Size yalnızlığı kim öğrettiyse yanlış öğretmiş. Yalnızlık öyle soslanacak, hava atılacak, caka satılacak, sağda solda parlatılıp satılacak bir şey değildir. Şikayet edilecek bir şey değildir, övünülecek bir şey de değildir.
Seçilmiş yalnızlık diye bir şey olmaz. Yalnızlık dediğin içine düştüğündür, itildiğindir. Öyle bir lüksmüş gibi "abi ben yalnızlığı tercih ettim, her şeyden uzaklaşıyorum" diyerek yalnız olunmaz, yanızlığın ne olduğunu anlayamazsın. Bir durum, bir olay, bir şey sonrası içine sertçe düştüğündür yalnızlık. Derin karanlık bir kuyu gibidir, çıkmak istersin. Orada kalmak canını yakar, psikolojik olarak çok zorlar seni.
Yalnız kaldığında en korkunç şeye denk gelirsin, kendine... Ve insan kendisinden kaçmaya meyillidir. Özellikle öyle itildiğin, içine düştüğün karanlık izole bir kuyudan.
Çevrendeki insanlar yüzünden olmadığın biri gibi davranmaya zorlandığını hissettin mi? Eğer böyle hissettiysen o kuyuya düşmene çok az kalmış demektir ve aynı zamanda daha önce hiç düşmedin demektir.
Düşmedin demektir... Çünkü düşmüş olsaydın kendini tanırdın, korkmazdın. Gerçek yalnızlığın ne demek olduğunu çok iyi bilirdin. İnsan öyle bir kuyuda, kendiyle baş başa kaldığında, öğrenir. Kendisinin kötü yanlarını görür. Nasıl bir canavar olduğunu, karakterinde hoş olmayan ne gibi şeyler olduğunu fark eder. O karanlık kendinin bile kendinle ilgili istemediği şeyleri vurur suratına. Çünkü herkesi kandırabilirsin hatta kendini bile kandırabilirsin günlük hayatın keskin yoğunluğunda ama o düştüğün kuyuda değil. Orada her şey gerçektir, her şey sakindir ve kaçamazsın. Kabullenmen gerekir bazı şeyleri. O yüzden normalde kendinle ilgili kafanı çevirdiğin ne varsa bakman, görmen ve düzeltmen gerekir. Ancak o zaman hayalindeki adama/kadına evriltebilirsin karakterini. Kendini sevmeyi başarabilmek böyle bir yolun sonunda yatar. Kendini ışıltılı renkler altında değil, zifiri karanlıkta inşa edebilirsin sadece.
İşte yalnızlık böyle bir şeydir. Konuşmayı unutmamak için kendine kendine konuşmaktır. Hiç düşmemiş bile olsan, o kuyuya düşmüş birine denk geldiğinde hissedersin onda bir farklılık olduğunu. Belki anlamlandıramazsın ama. Onun neden böyle olduğunu merak edersin. Seni cezbeder onun bu çözümlenemeyen duruşu. Çünkü anlamlandıramasan bile. Kendi içindeki karanlık hisseder o kişinin zifirini. Tanıdık gelmez belki ama yabancısı da olmazsın.
Gerçekten yalnız kalacağın güne kadar: gerçekte olmadığın biri gibi, içinde boşluklarla dolaşırsın hayatta. Çünkü önemli olan olgunlaşmak değildir. Herkes olgunlaşır. Önemli olan gerçek bir karakter olabilmektir. Aslında olduğun kişiyi bulmak için, kendinle çok zor vakitler geçirmen gerekir. Tek başına.