Ben bu kurtuluş özlemimi 1964 yılında,
Dinsin dinsin benim çağdaş olmayan iğrenç yüzüm
diyerek ifade etmeye çabalamıtım. Şimdi bakalım şu modern insanlar arasında yalnızlık çekenlere... Onlar için var mı yalnızlık? Yahut yalnızlık denilen şey sahiden var mı? İnsanların yalnızlık dedikleri şey, adını koymaya çekindikleri ya da artık adını bile unuttukları bir başka şey mi acaba? Dağ başındaki çoban, ormandaki avcı, bulundukları yerde insan olarak tek başına kaldıkları halde "yalnız" değiller; insanlardan uzak yaşamayı bile isteye seçmiş bir kimseye yalnızlık içinde değil de "inzivada" diyoruz. Buna karşılık, büyük şehirlerde çok sayıda benzerleriyle birlikte, onlarla yanyana yaşayan insanların, her günkü sıkı ve birbirine bağımlı ilişkiler içine gömülmüş insanların yalnızlık içinde olduğunu söyleyebiliyoruz. Öyleyse yalnızlık adını verdiğimiz şey, insana dışından gelen bir şey değil. İnsan, yalnızlığı içinden türetiyor, insanların içini kaplıyor yalnızlık. Bu açıdan bakılınca,
Ne yanar kimse bana ateş-i dilden özge
Ne açar kimse kapım bad-ı sabadan gayrı
diyen Fuzuli'nin değil de,
Ey yalnızlık, benim yegane yoldaşım!
diyen Antonio Machado'nun gerçek anlamıyla yalnızlık içinde olduğunu anlıyoruz.