Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Her geçen gün oraya çıkan bu kadını tanımaya çalışıyorum. Ne ister? Ne sever? Onun yaşamı nasıl olmalı? O kadar bağlantımı kaybetmiştim ki kendimle, bu aymış kafamla, huzur, dinginlik ve hatta neşe hissederek kendimle vakit geçirmek büyük bir yenilik benim için. Yepyeni ve çok sağlam bir dost edindiğimi fark ediyorum. Birlikte vakit geçirmekten giderek daha çok hoşlandığım bir dost, ne yaparsak yapalım birlikte keyif aldığım bir dost. Yalnızlık kavramı ne denli palavra bir dram malzemesiymiş yine zihinde yaratılan. Yalnız olamaz ki insan... Hep kendi ile bir, kendi ile birlikte. Büyük bir farkındalık bu benim için. Sistem herkes için, herkesin 'ol' dediğini oldurmak için işliyor zaten. Kendine veremeyeceğin hiçbir şey yok bu yaşamda. Oysa hep dışarıda arıyoruz, dışarıdan bekliyoruz ve maalesef öylesine zannettiğimizin tam tersine bir düzen ki bu, kendimiz de olmadığına inandığımız bir şeyi, kendimizde bulamadığımız bir şeyi dışarıdan mümkün değil alamıyoruz ve başkasına da veremiyoruz. Nasıl verebilirim ki bende olmadığına inanıyorsam? Bu tespitim, benim neden hiçbir gerçek ilişkim olamadığınıda da çok güzel açıklıyor. Kendimle en ufak bir ilişkim yoktu ki. Aksine bir dakika bile yüzleşmek, kendimle birlikte vakit geçirmek istemediğim biriydim. Kendimden ölesiye bir kaçış. "Yalnızım," dediğim zamanları bu denli bir korku filmi gibi yaşamam, hep dışarıya bakıp bir kurtarıcı beklemem, kendimden hemen kaçmak için yer yer içki, bol duman, lüzumsuz ortamlar, lüzumsuz ilişkiler ya da lüzumundan fazla çalışmak gibi çözümlere can havliyle sarılmam hep bunlardanmış. Benim en büyük korkum, kendimmiş. Oysa kendinden kaçabilir mi insan? Hele zihni bir yandan, o kendi zannettiği korkuluğu her an parlatmak için çalışıyorsa. Bütün bir insanlık kaçmaya çalışıyor oysa... haplar, uyuşturucular, bilgisayar oyunları, alışveriş neler neler. Hayretle fark ediyorum. Ben de kaçtım ölesiye. Hep dışarıdan yardım bekledim kurtulabilmek için bu korku filminden, hep dışarıya bel bağladım. Kimse tabi ki kurtaramadıkça beni benden, giderek her anımı etrafı suçlama ya da istediklerimi onlara yaptırabilmek için türlü numaralar kurgulamak ile geçirdim. Öylesine bir kendilik nefreti ki bu kendini görmemek, kendinle olmamak için her fırsatın değerlendirildiği bir kendinden kaçıştan ibaret yapıyor günleri, geceleri. O an Ma'nın ne yaptığı da çok netleşiyor. Kolumdan tuttuğu gibi beni, yönümü tam tersine çevirdi. Gözlerimin ta içine bakmamı sağladı. Orada gerçeğimi görebilmeye başladıktan sonra zaten o korktuğumun bir balon olduğunu görebilmeye başladım. O zaman "gerçeğim" diye adlandırdığım bu zengin, verimli, muhteşem olasılıklar barındıran tarlaya girebilmeye, oraya buraya dikilmiş korkulukları temizlemeye ve bu varoluşun özelliklerini keşfedebilmeye başladım. Şimdi ise onunla neler yetiştirebileceğimi, kendime ve etrafa neler sunabileceğimi bulma ve deneyimleme sürecine yaklaşıyorum ve bundan da geçeceğim biliyorum. O gün deniz kenarında, o kayanın üzerinde, kendime özgürleşme sorumluluğunu aldım ben. Yaşam yönümü eskinin tam tersine çevirerek ölesiye kaçtığım bu kadının gerçeğini görebilmeye, onu anlamaya ve kendisi olmayı deneyimlemesine izin vermeye çalışıyorum. Bilincin tasarım ile uyumlu hale gelmesi dedikleri olsa gerek bu. Öyle ya, bilinç Mina olmaya geldiği bu yaşamda zihinle özdeşleşme yanılgısına düştüğünde ortada bir Mina kalmıyor ki. Kim olduğu tanımlanamayan bir çakma kimlik dolaşıyor ortada. Hep aynı şeyleri döne döne yaşayan bir hayalet. Nasıl aynıyı yaşamasın ki? İnanılan düşünceler aynı ise, oluş aynı ve dolayısıyla olasılıklar evreninden çekilen deneyimler aynı. Ne kadar uğraşsan da sözde, gelinen nokta hep aynı. Kendilik nefreti de her başarısızlıkla, her aynı noktaya dönüşle, her kendini bağlayan görünmez zincirlerden kurtulamayıp acı ile kıvranışla daha da çok artıyor. Kendini bilebilmek öylesine düşük bir ihtimal ki bu tuzağa düşmüş insanoğlu için... Kendini bil! Böyle denmiş, önerilmiş asırlar önce. Tabii ya! Hangi seviyeden bakarsak bakalım, kendini bilmekten öyle uzak yaşıyor ki insan. İnsan olmak ne demek? Hiç bunu sorguluyor muyuz? Ne benzersiz insan tarafımızla ve tasarım özelliklerimizle bu yaşama katacaklarımızı sunabiliyor ne de oluşumuzla deneyimleyebiliyoruz seçtiğimiz bu muhteşem yolculuğun bilinç olarak. "İnsanoğlu" denmiş dilimizde, ama ben bunu "insan oluş" diye düzeltmek isterdim. Her insan demek istediğimizde, insan olabilmek gerektiğini hatırlayalım diye. Bu konu giderek netleşiyor içimde. Bugünlerde ben kendimi keşfediyorum. Bilincimle tasarımımın birlikteliğini yakalamaya, insan olmaya başlamaya gayret ediyorum.
Sayfa 251Kitabı okudu
·
102 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.