Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

_Hiçbir şey söylememek amacıyla sürekli konuşuyorlar. Öfkeli sözlerle tatsız gerçeklerin üzerini örtme çabasından başka bir şey değil bu. Cüretli iddialar, politik ajitasyonlar, eşi benzeri görülmemiş anlamsız düşüncelerle iflah olmaz insanlar. _Söylenenler sürekli tekrarlanırsa artık kanıta ihtiyaç kalmadan kesin gerçek olarak kabul edileceğine inanılıyor. Düşüncelerin kanıtının da kendi içlerinde olduğunu iddia ediyorlar ama bundan daha boş ve yüzeysel bir düşünce olabilir mi? (Oportünist burjuva sosyalistleri hakkında) _İnsanlar, üstlerine giydikleri göz alıcı üniformalara, kendi kendilerine yakıştırdıkları etkileyici ünvanlara göre değil de, sergiledikleri davranışlara ve gerçekte neyin propagandasını yaptıklarına göre değerlendirilecek olurlarsa; "eleştiri özgürlüğü'nün sosyal demokrasi içindeki oportünist akımın özgürlüğü, sosyal demokrat partiyi bir demokratik reformlar partisine dönüştürme özgürlüğü, sosyalizme burjuva düşünceler sokma özgürlüğü anlamına geldiği açıkça görülecektir. Gözlerini kasten kapatmayan birinin, sosyalizm içindeki bu yeni "eleştirel" akımın, oportünizmin yeni bir türevinden başka bir şey olmadığını görmemesi olanaksızdır. _Gerçekte, "eleştiri özgürlüğü" kendini hemen yalnızca her türlü eleştiriden yoksunluğa değil, genel olarak bağımsız bir yargı geliştirme yoksunluğuna da indirgedi. Rus Bernsteincılığı konusunda, gizli bir hastalıkmışçasına sessiz kalan aynı Raboçyeye Dyelo, bu hastalığın tedavisi için, hastalığın Alman tipine karşı en son Alman reçetesini olduğu gibi kopya etmeyi öneriyor! Eleştiri özgürlüğü yerine, kölece, daha da kötüsü, maymunca taklitçilik! _Özgürlük, ulu bir sözcüktür; ama sanayi özgürlüğü bayrağı altında en yağmacı savaşlar yürütülmüş, çalışma özgürlüğü bayrağı altında emekçiler iliklerine dek soyulmuştur. "Eleştiri özgürlüğü" kavramının bugünkü kullanımı da böyle sahte bir içerikten ibarettir. Bilimi ilerlettiklerine gerçekten inanan insanlar, eski görüşlerle birlikte yeni görüşlerin özgürlüğünü değil, eskilerin yerine yeni görüşlerin konmasını isterler. Günümüzdeki "yaşasın eleştiri özgürlüğü!" bağırtıları boş fıçı masalını fazlasıyla anımsatıyor. _Küçük bir grup insan ellerini birbirine sıkıca kenetlemiş, sarp ve zorlu bir yolda ilerliyoruz. Dört bir yanımız düşmanlarla çevrili ve hemen her zaman ateş altında yürümek durumundayız. Özgürce aldığımız karar doğrultusunda tam da düşmanla mücadele etmek amacıyla ve sakinlerinin, ayrı bir grup olarak birleşerek uzlaşma yolunu değil de mücadele yolunu seçtiğimiz için, baştan beri bizi azarlayıp duran komşu bataklığa düşmernek amacıyla bir araya geldik. İşte şimdi içimizden bazıları bağırmaya başlıyor: O bataklığa gidelim! İnsafa davet edildiklerinde itiraz ediyorlar: Ne kadar da geri insanlarsınız! Sizi daha iyi bir yola çağırma özgürlüğümüzü utanmadan nasıl reddedersiniz! -Ah, evet beyler, sadece çağırma özgürlüğüne değil, dilediğiniz yere, bataklığa bile gitme özgürlüğüne sahipsiniz! Dahası, layık olduğunuz yerin tam da bataklık olduğu düşüncesindeyiz ve oraya taşınmanızda size elimizden gelen yardımı yapmaya hazırız. Yeter ki elimizi bırakın, yakamıza yapışmayın ve ulu özgürlük sözünü kirletmeyin; ne de olsa bizler de istediğimiz yere gitme "özgürlüğüne" sahibiz; sadece bataklıkda değil, yönlerini bataklığa çevirenlerle de mücadele etme özgürlüğüne sahibiz! ****** _Rusya'nın başlıca ayırt edici özelliği, ortak düşmana (ömrünü tamamlamış sosyo-politik dünya görüşüne) karşı mücadele etmek için ortak bir bayrak altında birleşmesiyle karakterize olmasıdır. Biz legal Marksizmden söz ediyoruz. Bu, genel olarak bir süre önceye kadar kimsenin mümkün bile göremediği son derece özgün bir olguydu. Otokrasiyle yönetilen bir ülkede basının tamamen köleleştirilmesiyle birlikte, politik hoşnutsuzluk ve protestonun en küçük filizlerinin bile ezildiği umutsuz politik bir gericilik döneminde, devrimci Marksist teori birden, Ezopvari, ama "ilgilenen" herkesin anlayacağı bir dille sansür altında bulunan yazında kendine bir yol açar. Yalnızca (devrimci) Narodnaya Volya'cılığın teorisini tehlikeli saymaya alışmış olan ve onun kendi içinde nasıl bir evrim geçirdiğini de her zamanki gibi fark edemeyen hükümet, bu akıma karşı yöneltilen her türlü eleştiriden hoşnut oluyordu. Hükümet olup bitenin ayırdına varana, beceriksiz sansürcüler ordusu ile jandarmalar, yeni düşmanı tespit edene ve üzerine çullanıncaya kadar, epey zaman geçti. Ama bu süre zarfında Marksist kitaplar birbiri ardına yayımlandı, Marksist dergiler ve gazeteler yayın hayatına başladı, hemen herkes Marksist oldu, Marksistler pohpohlandı, iltifata boğuldu; yayıncılar Marksist kitapların görülmedik şekilde artan satışlarından büyük sevinç duydular. _Credo, bir protesto, bir inançtır ve "ekonomizm"e karşı öyle mükemmel bir silahtı ki, "Credo" olmasaydı, onu icat etmek gerekecekti. "Credo" icat edilmedi; fakat onu yazanların iradesi dışında, hatta belki de onların iradesine rağmen yayımlandı. En azından, yeni Programın gün ışığına çıkanlmasına katkıda bulunan bu satırların yazan, konuşmacıların kaleme aldıklan görüşlerinin özetinin kopya edilerek "Credo" etiketiyle dağıtılmasından ve hatta bir protestoyla birlikte yayımlanmasından ötürü yakınmalar ve kınamalar duymak durumunda kaldı! _Eleştiri özgürlüğü yandaşlarının sergilediği bu eleştiri korkusu, sadece kurnazlıkla açıklanamaz (kuşkusuz, zaman zaman kurnazca davranmaktan da geri kalınmıyor: Yeni bir akımın henüz körpe filizlerini ihtiyatsızlık gösterilerek karşıtların saldırılarına maruz bırakmak akıllıca olmaz!). Hayır, "ekonomistlerin" çoğunluğu ("ekonomizmin" doğası gereği olması gereken de budur), her türlü teorik tartışmaya, fraksiyonel görüş ayrılıklarına, geniş politik sorunlara, devrimcilerin yeniden örgütlenmesi planına vb. içten bir antipatiyle bakmaktadır. _Bizim sorunumuz işçi hareketidir; geri kalan her şey kuramcıların fantezileridir. Tüm bu abartılı ideolojiler, yurtdışına atılmalı be ortak düşmana karşı birlik olunmalı. _Oportünizme sadece sözde değil, gerçekten karşı çıkmak isteyenlerin görevi ne olmalıydı? Birincisi, teorik çalışmanın yeniden başlatılmasını sağlamak gerekiyordu; böyle bir çalışma olmaksızın hareketin başarıyla büyümesi olanaksızdı. İkincisi, kafalarda derin bir bozuşmaya yol açan legal "eleştiri"ye karşı etkin bir mücadele vermek gerekiyordu. Üçüncüsü, programımızı ve taktiğimizi bilinçli veya bilinçsiz olarak her türlü küçümseme çabası teşhir edilerek ve çürütülerek, pratik hareket içindeki kafa karışıklıkları ile yalpalamalara karşı etkin biçimde karşı çıkmak gerekiyordu. ****** _Eğer demokrasi, özünde, sınıf egemenliğinin ortadan kaldırılması demekse, o halde bir sosyalist bakan, sınıfların işbirliği üzerine söylevlerle bütün burjuva dünyasını neden büyülemesin? _Sosyal demokrasinin içinde iki akımın ortaya çıktığı, bu iki akım arasındaki çatışmanın kimi zaman parlayıp alevlendiği, kimi zaman sönümlendiği ve etkili "ateşkes kararları”nn külleri altında için için yanmaya devam ettiği, kimse için bir sır değildir. "Eski, dogmatik" Marksizme karşı "eleştirel" tutum alan bu "yeni" eğilimin özünün ne olduğunu yeterli açıklıkta Bernstein ifade etmiş, Millerand da göstermiştir. Sosyal demokrasi, bir toplumsal devrim partisinden toplumsal reformların demokratik partisine dönüşmeliymiş. Bu politik talebi Bernstein, bir batarya dolusu birbirine oldukça iyi uydurulmuş "yeni" argüman ve değerlendirmelerle çevreledi. Sosyalizmin bilimsel olarak temellendirilebilirliği, materyalist tarih anlayışından hareketle gerekliliği ve kaçınılınazlığının kanıtlanabilirliği yadsındı; yoksulluğun, proleterleşmenin arttığı ve kapitalist çelişkilerin keskinleştiği gerçeği yadsındı; "nihai hedef' kavramı bile temelsiz ilan edildi ve proletarya diktatörlüğü düşüncesi tümden reddedildi. Liberalizm ile sosyalizm arasındaki ilkesel karşıtlık inkar edildi; katı demokratik, çoğunluğun iradesine göre yönetilen bir topluma sözümona uygulanamaz olan sınıf mücadelesi teorisi reddedildi vb. Böylece, devrimci sosyal demokrasiden burjuva sosyal reformluğuna doğru kesin bir sapma talebine, Marksizmin bütün temel düşüncelerinin burjuva eleştirisine doğru aynı kesinlikte bir sapma eşlik etti. Bernstein'ın teorik eleştirisi ve onun politik emelleri birileri için halen açıklık kazanmamış idiyse, Fransızlar yeni yöntemin somut bir biçimde sergilenmesini sağladılar. Fransa, bu kez de eski şanına sadık kalarak "tarihsel sınıf mücadelelerinin, her defasında başka hiçbir yerde olmadığı kadar, kesin sonuca ulaşana dek sürdürüldüğü ülke" olduğunu ispatladı. Fransız sosyalistleri teoriyle uğraşmak yerine, doğrudan eyleme geçtiler; Fransa'nın demokratik açıdan daha gelişkin politik koşulları, bütün sonuçlarıyla birlikte hemen "pratik Bernsteincılığa" geçiş yapmalarına olanak sağladı. ****** _Jakobenler (Radikal devrimciler – Özgürlük dostları) _Jirondenler (Krala yakın burjuva) _Devrimci proletarya saflarındaki iki akım (devrimci ve oportünist akımlar) ile 18. yüzyılda devrimci burjuvazi saflanndaki iki akımın ("Dağ" diye bilinen jakoben!er ile jirondenler karşılaştırılması yapılmıştı. Başyazıyı yazan Plehanov' dur. Bugüne değin Kadetler ve Menşevilder, Rus sosyal demokrasisi içindeki "jakobencilik"ten söz etmeyi pek sevmişlerdir. Ancak Plehanov'un bu kavramı ilk kez sosyal demokrasinin sağ kanadına karşı kullanmış olması, bugün nedense ya gizlenmekte ya da unutulmaktadır. _Bizce diye yazıyor Raboçyeye Dyelo'nun editörü B. Kriçevskiy, "sosyal demokrasi saflannda Dağ ve jironden hakkında söylenenler genel olarak yüzeysel tarihsel bir benzetmeden öte bir şey değil ve bir Marksistin ağzında son derece tuhaf bir şekil alıyor: Dağ ve Jironden, ideolojik tarih yazıcılarının sandığı gibi farklı anlayışları ya da düşünsel akımları temsil etmiyorlar; tam tersine farklı sınıf ya da tabakaları temsil ediyorlar. Bunlar bir yanda orta burjuvazi, diğer yandaysa proletarya ile birlikte küçük burjuvazidir. Ne var ki modern sosyalist hareket içinde sınıf çıkarlarının bir çatışması yoktur, o, en iflah olmaz Bernsteincılar dahil bütün türevleriyle birlikte proletaryanın sınıf çıkarlarının, proletaryanın politik ve ekonomik kurtuluşu için verdiği sınıf mücadelesinin zemininde durmaktadır." ****** _En iflah olmaz Bernsteincıların dahi, proletaryanın politik ve ekonomik kurtuluşu için sınıf mücadelesi zemini üzerinde durduklarına dair görüş neye dayandırılmaktadır? Bilinmiyor. _En iflah olmaz Bernsteincıların kendileri hakkında söylediklerini yinelerse, iddiasının kanıt gerektirmeyeceğini sanıyor. Ama bütün bir akıma dair bu yargının, o akımın temsilcilerinin kendileri hakkında söyledikleri üzerine kurulmuş olmasından daha "yüzeysel" bir şey düşünülebilir mi? Bunu izleyen, parti gelişiminin birbirinden farklı, hatta taban tabana karşıt iki türü veya yoluna dair "ders"ten daha yüzeysel bir şey düşünülebilir mi? Deniliyor ki, Alman sosyal demokratları tam eleştiri özgürlüğünü kabul ediyor ama Fransızlar etmiyor ve tam da onların örneği "hoşgörüsüzlüğün" ne kadar "zararlı" olduğunu gösteriyor. _Kötü bir barışın iyi bir kavgadan daha iyi olup olmadığı tartışılabilir. _Parti içi mücadeleler, bir partiye tam da güç ve canlılık katar, bir partinin zayıflığının en büyük kanıtı bunların kaybolması ve keskin ayrım çizgilerinin körelmesidir; bir parti kendisini arındırarak güçlenir. (Marx’a yazılan bir mektuptan) _Soru ve onu olumlayan yanıt, meseleye fazlaca düz yaklaşan kimselerden geliyor zaman zaman. Fakat onlar tamamen haksızlar. Ancak kendine güveni olmayanlar, güvenilmez insanlarla bile olsa geçici ittifaklara girmekten korkar ve hiçbir politik parti bu tür ittifaklar olmadan var olamaz. _Marksistlerin çoğunluğunun istisnasız geçiş yaptığı Bernsteincılık ve "eleştirel" akım, Marksizmi kabalaştırarak, toplumsal karşıtlıkların törpülenmesi teorisini vaaz ederek, toplumsal devrim ve proletarya diktatörlüğü fikirlerini saçmalık olarak ilan ederek, işçi hareketini ve sınıf mücadelesini sendikalizme ve küçük, adım adım reformlar uğruna "gerçekçi" mücadeleye indirgeyerek sosyalist bilinci yozlaştırmaktaydı. Bu, sosyalizmin bağımsızlık hakkını, dolayısıyla da varolma hakkını yadsıyan burjuva demokrasisinin tutumuyla aynı anlama gelmekteydi. Bunun pratikteki anlamı, yükselmekte olan işçi hareketini liberallerin bir eklentisi durumuna getirme çabasıydı. _Eleştiri bayrağıyla ortaya çıkan ve adeta Marksizmi "alaşağı etmenin" tekelini ellerinde bulunduran "sabık Marksistler" kök saldılar. "Ortodoksluğa hayır!" ve "Yaşasın eleştiri özgürlüğü!" sloganları birdenbire moda sloganlar haline geldi. Ve sansür ile jandarmanın dahi bu modaya ne denli az direnebildiği, Bernstein'ın ünlü (Herostratusçu· anlamda ünlü) kitabının üç Rusça baskı yapmış olmasından ya da Zubatov'un Bernstein'ın kitaplarını Bay Prokopoviç'e tavsiye etmesinden anlaşılıyor. Artık sosyal demokratlara düşen, zaten zor olan ve tamamıyla dış engellerle inanılmaz bir biçimde zorlaşan görevi yerine getirmekti: Yeni akımla mücadele etmek. Fakat bu akım kendini yazın alanıyla sınırlamıyordu. "Eleştiri" sapmasına, sosyal demokrat pratikçilerin "ekonomizme" eğilim duyması eşlik etti. _Legal eleştiri ile illegal "ekonomizm" arasındaki karşılıklı ilişkinin ve bağımlılığın nasıl doğup geliştiği sorunu, ilginç bir sorun. …………………………… ****** _Herostratus, MÖ 356'da sırf unutulmaz bir ün sahibi olmak amacıyla Antik dünyanın "yedi harika"sından biri olan Efes'teki mermer Artemis tapınağını ateşe veren İyonyalı bir çoban. İdam edilen ve adının anılması yasaklansa da bu yasak Sakızlı Theopompus'un (MÖ 380'larda) düştüğü kayıtla delinmiş. İsmi, şöhret elde etmek uğruna her türlü suçu ya da akıl dışı işler gerçekleştiren kişileri nitelernek üzere kullanılan bir deyim haline geldi. _Ortak düşman _Politik hoşnutsuzluk _Olumlayan yanıt _Maymunca taklitçilik. _Protestonun en küçük filizlerinin bile ezildiği umutsuz politik bir gericilik dönemi _Yükselmekte olan işçi hareketini liberallerin bir eklentisi durumuna getirme çabası. _Hiçbir politik parti, ittifaklar olmadan varolamaz. _Sosyal demokratlara düşen, zaten zor olan ve tamamıyla dış engellerle inanılmaz bir biçimde zorlaşan görevi yerine getirmekti _Safdillikleri yüzünden kopyacılıkla kendilerine nasıl bir (yoksulluk belgesi) düzenlediklerinin farkına varamıyorlar! _Ortak düşmana (ömrünü tamamlamış sosyo-politik dünya görüşüne) ****** _Önsöz_ _"Ne Yapmalı?" 20. yüzyılın hemen başında, işçi sınıfının ve partisinin, kapitalizme karşı mücadelesinde önüne çıkan ağır sorunlar karşısında nasıl bir tutum alacağı, nasıl bir örgütsel yapıya kavuşursa devrimci bir Marksist parti olabileceği sorusuna yanıt vermeyi amaçlayan bir yapıttır. Bu yüzden "Ne Yapmalı?" sözcük anlamıyla bir soru olsa da gerçekte bir soru değil "Ne yapmalı?" sorusuna verilen bir yanıttır. _Ne Yapmalı"nın, yeni bir sorun karşısında yeni bir başlangıç yapmak için ne yapılacağının tartışmaya açılması, yeni bir soruya yanıt verileceği düşüncesini uyandırması vardır. _Proletaryanın birleşik ve siyasi partisini yaratmak için her şeyden önce ekonomistleri mutlaka yenilgiye uğratmak gerekiyordu. “Lenin kendini bu göreve ve işçi sınıfı partisinin inşasına verdi." Stalin _Lenin, "Ne Yapmalı?" eserinde "ne yapmalı?" sorusuna, partinin Marksist bir ideolojik temel üstünde biçimlenecek devrimci bir işçi partisinin yaratılmasının nasıl olabileceğiyle yanıt vermiştir. _"Ne Yapmalı?"yı, "literatürden bir kitap okumak" gibi değerlendirenler, Lenin'in partisini tüm-Rusya'yı kapsayan bir gazete dağıtım ağını oluşturan profesyonel devrimcilerden ibaret bir "kadro örgütü" olarak anlarlar. Elbette bu yanıltıcıdır. Çünkü profesyonel devrimciler örgütü, mücadeleyi her şart altında sürdürecek "kadro örgütü" elbette ki devrimci partinin olmazsa olmazıdır. _Bölünmedeki çoğunluk tarafa Bolşevikler (Rusça'da "çoğunluk"), Martav'un formülasyonunu benimseyen gruba da Menşevikler (Rusça'da "azınlık") dendi. Ve Marksist literatürde bundan böyle de bu iki sözcükten türetilen Bolşevizm, devrimci Marksizmi, Leninizmi; Menşevizm ise oportünist, reformcu eğilimi ifade etmek için kullanıldı. _"Ne Yapmalı?"daki tartışmayı, Leninizmle reformcu sosyal demokrasi arasına kalın bir çizgi çekme olarak anlayabiliriz; öyle de anlamalıyız. _Türkiye'de "Ne Yapmalı?" _Ne Yapmalı''daki devrimciliğe, halka bağlılığa, kendilerini fedakarca devrim ve sosyalizm için feda etmekten çekinmeyen gözü karalığa övgüden de güç alarak özeleştiriye cesaret etmişlerdir. Dahası dönemin bu öncü kadroları sadece kendi teori ve pratiklerini eleştirmeye cesaret etmekle kalmamış, aynı zamanda dönemin "dogması" olan "gerillacılık", "halk savaşı", "Maoculuk", "Guevaracılık", "Kastroculuk", "ideolojik öncülük", "öncü savaşçılık" gibi eğilimlerle savaşma cesaretini göstermişlerdir. _Bu yöneliş aynı zamanda döneme damgasını vuran bu hareketi o dönem, gençlik yığınları içinde etkin olan diğer "işçi sınıfsız sosyalizm" ve "devrimi kitlelerin değil devrimcilerin eseri" olarak gören, "öncü savaşçı", "halk savaşçı" gruplardan kesin olarak ayırdı. Ve bu süreç sonraki mücadele yılları içinde Türkiye Devrimci Komünist Partisi'nin kuruluşuyla sonuçlanmıştır. _Bazı kesimler henüz önemli ölçüde burjuva düzen partilerinin, küçük burjuva sosyalist akımların oluşturduğu "solculuk" kültürünün etkisi altında kalmakta, yaşamları ve talepleriyle derin çelişki ye karşın onlara paralel olarak hareket etmeye devam etmektedirler. Bu çelişkiyi aşmadan sınıf partisinin "sınıfın partisi" haline gelmesi olanaklı olmadığı gibi, sınıfın, sermaye partilerinden bağımsız bir mücadele hattına girmesi de olanaklı olmayacaktır. Bugün Türkiye'de sınıf partisinin aşması gereken sorun budur. ****** _Eduard Bernstein_ (1850-1932) _Alman sosyal demokrat teorisyen ve politikacıdır. Sosyalist revizyonizmin kurucusudur. Marksizmi revize ve modernize etmek için çalışmalarda bulunmuştur. Kant’ın felsefesinden etkilenmiştir. Sınıf savaşının mevcut olmadığını savunmuş, sosyalizme barışçıl bir şeklide geçmenin mümkün olduğunu belirten ampirik bir eleştiri geliştirmiştir. Bernstein, bu yaklaşımına Evrimci Sosyalizm adlı eserinde de değinmiş ve tanımını genişletmiştir _Bernstein ve Kautsky revizyonizmin kurucusu olarak anılırlar. Alman sosyal demokrat partisinin iki ünlü lideri Marks'ın teorilerini değişikliğe uğratarak evrimci bir çizgiye oturtmuşlar, ikinci paylaşım savaşında kendi burjuvalarına destek vermişler, marksist kuramın proleterya diktatörlüğüne karşı çıkarak sağ bir çizgiyi savunmuşlardır. Lenin ise özellikle o dönemlerde marksizmin babası sayılan kautsky'e bu görüşlerinden ötürü dönek demiş, marksizmden saptıklarını yüzlerine vurmuştur. _Almanya o dönemde en gelişkin işçi sınıfına sahipti. Sosyalist devrimin Almanya'da olması beklenirken bu iki liderin çabaları sayesinde Almanya faşizmin kucağına oturmuştur. Lenin ise bu iki revizyonistin tersine Marksizme sahip çıkmış, birinci paylaşım savaşını devrimin lehine kullanmış, teorik doğruluğu sayesinde de Almanya'dan çok daha uygun koşullara sahip olmamasına rağmen Rusya'da sosyalist devrimi gerçekleştirebilmiştir. _Reel sosyalizmin 1989'da yenilgiyle sonuçlanması üzerine ülkemizde de Lenin'i inkar eden, Marksizm'in içini boşaltan revizyonistler ortaya çıkmıştır. Türkiye'de etkin bir sosyalist öznenin bulunmayışı da bu tür revizyonistlere marksizm adına marksizmi çarpıtma imkanı vermektedir. En göze çarpan özellikli devrimci görüntüsü altında sosyalist devrimi reddetmeleri ve evrimci bir çizgiye oturmalarıdır. Kürt hareketini destekliyor gözükmeleri de kendilerindeki evrimci çizginin görülmemesini istemeleri nedeniyledir. Sosyalist devrim için gerekli olan devrimci irade bu kişilerde yoktur. Türkiye'de sosyalist devrimci olmak Lenin'den geçmektedir. Açık ya da gizli Kautsky ve Bernstein'in yolundan gitmek liberal saflara yuvarlanmak, sınıf mücadelesi yerine demokrasi mücadelesinin içinde olmaktır. _Lenin de Marksizmi revize ediyor; bunun anlamı Marksizmin devrimci öz'üne sadık kalarak ona soldan müdahale etmesidir. ************
439 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.