Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

112 syf.
7/10 puan verdi
·
7 günde okudu
Bu kitap çoğu kişi gibi Camus'un okuduğum ilk kitabı oldu. Epeydir ertelediğim ve hala okumamış olduğum için biraz utandığım bir kitaptı. Biraz düşüncelerimden bahsetmek istiyorum. Yalnız biraz spoiler içerebilir, henüz okumayanlar bu yazıyı geçebilirler. Kitap kahramanımız annesinin ölümünü anlatmasıyla başlıyor fakat biraz olağan dışı bir şekilde. Annesinin ölümünü son derece soğukkanlı bir şekilde kabullenen kahramanımız araları son derece iyi olmasına rağmen annesinin ölümüne üzülmeyecek kadar hissizleşmiş ve hayata yabancılaşmıştır. Yaptığı eylemlerde pek de duygu barındırmayan kahramanımız tamamen içgüdüsünün yönlendirmesiyle hareket eden bir tiptir. Çevresindeki insanların işlerini, ilişkilerini, hayatlarını bu kadar önemsemesine de şaşkınlıkla bakar ve toplumun geneline kıyasla kendisi tüm bunlara karşı kayıtsızdır. Evlenme teklifi alır fark etmez der, birisi arkadaş olalım der fark etmez der. Anlayacağınız toplum ortak kanısına göre ''kafayı yakmış'' birisidir. Kitabın ilk bölümünde bize kahramanımızı bu şekilde tanıtır Camus. İkinci bölüme geçtiğimizde ise kahramanımızın bir cinayet işlemesine tanık oluruz. İşlediği suçu çok da önemsemeyerek anlık bir hisle işleyen Meursault, işlediği suçtan hiç de pişmanlık veya iğrenme duymadan cesedin üstüne 4 el daha ateş eder. Tutuklandıktan sonra da yine herhangi bir vicdani pişmanlık hissetmez. Tek canını sıkan şey özgür hayatına alışkın olduğu için heveslerini tatmin edebileceği şeylerden mahrum kalkmaktır. Örneğin sigara, kadın, deniz vb. Fakat daha sonra bu duruma da alışır ve hatta büyük bir ağacın gövdesinin içinde de kalmış olsa bir süre sonra ona da alışabileceğini belirtir. Yargılandığı sürede sıkıntılı bir savcıya denk gelmiştir ve savcı Meursault'un en ağır şekilde cezalandırılması için elinden geleni yapacaktır. Bu süreçte Meursault'un hareketleri, ifadeleri, cinayetten önceki yaşamı derin bir şekilde araştırılır. Özellikle annesini bakım evine vermesi, ölümüne tepkisizliği üzerine çok fazla düşülür. Hatta mahkemede tartışmanın büyük bölümünü oluşturan kısım cinayet değil, bu konu olmuştur. Meursault, annesi ile ilgili konunun neden bu kadar üstüne düşüldüğünü bir türlü anlayamaz. Fakat suçu zaten sabittir ve herhangi bir iyi halden yararlanıp yararlanamayacağı durumu tartışılıyordur. Hapis mi yatacak, yoksa idam mı edilecek? İşte bu yüzden normal hayatında nasıl birisi olduğu, cinayetin anlık bir öfkeyle mi işlendiği yoksa adamın normal hayatında da cani birisi mi olduğu konusu çok önemlidir. Çünkü mahkemenin hafif bir cezayla kurtulduktan sonra tekrar aynı suçu işlemeyeceğine dair ikna olması gerekmektedir. Nihayetinde mahkeme Meursault'un topluma zararlı biri olduğuna karar verir ve idam cezasına çarptırır. Şimdi gelelim benim şahsi görüşüme. Arkadaşlar bu tarz aykırı karakterlerin çok ilgi çekici olduğunun farkındayız. Fakat ne olursa olsun Meursault aldığı cezayı hak etmiştir. Kendi içinde tutarlı bir felsefesi olan (neye göre, kime göre?) her kişiyi haklı bulup mazur göremeyiz. Entelektüel camiada zaten genel bir varoluşçuluk pohpohlanması vardır ve bunun bazı yerler tarafından beğenilme ve kabul görme kaygısı güttüğünü düşünüyorum. Her Camus, Dostoyevski okuyan varoluşçu olamaz dostlar. Meursault gibi gözünü kırpmadan, güneşin sıcaklığına sinirlenip adam öldüren ve bundan asla pişmanlık duymayan birisini yok efendim hayat koşulları, 'topluma yabancılaşmış işte abi o yüzden' diye masumlaştıramazsınız. Serbest kaldığı takdirde tekrar aynı suçu işlemeyeceğini ve bunun sizin sevdiğiniz birine denk gelmeyeceğini kim garanti edebilir? Özellikle böyle bir çağda bunlar özenilecek şeyler değil dostlar. Herkese keyifli okumalar diliyorum. :)
Yabancı
YabancıAlbert Camus · Can Yayınları · 2019111,3bin okunma
·
27 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.