüme ekiplerinin en meşhur yönetici Huneyn tarafından devralındı. Hıristiyan olan Huneyn sadece Hipokrat, Galien ve Dioskorides'in tıp kitaplarını değil, matematikçi, astronom ve tabiat bilginlerinin eserlerini de tercüme etti. Halife Me'mun'un emri üzerine El-Fezâri de, Hint astronomi elkitabını, Brahmagupta'nın Siddhanta'sını Arapçaya aktardı. Müslümanlar daha dokuzuncu yüzyılda Çinlilerden kağıt imal etme tekniğini öğrendikleri için, 800 yılına doğru Bağdar'ta ilk kâğıt fabrikası kuruldu. Müslümanlar sayesinde bu keşfin Batı'da tanınıp bilinmesi, sonra da kullanılmaya başlanması için dört asır beklemek gerekecektir. Bütün İslâm âleminde kütüphaneler çoğalır. 815 yılında, yani Avrupa'nın daha okuma yazma nedir bilmediği bir devirde, Halife Me'mun Bağdat'ta içinde bir milyon kitap bulunan Beytü'l-Hikme/Bilgelik Evi'ni kurar. 891 yılında bir seyyah, Bağdat'ta yüzden fazla halk kütüphanesinin bulunduğunu kaydeder. Onuncu yüzyılda Irak'taki Necef gibi küçük bir şehrin kırk bin cilt kitabı vardır. Merağa rasathanesinin müdürü Nâsıreddin Tüsi, dört yüz bin eserlik bir koleksiyona sahiptir. İslâm dünyasının öteki kutbunda, Müslüman İspanya'da, Kurtuba'daki Halife Hakem'in 10. yüzyılda dört yüz bin cildlik bir kütüphanesi vardır. Oysa bundan dört yüzyıl sonra, Bilge, yani bilgin olarak ünlenen Fransa kralı 5. Charles (Şarl) ancak dokuz yüz kadar kitap cildini bir araya getirebilecektir. Bu arada hiç kimse Kahire'deki Halife Aziz'le aşık atamaz. Çünkü onun kütüphanesinde altı bini matematik ve on sekiz bini felsefe kitabı olmak üzere bir milyon altı yüz bin cilt eser bulunuyordu. Bu kitap aşkı ve eski Pers, Çin, Hint ve Grek kültürlerinin bu ilk özümleme çabası, hiçbir şekilde seçmeci (özgün bir çalışma ortaya koymak yerine başkalarından en iyi gördüklerini derleme) bir nitelik taşımaz. Müslümanlar bu zengin mirası alırlar ve onu kendi dünya görüşlerinin ışığında yenilerler.
46 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.