Elinizde dört parça Hacer'ül Esved olsa, yaptırdığınız caminin neresine yerleştirirdiniz? Ya kalbinizin kırık parçalarını, kırık dualarınızı, kırık bakışlarınızı bir caminin neresine yerleştirirdiniz? Mihrab? Minber, revzen, sütun, mukarnas? Hayalimden hiç gitmez Yahya Kemal'in Ayasofya sütûnlarının birinin ardına gizlenerek gözyaşıyla dua eden adamı anlatışı... Camilerde gizlenmiş ne sırlar vardır... Her gelenden bir sır, her gidenden bir sır... Efrâdını cami derlermiş eskiler ama sanki esrârını camidir camiler! İnsan ruhuna temas eden renkler, şekiller, sesler... mücerret ile müşahhas arasında sıkışmışlıklarımız... var oluşlarımız...yokluğu yoklayışlarımız...
Geçenlerde bir Instagram sayfasında İstanbul'da bir camide dört parça bu siyah taştan olduğunu paylaşmıştı sayfa sahibi. İnsanlar bu taşlara dokunabilmek adına insanlar yapıya zarar verdikleri için cami ismini vermek istemediğini belirtiyordu. Ama ben hangi cami olduğunu biliyordum. Haccac-ı Zâlim Mekke'yi mancınıkla vurduğunda Hacer'ül Esved de zarar görür. Sokullu Mehmet Paşa kendi ismini verdiği camide kırılan taşın dört parçasını kullanır. İkisi minberde, biri mihrapta ve biri de cümle kapısının üzerinde. Eminim üzerinde düşünülerek bu yerler tespit edilmiştir. Girerken bir selam, yönelirken bir selam, ve hutbe makamında iki selam. Sanki gir, yönel ve dinle denilmiştir ziyaretçiye.
Günün planı bu camiyi ziyaret değildi aslında. Ben tarihi hipodromun duvar kalıntısına yakından bakmak istiyordum. Ara sokaklarda kaybolmayı sevdiğimden önce kaybolmayı ihtiyar eyledim. Ama ki ne buldum!
Sokullu Mehmet Paşa Camii...İki rekat tahiyyet'ul mescid. Küçük Ayasofya... İki rekat tahiyyet'ul mescid... Mahmut Paşa Cami... iki rekat tahiyyet'ul mescid... Nur-i Osmaniye... İkindi...
Renkler, nakışlar, sesler, yazılar... "İlim talep etmek her mümin üzerine farzdır"... Sokullu Mehmet Paşa Camiinin bahçesinde okuduk bu cümleyi turkuaz çiniler üzerinde zerrîn harflerle yazılmış olarak.
Yazasım var daha ama okuyası yok kimsenin. O yüzden kısa keseyim istiyorum. Yoksa kalbimin kırıklarını sakladığım camilerin ıssız köşelerini de yazmam gerekecek. Gölgemin ve alnımın gezindiği sessizlik secdegâhlarını içimde yaşatmalıyım. İçimin çıkmaz sokaklarında sıkıştığımda, İstanbul'un ara sokaklarında kaybolmalıyım.