Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

592 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
13 günde okudu
Tolstoy’un ölümsüz eseri “Anna Karenina“. Yıllar önce, ilk gençlik yıllarında okuduğumda, Anna’nın yaşadığı tutkulu yasak aşk hikayesinden etkilenmiştim. Şimdi ise verdiği muazzam edebi keyfin yanısıra, Tolstoy’un büyük özenle işlediği yan karakterleri vasıtasıyla dönem tarihi ve siyasetine ilişkin aktardıkları ve büyük kırılmaya az kalmışken Rusya’nın son dönemeçteki resmi ile etkiliyor beni. 30 yıl sonra devrilip büyük sefalet içinde dünyanın dört bir yanına dağılacak bu prensler, prensesler, kontlar, konteslerden oluşan Rus sosyetesinin kuralları arasında sıkışıp kaldığı için bunalıma düşen ve çıkış yolu bulamayan Anna’nın dramı, işte bu kısa zaman farkı yüzünden, gözümde daha da büyüyor. Önceleri belki de aşk hikayesinin cazibesinden üstün körü okuyup geçtiğim derin karakter tahlilleri, artık geldiğim yaşta, romanın tadına tat katıyor. Kendinden 20 yaş büyük, çalışkan, kültürlü ve başarılı bir devlet adamı evli olan yüksek sosyetenin genç ve eşsiz güzellikteki Anna’sının, bir baloda tanışıp yıldırım aşkına tutulduğu Kont Vronski ile olan tutkulu birlikteliği, romanın sürükleyici ana hikayesi. Boşanmanın mümkün, ancak eşin iznine tabi olduğu bu düzende sahip olduğu her şeyi; saygınlığını, özgürlüğünü, hatta küçük oğlunu bile kaybedeceğini bilmesine rağmen aşkının peşinden cesaretle giden Anna’yı, yaşadığı tüm inişli-çıkışlı duygu durumları ile mükemmel resmediyor Tolstoy. Kalabalık yan karakterler ile dönemin ruhunun içine sokuyor okuyucusunu… Anna’nın seçimi üzerinden dönemin ahlak anlayışını, kocası Aleksey Aleksandroviç Karenin ile politik hayatı, Kont Vronski ve arkadaş çevresi ile sosyete yaşamını, Levin’in ağabeyi Koznişov ve çevresi ile Avrupa’daki hızlı ilerlemelerden etkilenen yenilikçi akımları aktarıyor. Levin karakteri ile de birebir kendisini dahil ediyor hikayeye ve tüm moda görüşlerden ayrılan, üstelik her birine dair söyleyecek sözü olan Tolstoy, kendi topraklarında deneyimlediği tarım ekonomik modellerini, ahlak ve inanca dair içsel sorgulamalarını, yeni siyasi akımlara dair görüşlerini, verimsiz bir çıkar grubuna dönüşmüş devlet memurluğu mekanizmasının sorunlarını, cahil ve işe yaramaz bulduğu sosyeteye dair tüm olumsuz değerlendirmelerini, hatta son kısımda Osmanlı’ya karşı ayaklanan Sırplara destek vermek için örgütlenen “gönüllüler” hareketine yönelik eleştirilerini Levin üzerinden korkusuzca paylaşıyor. Tolstoy kahramanlarını korumuyor, aralarında ayrım yapmıyor, bir kısmını yüceltip diğerlerini geri plana atmıyor. Karakterlerinin zamanla ya da duruma ve şartlara göre değişen ruh hallerini resmedişi o kadar başarılı ki, bu kadar kalabalık bir karakter topluluğu ve hepsi birbirinden iddialı konular arasında kaybolmadan, bütünlüğü bir an bile bozmadan ustaca ilerliyor ve 1100 sayfa boyunca okuyucusunu peşinden sürüklüyor. Ben en çok, Anna’nın duygudan duyguya savrulan ve adım adım bunalıma ilerleyen ruh durumunu anlatışından etkileniyorum. Aşkı uğruna kocasını ve evladını terk eden, saygınlığını yitirmeyi göze alan bu tutkulu genç kadının, gittikçe artan evlat özlemi ve sürekli aşağılanmanın getirdiği bıkkınlık ile o ışığını yavaş yavaş kaybedişi, güçsüz görünmekten korktuğu için takındığı zırhın ağırlığı altında ezilmesi, mutsuzluğunu kıskançlık krizleri ile dışa vurması, ara sıra tekrar doğrulabilmek adına yaptığı fettanlıklar, kimi zaman hüzünlü, kimi zaman sinsi ama hep çok gururlu bakışları gözlerimin önünde beliriyor. Eşlerini aldatan birçok sosyete kadın-erkeğinin arasında, sırf aldatmayı sevmediği, dürüst olduğu ve gerçekten aşık olduğu için bunca acıyla sınanması vicdanımı sızlatıyor. Son derece yüzeysel bulduğum sinema uyarlamasındaki gibi kötü bir koca, çapkın ve ilgisiz bir sevgili ve kötü yürekli toplum nedeniyle acı çekiyor değil ama o! Aşık oluyor! Bu öyle bir aşk ki, hem onu, hem de ona değer veren üç erkeği mutsuzluğa sürüklüyor. Okuduğum Yordam Edebiyat baskısı romanı iki cilt halinde basmış. İlk cilt, Anna’nın evi terk ederek Vronski’yle Avrupa’ya gidişi ama kocasından boşanmayı reddedişi ile bitiyor. Anna Karenina’yı mutlaka iyi bir çevirisinden okumalısınız; ben Hasan Ali Ediz’in bu çevirisini çok beğendiğimi belirtmeliyim. İlgilenenlere keyifli okumalar dilerim.
Anna Karenina - Cilt 1
Anna Karenina - Cilt 1Lev Tolstoy · Yordam Edebiyat · 202139,1bin okunma
··
277 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.