Cemaleddin'i himayesi altına alan Çar, ona büyük ihtimam gösteriyordu. Çocuğun bütün masraflarını kendi cebinden ödüyordu. Cemaleddin'i haftada birkaç kez Kış Sarayı'na getirtiyor ve sürgünde olmasına rağmen sıhhatli ve mutlu olduğundan emin oluyordu. Çar, bir konuda son derece kararlıydı. Kimse Cemaleddin' e geçmişinden, Kafkasya'dan ve babasından bahsetmeyecekti. Rusya'ya biat eden, sarayda ve muhafız alayında sayıları her geçen gün artan ve grandüklere yaver olarak atanan Çerkes ve Kafkasyalı prenslerle de görüşmesi yasaktı. Vahşi kartallar diye nam salan bu prensler, St. Petersburg sokaklarında korku ve hayranlık uyandırırdı. Milli kıyafetleri, "kendilerine özgü havada süzülüyormuş gibi yürüyüşleri ve kartal bakışlarıyla" şehrin sokaklarında dolaşan prensler, bütün kesimlerden hanımların aklını başından alırdı. Zorla bir yere varamayacağını fark eden Çar onları şımartıyordu. Sadakatlerine paha biçilemeyen bu prensler yetişmiş savaşçılardı. Gönüllerini kazanmanın yolu iltifat ve iltimastan geçiyordu. Cemaleddin'in durumu başkaydı. Baştan aşağıya dönüştürülebilecek kadar gençti. Çar, zamanla Cemaleddin'i -evladı kadar- itaatkar ve sadık biri yapabileceğine inanıyordu.
Kim bilir belki günün birinde Tanrı ve Çar'ın naibi olarak Kafkasya Valiliği görevine atanabilirdi.