Hüsnü arkan’ın –aynı sesinin güzelliği gibi /edebi haz veren cümleleride yansıtmış romana…
*
Heyecan dolu bir gençliğin;
Sürgünlerle geçtiği bir insandan geriye kalan büyük acılar ve tarifsiz yıkımlar Umudun, yokluğun ayrılığın, kavuşamamanın anlatıltığı toplumsal vicadanı alt üst eden savaş yılları.
*
Palandöken, Erzurum, Sarıkamış [doğu cephesindeki] gerek Rus, gerekse Osmanlı askerlerinin zor koşullarda; hayvanlarla peksimetlerini paylaşanlar, henüz ölmüş, amele mangalarının gömmesi için şosenin kıyısına bırakılmış, çarığı, kaputu yağmalanmış, ağızları, gözleri açık kalmış erler; atıştıran kar, tipiye dönen kar, kağnıların ezgisi, moraran ayaklar, kış savaşları.
*
Nesibe’den geriye kalan yedi yaşında oğlunu, anne ve babasını geride bırakarak Osmanlı askeri olarak doğu cephesinde, bir veteriner olarak savaşa katılır; Ruslara esir düşer, esirlikten sonra orada başka bir aile hayatı yaşar… Yüz küsur yaşlarında yeniden baba Ocağına altı aylığına gelir üç- dört kuşak torunlarını görüp yaşadığı yerleri yâd eder…
*
En çok ta Abdülhalim beyin genç yaşta yitirdiği hanımı Nesibe ye [varmış ]gibi yazdığı şiirsel mektuplar insanı başka bir ruh dünyasını sürüklüyor.
Spioller…
Ve-
Bir adam, çamların altındaki kırık aynaları sürüp çöp torbasına dolduruyor. s290
Okura hümanist bir kurguyu gerçek ve yumuşak bir dille sunuyor.
Akıcı, [yormayan] bir üslupla yazılmış güzel bir roman.