Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

128 syf.
·
Puan vermedi
·
35 saatte okudu
"İntihar, insanın kendi varoluşu üzerine söyleyebildiği son sözüdür." K. Marx Yusuf Atılgan okurken zorlanırım, Aylak Adam gibi bu eseri de beni çok zorladı ancak değinilen konular ve bireyin topluma karşı yaşadığı uyumsuzluk, ana karakterin derin yalnızlığı beni kitaba devam etmeye ikna etti. Yusuf Atılgan, eseri bilinç akışı tekniğiyle yazmış, ana karakter Zebercet’i daha iyi anlamamız için de iç monologlara yer vermiş, bu sayede kahramanın soyut sancıları, somutlaştırılmış. Virginia Woolf da okuduğum için aşırı zorlanmadım ancak daha fazla bilinç akışıyla yazılmış birkaç kitap okunduktan sonra bu kitabı okumak daha iyi olabilir. Romana ismini veren Anayurt Oteli, Manisa’da bulunan Anavatan Oteli’dir. Bu otel romanda da belirtildiği üzere, Tanzimat Fermanı ile aynı yıl, 1839’da konak olarak inşa edilmiş, Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte de otele dönüştürülmüştür. Hacırahmanlı Köyü’nde yaşayan Atılgan, çiftçilik yapan babasının işinin sürekli Manisa’ya düşmesinden dolayı, birçok kez bu otelde konaklamıştır. Oteli işleten baba ve oğul, babasının eski iş arkadaşlarındandır. Kendisi bu konu hakkında şu ifadeleri kullanmıştır: “Bir gün bu oteli yazma isteği doğdu içime. O sıralar arkadaşlarla Ödemiş/Birgi’ye gideceğiz. Gece Aydın’da bir otelde kaldık. Bir otel işte. Kapıdan giriliyor. Karşıda yukarıya çıkan bir merdiven var. Kâtibin yeri de bu merdivenin altında. Önünde bir küçük masa. Gece arkadaşımla konuşurken ‘Yahu,’ dedim, ‘bu adamın buradaki hayatı ne olabilir?’ ‘Merdiven altında oturan bir adam. Nasıl bir adamdır bu?’ Üstelik benim bunaldığım zamanlar. Anavatan Oteli ile bu durumu birleştirdim, kendi ruh durumumu da yansıtmaya çalıştım. Bu roman çıktı.” Anayurt Oteli'nde baş karakterimiz Zebercet ve işletmeciliğini yaptığı Anayurt Oteli'nde yaşanan olaylar, kalan müşteriler ve hepsinin Zebercet üzerinde bıraktığı izler anlatılıyor. Eserde varoluşçuluk teması güçlüdür. Zebercet'in yabancılaşması, kendi kimliğini arayışı ve anlam arayışı, romanın temel konularını oluşturur. Topluma karşı yabancılaşma Atılgan’ın eserlerinin genelinde ana tema olarak karşımıza çıkar. Zebercet aslında ruhsal bir bunalımdadır ve kitap ilerledikçe bunu daha derinden hissederiz. Kitap bu yönüyle psikolojik bir roman özelliği de taşıyor. Eserin ana kahramanı Zebercet’in çocukluğundan gelen psikolojik rahatsızlığı onu zamanla toplumdan tamamen soyutlar. Zebercet her şeyi hayal dünyasında yaşar. Onun saplantılı ruh dünyası hatta hayalleri bile karmaşıktır. Ayrıca Zebercet’in etrafındaki diğer insanların da ilginç ve acıklı hayat hikâyeleri vardır. Atılgan bu olayların hepsini birbiri üzerine koyarak kitabına devam eder. Zebercet'in hayatı çok düzenlidir, günlük işleri bellidir. Ayrıca gündelik olaylardan çok etkilenen hassas bir kişiliktir. Bunun nedenlerinden biri olarak annesinin yaptığı birkaç düşükten sonra erken doğum sonucu dünyaya gelmiş olması ve aile arasında da alay konusu olmuş olması sayılabilir; ''Şimdi pişer yemek sabret biraz. Ne oğlan! Karnımda bile sabredemedi dokuz ay.'' (syf. 17) Zebercet okumamış, ailesinden devraldığı oteli işletmeye devam etmiştir. Hayatı hayal kırıklıklarıyla doludur. İnsanlarla arkadaşlık ilişkileri kuramaz, duygusal bağ yaşayamaz. Hiç evlenmemiş, arkadaş edinmemiştir. Sosyal hayatı otele girip çıkan müşterilerden ibarettir. Üstüne otele giren müşteriler de problemli karakterlerdir, takip ettiği emekli subay kendi kızını öldürmüştür, müşterilerden genç bir adam daha ilk gecelerinde karısını öldürmüştür, otelde işe aldığı ortalıkçı kadın evlendiğinde bakire olmadığı anlaşılmış ve sonrasında kocası tarafından kovulduğu için yaşlı bir adama verilmiştir. Eserde toplumdan dışlanan karakterler çoğunluktadır, Zebercet de ortama uyum sağlayamayan kişilerdendir. Hiç evlenmemiştir. Sadece hayatında birisini istediği için ortalıkçı kadına da yönelmiş ancak aralarındaki ilişki asla duygusal bir paylaşıma dayanmamıştır. Öyle ki Zebercet hemcinslerine de yönelmiş ancak karşı taraftan beklediğini bulamayınca o tarafta da kendine yer bulamamıştır. “Altı adım sonra bakarım; gene oradaysa çağırırım. Bir… beş, altı… yedi, sekiz, dokuz, on. Durup baktı: oğlan yoktu.” Bir gün Ankara treniyle gelen bir kadına ilgi duymaya başlar. Bir gün, kadın geri döneceğini söyleyerek ücreti ödemeden otelden çıkar gider. Zebercet, kadını beklerken gittikçe değişmeye başlar. Olup olmadığı dahi belli olmayan bıyığını farklı bir berbere kestirir, üstüne yeni kıyafetler alır ve kendisine çekidüzen vermeye başlar. Ayrıca onun kalmış olduğu odaya girerek onunla konuştuğunu, ilişkiye girdiğini hayal eder. Ancak kadın bir daha geri dönmez. ''Gelmeyecekti anlaşılan. Ne bekliyordu bu kadından ya da bir kadından?'' (syf. 98) Yaşamı boyunca hep kaybetmesi onun toplumla çatışma yaşamasına neden olur. Yaşadığı psikolojik baskı sonucunda oluşan ruh hâli onu büyük bir hataya götürür ancak bu hatayı çok da ciddiye almaz, saklamaya bile gerek duymaz. Tek düşüncesi bundan sonra neler olacağını bilmemenin verdiği belirsizliktir. Kitapta birey-toplum, erkek-kadın çatışmalarına çok yer veriliyor. Eserde bulunan kadınlar incelendiğinde onların genel olarak fiziksel özellikleri ile yer alır, mesela Ortalıkçı Kadın çok güzel değildir Ankara treni ile gelen kadın ise fazlasıyla güzeldir. Eserde kadınlar, sadece bir cinsel obje, anne, temizlikçi kadın yönleriyle ön plana çıkartılıyor. Bu durum dönemde kadına verilen değere yönelik yazarın olumsuz bir eleştiri yaptığını gösterir. Çünkü eserde erkek egemen bir toplumdan bahsedilmektedir. Kadınlar sürekli yardımcı rolleri ile var olmaktadırlar. Yazar böylelikle dönemin anlayış şeklini de eleştirmiştir. Birey-toplum çatışmasına geldiğimizde, sosyal fobinin nelere sonuç açabileceği gözler önüne seriliyor. Zebercet sosyal fobisi bulunan bir karakter ve bu durum sonucunda şiddet eğilimi ortaya çıkıyor, cinayete, intihara sürükleniyor. Çevremizde bu sorunlarla boğuşan insanlar varsa eğer, umarım hiç yoktur, bu insanlar konusunda özverili olmamız gerektiğini de yansıtmış. Çünkü soyal fobi çözümü olan bir durumdur ve biz fark edip el uzatırsak, o güzel hayata dokunarak onu çok daha güzel yerlere yönlendirebiliriz. Kitap ne kadar zorlasa da çok iyi zamanlı bilinç akışı geçişleriyle yazılmış ve ince ince işlenmiş psikiyatrik detaylar barındırıyor. Baştaki fazla cinsel detaylar, kasvetli anlatım beni fazlasıyla rahatsız etse de ben Zebercet'i dışlamak yerine ona acıdım. Çünkü kendisinin de defalarca tekrarladığı gibi;“ne ölü,ne sağ.'' bir adamdı. Hepimiz bir miktar Zebercet değil miyiz? Kitap, 2008 yılında "müstehcen içeriği dolayısıyla" Millî Eğitim Bakanlığı’nın “100 Temel Eser” listesinden çıkarılmış. Ayrıca kitabı araştırırken şöyle çok güzel bir detaya denk geldim, aynı şekilde aktarıyorum: ''Aylak Adam’daki B. karakteriyle kendisini özdeşleştiren genç tiyatro oyuncusu Serpil Gence, bu düşüncelerini Atılgan’la da paylaşır ve aralarında mektuplaşmalar başlar. Önceleri yazar-okur mahiyeti taşıyan bu mektuplaşmalar, yerini iki aşık gencin birbirlerine yazdığı aşk mektuplarına dönüşür. En nihayetinde, Atılgan, Anayurt Oteli’ni bu hanımefendiye ithaf eder ve tam üç yıl sonra evlenirler. Kimilerine göre, bu romanda, yalnızca birbirine aşık bu çiftin anlayabileceği unsurlar bulunur. Yalnızca onların çözebileceği şifreler…''
Anayurt Oteli
Anayurt Oteli
Yusuf Atılgan
Yusuf Atılgan
Anayurt Oteli
Anayurt OteliYusuf Atılgan · Can Yayınları · 202329,9bin okunma
·
580 görüntüleme
Emre Gündaş okurunun profil resmi
Zihninize sağlık son dönemde okuyup en beğendiğim bir incelemelerden diyebilirim🙏🏼🌟
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.