~ Wilhelm Wundt'un 1879'da Leipzig Üniversitesi'nde dünyanın ilk deneysel psikoloji laboratuvarını kurması, psikolojinin gerçek bir bilimsel ders konusu olarak tanınmasını ve daha önceleri keşfedilmemiş araştırma alanlarında yeni bir çığır açmasını sağlamıştır.
~ Yunan'da "ruh" ya da "zihin" anlamına gelen psyche ile "çalışma" ya da "açıklama" anlamındaki logia'dan türemiştir. Ancak günümüzde bu kelime daha çok "zihin ve davranış bilimini" tanımlamaktadır.
~ 1890'larda Rus fizyolog Ivan Pavlov, psikolojinin hem Avrupa hem de ABD'de önemli ilerlemeler kaydetmesine neden olacak deneyler yürütmüştür. Hayvanların tepki üretmeleri için şartlanabileceklerini kanıtlayarak sonraları davranışçılık olarak bilinecek yeni bir hareketin gelişmesine neden olacak fikri ortaya atmıştır. Davranışçılar, zihinsel süreçler üzerinde nesnel olarak çalışmanın imkânsız olduğunu düşünmüşler, ancak davranışları ölçmeyi göreceli olarak kolay bulmuşlardır. İnsan psikolojisinin içyüzünü anlama yolunda önce hayvanlarda, daha sonra da insanlarda, kontrollü koşullar altında yürütülebilecek deneyler tasarlamışlardır. Davranışçıların çalışmaları neredeyse sadece davranışın çevreyle etkileşiminden nasıl şekillendiği üzerine yoğunlaşmış, bu "uyarıcı- sınırlı tepki" kuramı, John Watson'un çalışmaları aracılığıyla tanınmıştır.
~ Ancak davranışçılığın ABD'de ortaya çıkmaya başlamasıyla aynı zamanlarda Viyana'da genç bir nörolog o günlerde geçerli düşünce biçimini altüst edecek ve çok farklı bir yaklaşıma esin kaynağı olacak zihinsel bir kuram geliştirmeye başlamıştır. Sigmund Freud'un laboratuvar deneylerinden çok hasta gözlemlerine ve vaka tarihçelerine dayanan psikanalitik kuramı öznel deneyim çalışmalarına dönüşün yolunu açmıştır. Freud, anılar, çocukluktaki gelişim ve kişilerarası ilişkilerle ilgilenmiş ve bilinçdışının davranışları belirlemedeki rolünün önemine vurgu yapmıştır. Yaşadığı dönemde fikirleri büyük şok yaratmış olsa da hızla ve geniş ölçüde kabul görmüştür. Onun "konuşma tedavisi" mefhumu günümüzde hâlâ çeşitli psikoterapi biçimlerinde kullanılmaya devam etmektedir.
~ 20. yüzyılın ortalarında zihinsel süreçlerin bilimsel incelenişine geri dönüşle birlikte hem davranışçılık hem de psikanaliz gözden düşmüştür. Bu, kökleri algı üzerinde çalışmalar yapan Gestalt psikologlarının bütüncü yaklaşımlarına dayanan bilişsel psikoloji hareketinin başlangıcı olmuştur. Bu psikologların eserleri II. Dünya Savaşı'nı izleyen yıllarda ABD'de ortaya çıkmaya başlamış ve bilişsel psikoloji 1950'lerle birlikte egemen yaklaşım haline gelmiştir. İletişim ve bilgisayar bilimi alanlarındaki hızlı büyüme psikologlara yararlı bir karşılaştırma olanağı sağlamıştır. Bilgi işleme modelini dikkat, algı, hafıza ve unutma, dil ve dil edinimi, sorun çözme, karar verme ve motivasyon gibi alanlarda kuramlar geliştirmek icin kullanmışlardır.
~ Orijinal "konuşma tedavisi"nden pek çok farklı biçimde mantar gibi türemiş olan psikoterapi bile bilişsel yaklaşımdan etkilenmiştir. Bilişsel terapi ve bilişsel-davranışsal terapi, psikanalize alternatif olarak ortaya çıkmış ve insan yaşamına özgü niteliklere odaklanan hümanist psikoloji gibi hareketlerin doğmasına yol açmıştır. Bu terapistler ilgilerini hastaları iyileştirmekten çok sağlıklı kişilerin daha anlamlı bir yaşam sürmeleri için rehberlik etmeye yöneltmişlerdir.
~ Psikoloji ilk dönemlerinde büyük ölçüde zihin ve bireylerin davranışları üzerine odaklanmışken artık giderek insanın çevresiyle etkileşimiyle ilgilenmeye başlamıştır ki, bu da sosyal psikolojinin doğuşu anlamına gelmektedir. Bilişsel psikoloji gibi bu da Gestalt psikologlarına, özellikle de 1930'larda Nazi Almanya'sından ABD'ye kaçan Kurt Lewin'e çok şey borçludur. Sosyal psikoloji, tümü de modern dünyanın şehir yaşamı ve sürekli gelişen iletişim alanıyla yakından ilgili olan tutumlarımız ve önyargılarımız, itaat ve uyum göstermeye eğilimimiz ve saldırganlık ya da fedakarlık nedenlerimiz hakkındaki ilginç gerçekleri ortaya çıkaran araştırmalarla birlikte, 20. yüzyılın ikinci yarısında hız kazanmıştır