Gönderi

Jean Piaget bir çocuğun zihin gelişimi konusunda çok çalıştı. Bu konuda tüm hayatı boyunca çalıştı ve birçok gerçeği de ortaya çıkardı: Bir çocuk kendi bedeni ile nesneleri birbirinden ayıramaz. İşte bu yüzden ayak parmağını ağzına sokup onu emmeye başlar çünkü ayırt edemez. Onun kendi ayak parmağı olduğunu, onu emmenin faydasız olduğunu düşünemez. Herhangi bir şeyi yakaladığı gibi onu da yakalar; herhangi bir ayırım söz konusu değildir. Kendi kakasını yiyebilir; bu iyi ya da kötü değildir. Biz "Bu ne pislik!" deriz ama onun için herhangi bir ayırım söz konusu değildir, ne yapabilir? Bunun yüzünden yüzyıllar boyunca Hindistan'da çocuğu taklit etmeye çalışan kişiler yaşadı. Onlar tuvalet ihtiyaçlarını giderdikleri yerde yemek yerler ve aptal insanlar da onlara paramahansa, erişmiş olanlar adını verir. Onlar sadece çocuğu taklit ediyor, çocuk bir ayırım yapamaz ama onlar yapabiliyor; yoksa bunu yapmaya ne gerek vardı? Onlar ayırım yapabiliyor ama kendilerini yapmamaya zorluyor. Buda bunu yapmaz, İsa bunu yapmaz, Krishna bunu yapmaz ama bu sözde paramahansalar onları ülkenin her yerinde görebilirsin kendilerini ayırım yapmamaya zorlarlar. Ama ister ayırım yap, ister kendini yapmamaya zorla, zihin odak olmaya devam eder: Ayırım oradadır ama sen onu bastırıyorsun. Çocuksu bir şekilde davranıyorsun ama masum değilsin. İki bir olduğunda... tıpkı bir çocuk gibi. Çocuk doğduğunda gözlerini açar; bakar ama düşünemez; önce bakış gelir, düşünme onu takip eder. Çocuğun ayırım yapabilmesi için zaman, bazen yıllar gerekir. Çocuk başka bir çocuğun elindeki oyuncağı hemen kapar, sen de ona "Yapma! Bu yaptığın yanlış, o oyuncak senin değil!" dersin. Mülk konusunda bir ayırım yaparsın çünkü bireysel mülk senin inandığın bir kavram. "Bu benim, bu benim değil," diye düşünüyorsun. Çocuk için herhangi bir ayırım söz konusu değildir; oyuncak oyuncaktır. Nasıl olup da o oyuncağa sahip olamadığını anlayamaz: "Eger elim ona erişebiliyorsa, onu tutabiliyorsam, "kavramları halen çok keskin değildir. zaman benimdir." 'Benim' ve 'onun’ kavramları halen çok keskin değildir. Çocuk rüya ile gerçek arasında da ayırım yapamaz. Bu yüzden çocuk sabah uyandığında gece rüyasında güzel bir oyuncak gördüğü için ağlıyor olabilir: "Nereye gitti?" Onun tekrar kendisine geri verilmesini ister. Rüya ile gerçek arasında ayırım yapamaz; herhangi bir ayırım yapamaz. Masumiyeti halen ayırım yapamamasından kaynaklanır. Bilgenin masumiyeti ise ayırım yapmaktan vazgeçtiğinde ortaya çıkar. Yeşilin yeşil, kırmızının kırmızı olduğunu göremediğinden değil, neyin ekmek neyin taş olduğunu ayırt edemediğinden değil; o zihni bırakmıştır. Artık bakışla yaşar, düşünme ile değil. İşte bu yüzden Hindular kendi felsefelerine darshana adını verir. Darshan bakmak anlamındadır, düşünmek anlamında değil, bu yüzden felsefe kelimesini kullanmak doğru bir çeviri değildir çünkü felsefe düşünmek demektir; kelimenin tam tersi anlamdadır. Darshan bakmak, felsefe ise düşünmek anlamına gelir; onlar birbirinin tam tersidir, herhangi bir şekilde birleştirilemezler.
Sayfa 156 - Ganj yayıneviKitabı okudu
·
40 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.