Eğer felsefe yapacaksak içinde yaşadığımız kusurlu, oluş ve yok oluş içinde olan, düzensiz, akıcı ve dolayısıyla herhangi bir hakikatin kaynağı veya dayanağı olması mümkün olmayan nesneler dünyasının dışında ve üstünde mükemmel, kusursuz, değişmez, düzenli ve hakikatin kaynağı veya dayanağı olacak akılsallığa sahip bir dünyanın, bir gerçekliğin var olduğunu kabul etmek zorundayız.
Böyle bir dünyanın, böyle bir gerçekliğin ve onun ifadesi olacak böyle bir hakikatın teminatı olacak ve onları salt bir varsayım olmaktan çıkaracak şey ise onların da temelinde, her şeyin temelinde Varlık denen bir şeyin olduğu, bu Varlık'ın Gerçek olduğu veya gerçekten var olduğudur.
Onun akılsal -veya akla aykırı olmama kaydıyla Akıl'ın da üstünde- olduğu, sonuçta İyi ve ya İyilik'in kendisi olduğuna inanmaktan geçer.
Bütün bunlardan çıkacak sonuç Varlığın İyi olduğu ve/veya İyinin Var olduğu olacaktır ve ya olmalıdır. İşte en büyük kabul, varsayım ve açıklama ilkesi budur. Ya bunu kabul ederiz, felsefe ve bilim yaparız veya onu kabul etmeyiz, o zaman da ne felsefe ne de bilim yapabiliriz.