Jack London'ın gözdesi ile merhaba.
Bu kitaba başlarken çok büyük bir beklenti ile başladım. Jack London'ın daha önce birçok eserini okudum ve hepsini de çok sevdim. Bu kitabı da bir videoda görüp merak etmiştim. Bugün okumak kısmet oldu.
Kitabın ilk yarısı aslında "ilk yazılan halinde" bu kadar uzun değilmiş, Jack London'ın editörü bu öyküyü beğenince London'dan en azından kısa roman hâline getirmesini istemiş ve bu sayede daha derinlikle işlenmiş bu eser ortaya çıkmış.
Kitabı okurken kafamın içinde dönen tek bir şey vardı: "Martin Eden." Yazarın 
Martin Eden kitabını okurken sürekli Martin'e sarılmak istemiştim. Bu kitapta da tamamen aynı duyguları hissettim. Joe, Martin'in temellerinin atıldığı karakter bence. Bir boksör olmasına rağmen bedeninin hoyratlığına karşın yüreğinin nahifliği, o kadar güzel işlenmişti ki. (Keza Martin de denizci olduğu için aynı hoyratlığa sahipti ve aynı nahiflikten nasibini almıştı.) 60 sayfalık bir kitapta London'ın kalemini çok net hissettim. İlk 3 bölümde tüm masumluğunu bizlere sunan bir aşk hikayesi okurken ilerleyen 3 bölümde aksiyon, heyecan dolu bir boks müsabakası izliyoruz, evet gerçekten de izliyoruz. Hayatımda hiç boks izlememe rağmen kenardan Genevieve ile izleyen kişi oldum. Bir bilgim olmayan konularda çok fazla terim kullanılması, detaylı işlenmesi beni genelde sıkar ama bu kitapta bunu yaşamadım. Hatta kitaptan hemen sonra boks müsabakaları izlemek istedim.
Kitap beni içine o kadar çekti ki, bariz olan bir sonu fark edemedim. Her şeyi karakterler ile yaşadım, onlar ile şok oldum, onlar ile üzüldüm.
Bana kalsa daha fazla da konuşurum ama bu kadar da yeterli diye düşünüyorum. En sevdiğim 
Jack London eseri olabilir. Çünkü bazen sonlar belli olsa da gidişat, çok bariz olan sonu bile zevkle okutuyor.
10/10
··
2 artı 1'leme
·859 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.