Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

123 syf.
·
Puan vermedi
Geceleri tek tük yanarken ışıklar, kimi evine çekilmiştir, kimi evinin yolunu arar. Kiminin ise ne bir evi, ne de onu evinde karşılayanı olmaz. Birbirine komşu yerlerde birbirine yabancıdır insanlar. Kah bir markette karşılaşılır, kah hiç gözgöze gelinmek istenilmeyen bir sokağın köşesinde. Safi adet yerini bulsun diye geçiştirilen selamlar, yapmacık merhabalar, bende seni düşünüyordum ooo nerelerdeydin, nasılsın sahi denilip belki yıllar önce kapanmış bir yarayı açmalar... Sahi neden anlayışı, acıyı ve pekala mutluluğu hep kendi üzerinde biçmekte mahirdir insan? Gülnaz Eliaçık Yıldız'ın Bir Talanın Sevinci adlı eseride tam olarak bunu sunuyor bizlere esasında. Kendi başına delirmekte ustalaşmış; susmayı reddeden, susmayı zamanla kabullenmiş ve doğrularını bir sonraki dalgada pahalıya ödeyeceğini bilen insanlarında hikayesi... Yer yer birer genç, yer yer çifte kumrular olarak tabir ettiğimiz birbirinde yaş almış, birbirinde demlenmiş ve dinlenmiş büyüklerimizin izinde. Onların yalnızlığından içimize ulaşan bir buruklukla da... Biz ne zaman böyle olduk? Ne zaman böyle olduk da birbirimizi körebe misali kitaplarda arar olduk? İnsanlığı, sevgiyi, güzel olan her ne varsa, o küçücük tebessümleri… Yanımızdaki dairede kapılar çarpılırken, olan biten neydi? Nasıl bu kadar yabancılaştık? Ne zaman oldu bu? Üst komşumuz günler önce vefat etmiş. Çok mu yorgunduk iş dönüşü bir hatırını sormak için? Pişirdiğiniz aşın suyunu bol koyun diyor Peygamber efendimiz. Ümmet olmaktan, insanlığın bilincinden mi vazgeçtik yoksa? Vazgeçilebildi mi sahi? .... Eser 18 hikayeden oluşuyor ve kendi içerisinde isimleriyle, kahramanlarıyla münhasır bu yazılar, o nispette birbirlerinede komşular gibi... Sanki Gülnaz Hanım, bu yitirilmişliğe karşı bir başkaldırış gerçekleştirmek istemiş. Sanki o hikayelerde bir mahalle kurmuş da buruk bir tebessümle mürekkebindeki son kara leke yazının kaderini oluşturmuş. “Bir Talanın Sevinci” bir umudun, yarınlarında hikayesi… Kursaktaki Heves: Bomboş bir duvar üzerinde ufacık bir ayrıntı. Farzedin bir çatlak, farzedin yalnız sizin görebileceğiniz bir nokta, farzedin ki bir ağ, günden güne sizi sarıp sarmalayan, nefessiz bırakan… o kozadan çıkmak için ne yapardınız? Çekip giderdim, yırtar atardım tüm engelleri demeyin, tüm o çabaların etkisiz olduğunuda farzedin ve size dair tek umut ışığı, pencerenizden süzülen o küçücük gün ışığı. Herşeyin İlki: "Gözlerim yüzümde işlevsiz iki çukur” diyor Hayri amca, zamanıda durdurabilen bir yetenekle. Öyle ki kırmızı sarı ve yeşil ışıklar arasındaki o birkaç dakika da birer mucize. Ona sorsanız bilmem der, belki de hiç konuşmaz bizlerle... Eşini bekler, eşini hep bekler ve sorsak o vadede Hayri amcaya, aşk nedir? diye. Vızır vızır bir trafiğe rağmen üstelik, geçip gitmek ister lakin durur yeşil ışıkta bile. Gözlerinde birikir söylemek istedikleri, en çok kime söylemek istediği ise aşikar... #232199425 Öyle değil mi? Küçük Bir Arzu: Öyle kaskatı ve yavaş yavaş çözülen, çözülmek de isteyen bir buz gibi. Korkularıyla, kaygılarıyla beslenen, onu eviyle değiştokuş eden bir buz. Sıcak iklimlere alışmış, görsek de tanımayız belki. Kim bilir ... ya da “Arzularının altında kalan insanlar değişirler” sözünden tanıyabiliriz onu, hata payından belki. Nuri Efendi Neden Öldürüldü? : Polisiye bir romanın tadı damaklarda kalacak örneği.. Satırlara serpiştirilmiş Eski Türkçe ve Yeni Türkçeninde ağrılı ve o ağdalı dili. Masum musun yoksa değil mi? Elinde bir ayna vardı seninde, düşürmezdin, şimdi ise teslim olmanın vakti. İyi de elinde de o ayna varken, kime? Samimi, espiritüel bir dil. Yüreğimizi sıcacık tutabilecek bir yuvanın ateşi misali. Zaten her şey kalpteki yuvanın, o ateşin sönüp sönmemesiyle ilgili de değil miydi? …. Kımıldayan Put: Birbirinden ayıramam, komşuları birbirine düşürmek ki namümkün :) ama en çok beğendiğim kurgulardan birisiydi.. dedim ya birbirinden ayıramam, her birini gönlüme sarmalar, anlamaya çalışırım bendeki eksik parçayı. Bende de o aynadan vardır çünkü, kırılmasın diye uğraştığım. Devir ki ayna diye pusların karaya çalındığı bir devir, inanmam, inanmamalısında. Gülnaz Hanım, kahramanlarına klasik isimler vermeyi seviyor çok belli ve içerimizde de öyle tanıdık, bizden. Hatırla, nazla niyazla bir evliliğin olabilirliği üzerinden sualler çetelesi.. ve onu kutsayan, binbir ipe bağlayanda hurafeler. Uçuşan manası bilinmemiş dualar. Lakin bunlar tesirli olabilseydi, bir sonrakini korumaya hacet olur mu diyecektim sustum, zira tam da şu an konuşmanın vakti. Önce kendi dilinin putunu kırmalı ya insan ve karşısına da alsız pulsuz koyabilmeli gönlünü. Şimdi Olmaz: Çöpçüler Kralındaki ufak abiyi bilirsiniz. Bacısının namusunu korumak için Latin Amerikadan atanmış minyatür kahramanlar gibi Kemal Sunalı abilerinide arkasına atıp kovalayan, işte öyle bir bahtsızlıkla kahramanımız. İsimler farklı farklı olsa da çarpışılan yazgılar benzer.. Bir öpücükle kurtarılacak mı yoksa sayfanın kalanını kendi elleriyle mi yazacak bilinmez. O yola biraz da ayna tutmalı, öyle değil mi? Açık Kapı: Ah Muallayı kaç kere söyledim bilmem.. o da bana aaa özlem sende ama demiştir eminim :) lakin gördüm de, “Gündüzleri gülerek ördüklerini geceleri ağlayarak söktüğünü" ve ellerinden almaya çalışırken düştü yuvarlandı kaderi kendi ellerine, anlatamadım belki.. ama o anladı biliyorum... Anlayan insan değişir demişlerdi çünkü. Kolundaki bilezikleri, boynundaki ziyneti yeni bir hayat için alırken sevdiği adam, bir kadının çeyizinden vazgeçtiği öyküyü, belki komşusundan, belki kendi yazgısından öğrenmiş miydi? Yok Bir şey: Ne kadar bildiğimiz bir kelime değil mi? Ayna tutmaya ki hiç hacet yok. Ayan beyan, pussuz ki ortada... Yok bir şey. Nasıl da örtülü bir düşünme biçimi. En çok kendimizi anlattığımızı düşündüğümüz, kelimelere gerek duymayıp kapandığımız hallerde, tam olarak da o hallerle kaskatı kaldığımız cümlenin karşılığı, yok birşey... Anlatsam bir şey değişir mi sahi? Anlatsam çözülürüm oysa. Ve bir düğümde senin için, bir düğümde senin çözülmen içindi, ama en çok kendine ayırdın düğümleride oysa.... "Tarifini verdiğim yollarda kayboluyorum ben, kime ne anlatayım?" sözünü yineliyor ya Müberra. Masada kaşıklar çatallar tabaklar sessiz. Başlar, bakışlar başka bir merakta. Birbirinin gözünün içine bakan yok, birbirinin halini hatırını soran, gününün nasıl geçtiğini soran yok. Bir beğeni tuşu belki. Bir beni beğen talebi, hiç bilinmeyen bir kişiye S.O.S çağrısı. Duyulabilir mi? Kendisini duyurmak istemeyen, safi şikayet ve duvarlar ören benlik düğümlerden ışık sızdırabilir mi? soundcloud.com/user-677240736/... Oysa Herkes İncinirdi. Okların vicdanlara esenlik veren baş hedefide olabilir herhangi bir günah keçisi. Lakin suçlayabilmek için anlamak lazım insanın içindekini. Çocukluğuna da şöyle bir inmek lazım Gülnaz Eliaçığın kaleminde. En çok taşlar o zaman birikir çünkü. En koyu yazılar o zaman yazılır. Sayfalar o vakit yırtılır, görülmez... Çocuktur bir servete bile mana kazandıran lakin karanlıklar, ruh bunalımları, yetiştirilememiş yazgılar miras bırakılmamalıdır. Yerden Yüksek: Taşlar vardı ya elimizde, boyumuzu arşa çıkarmak için yükseltme amaçlı kullandığımızı varsayalım. Lakin kendi gölgesinede sığabilir insan ve bir gölgeyle çarpışırkende özür dilemeyi aklına getirmez. Unutmuştur çünkü ve o unutulmuşlukta da kendini arar... Miras kalan bir suskunluk örneği. " İnsan kendine yaklaştıkça yanar. " " Ben kül olmayı göze alarak dokundum kendime. " Peltek Fısıltı, Ya Bir Gören Olursa? : Birbirine de komşu iki hikaye. Birbirinden, birbirine doğru akan o mürekkebinden habersiz... Biri aşık, ağzında dolu taşlar, sığmıyor, taşmakta... Diğerinde taş yok ama taşlar çoktan midesinede ulaşmış. Kalbinde birikmiş diyorlar önce, rivayet o ki. Kalbinde biriken zehirde eriyip gitmiş... İmtiyazlı Yedi: Yazarımızın mizahını bir kez daha takdir ettiğim, bizim buraların tabiriyle yazıyla yedi kere gındıllandığım, gındıllanırken üzerine bir yedişer kere daha düşünüp arada da yedi düvele kahramanlar dahil selam gönderdiğim bir hikayeydi... yedi kerede hatır soracaktım ayrıca, sekizde karar kıldım, onun hikayesi başkaydı çünkü. Sekiz yeniydi ve yediyle kutsanmasınada gerek yoktu. Beşin vakti geçmiş, dört ise yorgundu. Altı, el eteği çekmiş kabullenmişti, yediye bir yer de bulmalıydı... Takıntılar üzerine de bir trajikomedi. Gözden kaçırılan sorunlar, sorunlar... Güzelce bir de okunup üflenmek istenildi bana lakin izin vermedim. İlla sekiz olacak diyordum ki yine sekizde karar kılmaya karar verdim. Bir dur demek gerek ve yerli yersiz allar pullar takmanın vakti değildi çünkü... İnanmanın vaktiydi, belki... …. Kuvvetli Nefes: Yedi düvele gönderdiğim selam sonrası halim hatırım sorulmuş olacak ki vardım başka bir köşeye. Yer yer Kemal Sunal eleştirisi, az biraz da Levent Kırca. Birbirinde acımış sular birbirine ne öğretebilirdi ki? Aynı mahallede bir beyin, gerisi fuzuli misali... Ve Fatmaya ki not: Uçmak için tılsımlı atlasınla bir başkasının sihrine ihtiyacın yok hiçbir zaman, olamazda. Kendine inan, kendini hırpalama. Alıp alabileceğin tecrübelerin kuvvetine inan. Yüzümdeki Çizgiler: Japonlar, Koreliler, Çinliler birbirinden ne kadar suret yönünden ayrılsa da o kadar benzerdir ve benzersizdir de ifadelerindeki ayrımla. Tıpkı yeryüzündeki diğer insanlar gibi, parmak izlerimizdeki benzersizlik gibi. İkizimizde varsa, ondan ayrılan ve ona da benzeyen yön gibi... Lakin bir kaderin surete işleyen ifadesini burada nereye koymalı? Bir adamın babasından emanet devraldığı, koruyup kolladığı ve öfkesinide bilediği çizgileri hangi kategoriye koymalı? Bakışın bir tanımı, karşılığı olabilir mi? Anlamın tam olarak ifadesi nasıldır? Bir ömrün karşısına hangi kelime gelirse karşısında ömür olur? Münasip Bir Yerde İnecek Var diyor yolculardan biri. Bizim Mualla abla, kolunu kavradığı gibi durduruyor onu, durur mu? Öyle bir anda inebileceğin, esasında kendinden vazgeçebileceğin bir yolculuk da değil bu sözünü yineleyerek boyuyla münhasır akrobatik kahramanımıza. Bu bir kendini bulma, kendini bilme, yetişkinliğin öyküsü... Mevzunun kalıpla ilgili olup olmamasıylada ilintili. Anne babanında hikayesi değildi bu, iki gencin günahıyla, sevabıyla. Bol veyahut dar gelen bir yüzüğün açıklamasını sahi kim yapabilir ki? Zamanda Bir An metoforuda o nispette muazzamdı Gülnaz Hanımın. Bir düğme neden kopar? Ne zaman yerini yurdunu yadırgar? Renklere uymaz, kalıbına uymaz, biçiminde eğreti durur... Bir düğme ne zaman yeni bir düğme olur peki? Ya yerine yenisi kolaylıkla koyulabilen bir düğme kimin ellerine yakışır daha çok? Maharetli bir terzinin mi? Kıymetini bilen, gözü gibi sakınan maharetli bir terzinin mi, hangisi? Peki düğmeleri birbirinde buluşturan, kavuşturan, yakıştıran da neydi? O kalp köşesinde küçücük yeriyle de duran minik düğme de neyin nesi? Bir yuvada, sadakette geçiştirilebilecek birşey miydi? "İçimde kaç fikri var bir bilsen? Sahi sen kaçını tanıdın acaba?" diyor Erhanla sanıyorum ki uzaktan akraba karakterimiz. Düğmeyle sanki ilk defa göz göze gelmiş, onun yuvarlaklığını, rengini, dokusunu ve güzelliğinide kavramış... Her şey için çok geç olabilir miydi? Eyüp Efendi'nin kamburunda birikiyor kelimeler. Öyle bir kambur ki üstelik ser verip sır vermiyor nice kırıp merakını gidermek isteyenlere... Dostsa dost, düşmansa düşman benimdir diyor ve düşmanda altedemiyor, bulamıyor, sırlara karışıyor. İnsanı sır kılan, mana kılan ne imiş o vakit öğreniyor... Yahut öğreniyor mu dersiniz? Bir kitap kapanırken, diğeri açılıyor.. Gözler uykuya kapanırken, sabaha güneşle bir doğuyor... Değişen nedir? Sır, kendini ele vermiyor. Benim için hayli önemli bir kitaptı Bir Talanın Sevinci. Ve her eserinde vakti geldiğinde okunduğuna inananlardanım... Vakti şimdiymiş, vakti ömrün güz mevsimine denk gelmiş başımında üstendedir. Zira karlar ülkesinden aşinayız biz onunla ve dostu da, kalemini sakındığıda benimde gönlümdedir.
Gülnaz Eliaçık Yıldız
Gülnaz Eliaçık Yıldız
Hocama bu güzel eseri bizimle paylaştığı için teşekkür ediyorum. Kalemi, o mürekkebi bereketiyle, açık olsun...
Eylül Türk
Eylül Türk
Ablama da eser için ve ömrümcede özellikle saklayacağım kitabımın arasındaki o not için, ptt güvercinleri içinde teşekkür ederim. Serçeler vardı önceleri, o da kabuldür, döner dolaşır her daim bizi bulur... :) Vaktiniz için de teşekkür ederim, okuyan gözlerinize sağlık, biliyorum az biraz kısa tuttum sözü. youtu.be/lUlV0kB1uH4?si=... dem olsun, can olsun, o halde.
Bir Talanın Sevinci
Bir Talanın SevinciGülnaz Eliaçık Yıldız · Şule Yayınları · 202323 okunma
··1 alıntı·
3 artı 1'leme
·
486 görüntüleme
Resul Bulama okurunun profil resmi
İncelemeyi yeni fark ettim Özlem Hanım. Her öyküyü ne kadar güzel değerlendirmişsiniz. Gülnaz Hanım'ın öykü dünyasına girerek satır aralarında izler aramışsınız. Ben de yakın zamanda bitirdim Bir Talanın Sevinci'ni. Şu an demlenmek için kenarda bekliyor. Kitabın isminde bile durup düşünmek gerekiyor bir müddet. Hem talan hem sevinç bir arada nasıl olur? Sizin yaptığınız gibi öykülerin arasında dolaşınca bu iki zıt kavramı bir arada görebiliyoruz. Okudukça metinlerin uzun bir sürede yazıldığı o kadar belli oluyor ki. Birikmiş, birikmiş yazıya dönmüş. İnsan ne yaşıyorsa hayatında, neler birikiyorsa olumlu, olumsuz. Harmanlanmış birer birer. Heves, yüzdeki çizgiler, yaşam izleri sırayla öyküye dönmüş. Her Şeyin İlki gibi güzel bir ilk kitap olmuş. Size bir sır vereyim mi, uzun sürede emek verilerek yazılmış ilk kitaplar gibisi yok, onlar ilk kitap değil, ilk ömür...
özlem okurunun profil resmi
Teşekkür ederim Resul Hocam. Benim içinde apayrı bir tecrübeydi Bir Talanın Sevinci ve ismiyle de münhasır kesinlikle.. satır aralarındaki o hüzünlü ve bilge rüzgarı okuru hissedebiliyor. Her eserin vaktinde okunması gerektiğini hayli önemsiyorum, gerek yazarın emeğine haksızlık etmemek adına, gerekse yazılanı bir nebze olsun duyabilmek için.. Ve hissemize düşündürdükleriylede bunlar biçilmiş diyelim. Özellikle şu ara kitabınızı okurken güzel bir tevafuk oldu, sizden kim bilir neler duyup, neleri fark edeceğiz :) Emekleriniz vefasını bulsun. İlk eserin düşü bile bambaşkadır muhakkak.. bir sonrakilerin kökü, toprağı olur.👌🏻
5 sonraki yanıtı göster
Gülnaz Eliaçık Yıldız okurunun profil resmi
Uykusuz bir gecenin kalbime armağanı oldu incelemeniz Özlem Hanim, bir yazara bu kitabi iyi ki yazdim, dedirttiniz. Sağ olun vâr olun, çok teşekkür ederim.
özlem okurunun profil resmi
Rica ederim Gülnaz Hanım, anlatabildiğimce, şahit olduğumuzca diyeyim☘️ gecenize bir şifa olmasınada ayrıca mutlu oldum.. Sıkı takipçilerinizdenim artık, bereketiyle, güzelliğiyle olsun yazdıklarınız her daim. O satır aralarına serpiştirdiğiniz açık pencereler bizi bulsun. Kıymetli yorumunuz, bu vakitte dönüşünüz için ben de teşekkür ederim.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.