Julian Barnes benim uzun süredir radarımda olan ve aldığı övgülerden dolayı okumak için çok heyecanlı olduğum bir yazardı. İlk hangi kitabını okusam diye çok düşünmeden attım sepete biricik hikaye’yi. Büyük umutlarla başladım ama beklentimin altında bir metinle karşılaştım.
Paul 19 yaşında bir üniversite öğrencisi, gittiği tenis kulübünde 48 yaşında, iki çocuk annesi ve mutsuz bir evliliği olan Susan ile tanışıp bir ilişkiye başlıyor. Barnes, kitabın başlarında herkesin hayatında bir biricik hikayesi olduğunu söylüyor. Başkarakter paul’un susan ile olan ilişkisi de onun biricik hikayesi.
Yazar otobiyografik esintiler ile beraber bu yorucu ve yıllara yayılan ilişkiyi katman katman açıyor.
Tüm olumsuz düşüncelerime rağmen altı çizilecek, tekrar tekrar okunacak birçok satır vardı kitapta. Barnes okumaya devam edeceğim çünkü bu kadar övülüyorsa vardır bi sebebi
Biricik hikaye, ağır ve sakin bir roman.
Büyük bir beklentiye girmeden, çok iyi ve anlamlı alıntılar olduğu için okunabilir
"Çünkü bazı şeyleri bir kez yaşadınız mı, onların içinizdeki varlığı gerçekte hiçbir zaman ortadan kaybolmuyor."
“Aşkta her şey hem doğrudur hem de yanlıştır; üzerine saçma bir şey söylemenin olanaksız olduğu tek konudur aşk.”