Otuzların Kadını, Tomris Uyar’ ın annesinden söz ettiği bir öykü kitabıdır. Sekiz bölümden oluşur bu kitap, yazarın nadiren yaptığı bir yöntemle açılır. Tomris Uyar genel anlamda kendisini gerçek bir karakter olarak öykülerinin içine sokmazken giriş bölümü olan Pentimento’da annesinin portresine bakarak bu kitabı yazmaya başlama hikayesini ve hislerini konu alır. Pentimento, bu kitabın anahtar kavramıdır. Anlamı, bir tuvalin üzerindeki resmin, daha önce yapılanlara geçit vermek üzere açılması ve eski görüntülerin ortaya çıkmasıdır.
Otuzların Kadını’nın, Tomris Uyar’ın kendi hayat hikâyesinden izler taşıyan ya da kesitler sunan otobiyografik bir yanı olduğuna şüphe yok.1992 senesinde yayımlanıyor eser. Bir yanda 1930’ları, 1930’ların kadınlarını, erkeklerini, ilişkilerini, bir yandan da 1980’ler ve 1990’ların ilk yıllarındaki Türkiye’yi ve o dönemi yaşayan bir kadın yazarın deneyimlerini anlatıyor aslında. Tomris Uyar, bu kitapta geçmişe bakarken sık sık içinde bulunduğu zamana da gidiyor. İlişkilerinden, annesinden, babasından ya da aklına takılan birçok konudan bahsediyor.
İç içe geçmiş bir öykü kitabı alışılagelenden farklı bir yapı.Kadın,kadın problemlerini ele alması bakımından Adalet Ağaoglu,Füruzan gibi yazarlarla benzer buldum onu.Bir de ismini hatırlayamadığım bir öyküsündeki ikinci tekil şahıs anlatımı göze çarpar, bu anlatım şekli bizi kadının içsel hesaplaşmalarına ortak eder ayrıca bu anlatım tarzı bana Erdal Öz'ün Yaralısın adlı eserini anımsattı.Bulmaca gibi bir kitap esasında içerisindeki bir alıntıda da bunu dile getirmiş yazar "Bu bulmacayı çözmeyi sana bıraktım. Kitap, senin. İster katılımsal ögelerden yararlan, ister yüz binlerce öbür ögeden..."