Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

İman ve İslam
Eğer birisi şöyle sorarsa: Bu meselede mezheb âlimleri ihtilaf etmiş, farklı şeyler söylemişlerdir. Bazısı îmân ve İslâm aynı şeydir derken, bazıları da bunların ayrı şeyler olduğunu ileri sürmüşlerdir. Bu iki görüşten hangisinin doğru olduğunu bize açıklayın. Hangi- sinin daha doğru olduğunu, bu konuda sizin kanaatinizin ne olduğunu öğretin. Eğer îmân ve İslâm aynı iseler, bunlara iki ayrı şey demek doğru değildir. Eğer farklı iseler, bu farklılığın delili nedir? Cevap: Allah muvaffak etsin! Ey basîret ve yakin denizinde inci arayan kişi! Bilesin ki, bu meselede müride gereken, gönlünü taklid pasından temizlemek, arayış evinin kapısını şüphe dikenlerinden arındırmaktır. Ayrıca mürid, Hakk Teâlâ'nın yüce yolunda nasib almış veliler ile yakınlık ve dostluk kurmalıdır. Himmet sahiplerinin kemer bağlayışından bir nebze de kendi beline bağlamalıdır. "Güzel bir hayať sözünün nâmeleri ve bu nâmelerin ifadesi kulağına ulaşınca, bu söz ve nâmeler önce gırtlakta yer tutar, sonra gönle iner. Eğer mürid bu dereceye ulaşamamış ise, onun tasarrufu, akıl ve zekâ tasarrufu olur. Bunun da şartı, anlayıp idrak ettiği bir şeye karşı zikir, dua, şükür ve hamd ile mukâbelede bulunması, anlayamadığı konularda ise anlamama suçunu kendi idrâkinin zayıflığına bağlamasıdır, söze ve söyleyene değil. Şimdi bu îmân ve İslâm konusunu, akıllı avamın idraki ölçüsünde îzah edeceğiz. Halkın düşmanlığını değil, duâsını umarak bunların iki ayrı şey mi yoksa bir tek şey mi olduğunu anlatacağız inşaallah. Yardım istenecek olan yegâne varlık Allah Teâlâ'dır. Diyoruz ki: Eğer îmân ve İslâm aynı şeydir diyorsan, mânânın hakikatı noktasından bu doğrudur. Eğer bunlar iki ayrı şeydir diyorsan, lügat ve şerîat noktasından bu da doğrudur. Bu iki görüş arasında tezat yoktur, dîne de aykırı değildir. "Her ikisi de aynı şeydir." sözünün açıklaması şudur: İslâm kelimesi, "teslim"den gelmektedir. Kul kendisini zâhiren ve bâtınen ilâhî emir ve yasaklara teslim edince mü'min olur. Îmân kelimesi emn (güvenlik, selâmet) kelimesinden türediği için o kişi hakiki bir Müslüman olur, güvenlik içinde bulunur. Eğer Yûsuf (a.s)'ın kardeşlerinin sözü olan "Sen bize inanmazsın yani "Tasdik etmezsin!" âyetine bakarak "İmân, tasdik anlamındadır." dersen; Müslüman, gönlünü, dilini ve bedenini ilahi emir ve yasaklara emânet eden kişidir; gönlü, dili ve bedeni tasdik edicidirler. Bu yüzden îmân, İslâm olur. Bir kişi îmân yoluna girerse, teslimiyeti ve İslâmiyeti de dürüst olur. Çünkü mü'min, güvenilir insandır. Güvenilir insan da kendi benliği ile ya da halk ile olmayan, tümüyle Hakk Teâlâ ile olan kişidir. Bir kimsenin Hakk ile olabilmesi için kendisini dinin emir ve yasaklarına emânet etmiş olması gerekir. İmân, tasdik anlamında olduğuna göre, mü'min de Hakk'a sâdık ve itâatkâr insan demektir. Bir insana itaatkâr diyebilmek için, kendisini zâhiren ve bâtınen ilâhî emir ve yasaklara bağlamış, kazā ve kadere teslim olmuş bir kişi olması gerekir. Bu yönüyle bakıldığında İslâm, îmân demek olur. Bu görüşün doğruluğuna Kur'ân ve sünnet delildir. Ayet-i kerime'de: "Suçlu milletin arasında bulunan müminleri çıkardık. Zaten orada, kendini Allah'a vermiş (Müslüman) sadece bir tek ev halkı bulduk. " buyurulur. Lût (a.s)'ın akrabaları için, aynı olayda hem mü'min hem de Müslüman ifadesi kullanılmıştır. Bu, îmânın İslâm, İslâm'ın da imân olduğuna Kur'ân-ı Kerim'den delildir. Başka bir âyette: "Eğer Allah'a inanıyorsanız (imân) ve teslim olmuşsanız (İslâm) O'na güvenin!" buyurulur ki hem İslâm, hem de îmân kelimeleri aynı konuda kullanılmıştır. Bu, İslâm'ın îmân olduğunu kanıtlar. Sahih bir hadiste Hz. Peygamber'in, "Îmán, yetmiş küsür kısımdır.", diğer bir hadiste de, "İslâm yetmiş küsür şubedir." dediği nakledilir. Aynı şeye hem îmân, hem de İslâm demiştir. Bu da îmânın İslâm, İslâm'ın da îmân olduğuna delildir. Îmân ile İslam'ın farklı şeyler olduğunun delili ise, Cebrail'in sorup Hz. Peygamber'in cevapladığı hususları anlatan hadis-i şeriftir. Cebrail şöyle sormuştu: "İslâm nedir?" Hz. Peygamber (a.s) cevap verdi: "Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in Onun elçisi olduğuna şehadet etmen, namaz kılman, zekât vermen, oruç tutman, hacca gitmendir." Cebrail (a.s): "İmân nedir?" diye sorunca da Hz. Peygamber: "Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, öldükten sonra dirilip hesaba çekilmeye ve kadere yani hayır ve şerrin Allah'ın iradesiyle olduğuna inanmandır." diye cevap vermişlerdi. Cebrail, Hz. Peygamber'den aldığı cevapları tasdikledi ve "Doğrudur!" dedi. Cebrail, Levh-i mahfüz'da ve vahiy konusunda emîn (güvenilir) idi. Hz. Peygamber'in sıfatı da Kur'ân-ı Kerim'in ifadesiyle, "O, kendi isteği ve hevâsıyla konuşmuyor. Onun söyledikleri, ancak kendisine bildirilen vahiydir." Binâenaleyh bu iki din sultanının ittifakıyla bir kural konmuş olur. Soru soran suâlden, itiraz eden de itirazdan vazgeçer. Biz bu kitabı, bu kurala (yani îmân ile İslâm'ın farklı olduğunu ifade eden ikinci görüşe) göre binâ ettik. Bu kurala uyduğumuz, kitabın konuları içinde görülecektir. Bu sayede mürid de, sorusuyla kasdettiği gâyesine ulaşmış olacaktır.
Sayfa 65 - İnsan YayınlarıKitabı okudu
·
80 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.