Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

BAŞARISIZLIK YA DA YETERİNCE İYİ OLAMAMAK
İnsanların kabul edilme ve tanınma ihtiyaçları var. Bilinme, varlığının farkına varılması, hissedilmesi bunun ifade edilmesi insanın fıtri bir ihtiyacı olarak görünüyor. Bunları yaşayamayan insan bu gezegende var iken ‘yokluk duygusu’ yaşıyor. Yokluk duygusu da insanda derin acılar uyandırıyor.. İnsanın fiziksel olarak şu gezegende var olması yetmiyor. Varlığının tanınması da gerekiyor. Bu fıtri ihtiyacın nasıl ve hangi yolla temin edileceği konusunda Avrupa medeniyetiyle Kuran medeniyeti arasında belirgin bir farklılık açığa çıkıyor. Avrupa medeniyetinde kabul görme, tanınma, bilinme ihtiyacı için tek yol toplumsal grup tarafından taşınabilecek ‘bir şey’ olmak yani ‘başarılı biri olmak’ olarak gösteriliyor. Başarılı iseniz kabul göreceksiniz kabul görünce de var olduğunuzu anlayacaksınız anlayışı herhalde empoze ediliyor. Bu yüzden kendiliğin sunumu büyük önem kazanıyor. Bu ihtiyacı doyurmak için çok çalışmak gerekiyor. Ama toplumsal kültür bunun tedavül değerini birden değiştiriyor. ‘iyi bir şey’ olabilmeyi başarmak için, iyi ahlaklı, duyarlı, açık bir insan olmak yerine, sert, kapalı ve rekabetçi bir tutuma girmek de gerekiyor. Avrupa medeniyeti insanlara ‘iyi bir şey olmaları,’ yani ‘başarılar elde etmeleri,’ Böylelikle de var olmaları için bir çok umut vaat ediyor. kişiler sık sık başarısızlık, ‘yeterince iyi biri’ olamama kokusu, yani kendilerine karşı düş kırıklığı yaşıyor. İnsanlara bol bol “Birçok güzel seçenek var ve bunları yakalamak kişinin kendi elindedir” mesajı veriliyor. Ve ekleniyor “Eğer bunu yapamazsanız, siz de bir hata var. “Ama imkanların sınırlı olduğu; imkanlar sınırsız bile olsa yaşama zamanı sınırlı -ölümle sınırlandırılmış- bir gezegende yaşıyoruz. Her türlü başarıyı, her an karşılayan yok oluşlar zaten silip süpürüyor. Yeterince kazananlar olduğu sürece, kaybedenler önemsenmiyor. Bu, kapitalist pazar ekonomisi: kazananlar ve kaybedenler olacaktır. Bu medeniyetle yetişen insanların psikolojilerinin, büyük özelliklerinden biri de, kendileriyle ilgili bir hükme değerlendirmeye varırken kendilerini başkalarıyla kıyaslamaları. Başarılı olma, dolayısıyla var olma ölçütü olarak başkalarının başarıları esas alınıyor. “Ben şunun kadar başarılıyım, o halde hayatım anlamlı, ben de bu dünyada bir işe yarıyorum" gibi. Aynı şekilde, “Diğer insanlar kadar başarılı değilim, dolayısıyla varlığımın pek bir anlamı yok” da yaygın bir anlayış olarak beliriyor. Başarısızlığa tahammülsüzlük, bir başka özellik. hata yaparsanız, şaşırır veya kolay zedelenir iseniz, yahut ağlamak isterseniz bunlar sizi aşağı ve başarısız gösterir anlayışı, tipik bir düşünüş tarzı... İşte o zaman Batı medeniyeti ile yetişen insan yokluk duygusu yaşıyor. İnsan, dünyada var olduğu halde, varlığı bir anlam ifade etmediği için, sanki yok oluyor. Varlık içinde yokluğu yaşıyor. Başarısız kaldıkça varlığı bir anlam ifade etmiyor. Kendiliğin sunumu önem kazandığından sosyal hayatta. Gerçeklerle bağdaşmayan bir arzı endam ortaya çıkıyor bu medeniyetin insanı kendi acizliğini ifade edemeyecektir. ama insan aciz bile değildir. insan mutlak acizdir., kendisinin noksan, hatalı, kusurlu gösterecektir gösteren demeyecektir. ama insan mutfak mutlak anlamda noksandır ve kusurludur. bu haliyle insanlar kendilerini kendi fıtratına çelişen, fıtratını zorlayan ve hatta fıtratını değiştirmeye çalışan bir tutum ve davranışlar örüntüsü içinde bulacaktır. Kur’an medeniyetinde kişi hayattaki konumunu toplumsal normlara bağlamıyor. Merdivenin üst basamaklarına tırmanma ve başarı geçicidir/başarısızlık olasılıklarına yüzleşme gereği duymuyor. İnsana vaat edilen imkanlar sınırlı değil. Çünkü adil olan yaratıcının vadettiği, edebi hayattır Kuran’ı yaşayış ve düşünüş tarzında insanın değerini belirleyen şey başarı ve/başarısızlık değil. Dolayısıyla yeterince iyi biri olup olmadığını belirleyen de toplumsal normlar değil. Kabul görmeme veya başarısızlık insanı ‘iyi olmayan biri’ yapmaz. Ta başından beri insan mahlukiyet cihetiyle zaten değerlidir. Yaratıcı tarafından, özenle ve sanatla,. Kendisine muhatap olacak şekilde yaratılmıştır. İnsan her an onun rahmet ve şefkatine mazhar olmaktadır. Mümin yeterince iyi biri olmayı dünyevi hedefler elde ederek başarmaya çalışmaz. Çünkü zaten değerli ve anlamlıdır. Ona düşen vazife, böyle olduğunu fark etmek; fark ederek, bilerek, bilinçli olarak yaşamaktır. Mü’minin kıymetini belirleyen dünyevi başarılar değildir. Gezegendeki yolculuğunu anlamlı kılan da bu değildir. Yaratıcısına kulluk, mümin için temel varoluş gerekçesidir. O yaratıcı tarafından her an tanınmakta, bilinmekte yaptığı dua ve ibadetlerle zaten karşılık verilmektedir. Yaptığı her hayır, Yaratıcı adına işlenen her amel ve her fiil kabul görmektedir. Mümin başarılı olamayacak mıdır? Olmalıdır da. Ama yeterince iyi biri olmak için değil. Yaratıcısının verdiği, kendisine emanet kıldığı kabiliyetleri en iyi şekilde kullanmaya gayret edecektir. Bu onun duası, Rabbine yakarış olacaktır. Mümin için kabul edilme ve tanınma fıtri ihtiyacı Yaratıcısı tarafından her an bilindiği, tanındığı, korunduğu gerçeği ile tatmin edilir. bunun dışındaki her türlü tatmin yolu sahtedir, yalancıdır ve geçicidir. Sayfa 91
·
24 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.